Translation of "één" in Turkish

0.009 sec.

Examples of using "één" in a sentence and their turkish translations:

Allen voor één, één voor allen!

Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için!

één idee,

bir fikir,

Nummer één:

İlk olarak:

De nuldate is één afspraakje in één uur.

Sıfır randevu bir içecek ve bir saat demek.

Alles is één.

Tek bir bütün

Kook één ei.

Bir yumurta kaynat.

Kies één persoon.

Bir kişi seçin.

Kies er één.

Birini seçin.

Hij raakte één keer ernstig gewond en één keer gevangengenomen.

bir kez ciddi şekilde yaralandı ve bir kez yakalandı.

- Ik heb maar één wens.
- Ik heb slechts één verzoek.

Sadece tek bir dileğim var.

- Maar er was één probleem.
- Er was maar één probleem.

Sadece bir sorun vardı.

Dat is één mogelijkheid.

Bu kesinlikle bir seçenek.

Kijk naar grafiek één.

Birinci grafiğe bakın.

En duizend wordt één.

Bin bire dönüştü.

Vormden samen één geheel.

Bir bütünü meydana getiriyordu

Het is één uur.

Saat bir.

Kies één persoon a.u.b.

Lütfen bir kişi seçin.

Het is één april.

Bugün bir Nisan.

Zij schreef één brief.

O bir mektup yazdı.

Fase één is voltooid.

Birinci aşama tamamlandı.

Tom heeft één broer.

Tom'un bir erkek kardeşi var.

Tom had één dochter.

Tom'un bir kızı vardı.

Ik heb één broer.

Bir erkek kardeşim var.

Ik heb één zus.

- Bir kız kardeşim var.
- Bir bacım var.

Je hebt één kans.

Senin bir şansın var.

Er ontbreekt één vork.

Bir çatal kayıp.

Ze at één appel.

Bir elma yedi.

Hij had één dochter.

Onun bir kızı vardı.

Tom was nummer één.

- Bir numara Tom'du.
- Birinci Tom'du.

Beperkt tot één enkele dataset --

tek veri seti ile sınırlanmış--

We blijven op één plek.

Bu, tek yerde kalarak yapılır.

Bestaat uit één stuk beeldhouwwerk.

parçası olduğunu anlayacaksınız.

Om... -Je doet één ding...

-Futbol mu? -Bir şey yapıyorsun...

Je leeft maar één keer.

- Yalnızca bir kez yaşarsın.
- Sadece bir kez yaşarsın.

Er is één groot verschil.

Bir büyük fark var.

Twee weten meer dan één.

- Bir elin nesi var iki elin sesi var.
- Akıl akıldan üstündür.

Er is er één minder.

Bir tane eksik var.

Vandaag is het één september.

Bugün 1 Eylül.

Laten we er één nemen.

Birini alalım.

Ik heb één zak gekocht.

Ben bir çanta aldım.

Ik heb maar één zus.

Yalnızca bir kız kardeşim var.

Er is maar één alternatief.

Sadece bir alternatif var.

Voeg één theelepel paprika toe.

Bir çay kaşığı kırmızı biber ekle.

Ik heb maar één voorwaarde.

Sadece bir şartım var.

Nog één fles wijn, alstublieft.

Bir şişe şarap daha, lütfen.

Ik heb één appel nodig.

Bir elmaya ihtiyacım var.

Ik heb één groen overhemd.

Bir yeşil gömleğim var.

Kies één van deze prijzen.

Bu ödüller arasından birini seç.

Het is vijf over één.

Saat biri beş geçiyor.

Het is tien over één.

Saat biri on geçiyor.

Het is kwart over één.

Saat biri çeyrek geçiyor.

Singapore heeft één groot probleem.

Singapur'un büyük bir sorunu var.

Ik heb maar één wens.

Sadece tek bir dileğim var.

Ik zag er net één.

Ben sadece birini gördüm.

Er was maar één probleem.

Sadece bir sorun vardı.

- Ik accepteer, maar op één voorwaarde.
- Ik doe het, maar op één voorwaarde.
- Ik ga akkoord, maar op één voorwaarde.

Kabul ediyorum, ama sadece tek bir şartla.

- Tom nam meer dan één foto, nietwaar?
- Tom trok meer dan één foto, nietwaar?
- Tom nam toch meer dan één foto?
- Tom trok toch meer dan één foto?

Tom birden daha fazla fotoğraf çekti, değil mi?

- Het leven in één woord: kort.
- In één woord: het leven is kort.

Kısacası, yaşam kısadır.

- Ik accepteer, maar op één voorwaarde.
- Ik ga akkoord, maar op één voorwaarde.

Kabul ediyorum ama yalnızca tek şartla.

- We hebben maar één keer gezoend.
- We hebben elkaar maar één keer gezoend.

- Biz sadece bir kez öptük.
- Sadece bir kez öpüştük.

- Felipe heeft twee auto's en één motor.
- Felipe heeft twee auto's en één fiets.

Felipe'nin iki arabası ve bir bisikleti vardır.

Wat betreft onze studenten, één is al naar Boekarest vertrokken en één is onderweg.

Öğrencilerimize gelince, biri Bükreş'e hareket etti, ve biri yolda.

- Kunt u het doen in één dag?
- Kun je het in één dag doen?

Onu bir günde yapabilir misin?

één waarover we meer moeten spreken:

gözden kaçırdığımız başka bir gerçek var

Met één kom je er niet.

Tek bir dil yeterli olmazdı.

Is één moment in die evolutie.

bu evrimin içinde kısa bir an.

Je wil één vraag kunnen beantwoorden:

Amaç yalnızca bir soruya yanıt bulmak:

Dat heb ik één keer gedaan.

- Onu bir kez yaptım.
- Bir kez yaptım.

Hij was blind aan één oog.

- Bir gözü kördü.
- Bir gözce kördü.

Ik geef Tom nog één kans.

Tom'a bir şans daha vereceğim.

Ik heb meer dan één schuilplaats.

Benim birden fazla saklanma yerim var.

Hij is één van mijn geburen.

- O, benim komşularımdan biri.
- O, komşularımdan biri.

Het is allemaal één groot misverstand.

- Büyük bir yanlış anlama oldu.
- Büyük bir yanlış anlaşılma olmuş.

Ik geef je één laatste kans.

- Sana son bir şans veriyorum.
- Sana son bir fırsat veriyorum.

Mag ik nog één vraagje stellen?

Bir soru daha sorabilir miyim?

Je zal er één nodig hebben.

Birine ihtiyacın olacak.

Laat het me één keer zeggen.

Bunu sadece bir kez daha söyleyeyim.

Ik doe het op één voorwaarde.

Onu yapacağım ama bir şartla.

Drie bier een één tequila, graag!

Üç bira ve bir tekila lütfen!

Staan ooievaars echt op één poot?

Leylekler gerçekten tek bacak üzerinde mi dururlar?

Tom gaf me één crore roepies.

Tom bana on milyon rupi verdi.

Tom gaf me één lakh roepies.

Tom bana yüz bin rupi verdi.

Het leven is één groot circus.

Hayat büyük bir sirk.

Het is maar één keer gebeurd.

Bu sadece bir kez oldu.

Tom is één van Maria's vrienden.

Tom Mary'nin arkadaşlarından biri.

Schaatsen is één van mijn hobby's.

Buz pateni benim hobilerimden biridir.

Die klok loopt één minuut voor.

O saat bir dakika ileri.