Translation of "Hun" in Turkish

0.021 sec.

Examples of using "Hun" in a sentence and their turkish translations:

hun hoop, hun toekomst.

aheste aheste bahsetmiş olmalı.

Hun geroep is hun geheime code.

Gürlemeler onların gizli kodu.

Negeer hun.

Onları görmezden gel.

De vleermuizen vinden hun prooi met hun warmtesensoren rond hun neuzen.

Yarasalar, burunlarının etrafındaki ısı algılayıcılarla hedef belirler.

hun perspectief verandert, en tevens hun houding.

biliyorum ki bu onların bakış açısını ve yaklaşımını değiştirecektir.

Ze markeren hun grenzen met hun geur.

Ağır kokularını etrafa sürerek sınır belirliyorlar.

Hun enige verdediging ligt in hun aantal.

Tek savunmaları, sayıları.

- Kinderen doen eerder hun vrienden dan hun ouders na.
- Kinderen imiteren eerder hun vrienden dan hun ouders.

Çocuklar anne ve babalarından çok arkadaşlarını taklit ederler.

Bepantsering en hun schilden, op hun schepen achtergelaten .

zırhlarını ve kalkanlarını gemilerinde bırakmışlardı .

Moeten ouders hun kinderen helpen bij hun huiswerk?

- Anne-babalar çocuklarının ödevine yardım etmeli mi?
- Veliler çocuklarının ödevine yardımcı olmalı mı?
- Aileler çocuklarının ödevine yardım etmeli midir?

hun werkelijke oorzaken

bu sebeple gerçekleşme sebeplerini

Al hun gereedschap.

Evet, bakın, tüm aletler burada.

hun lichaamstaal zegt:

Beden dilleri şöyle diyor:

Vertel hun waarom.

Onlara nedenini söyle.

Het geheim van hun succes is hun luie aard.

Başarılarının sırrı tembel doğaları.

- Hun blikken kruisten elkaar.
- Hun blikken hebben elkaar gekruist.

Gözleri bir araya geldi.

- Hun zoon heette Edward.
- Ze noemden hun zoon Edward.

Onların çocuklarına Edward adı verildi.

Ondanks hun omvang en hun gewicht kunnen nijlpaarden snel zwemmen.

Cüsselerine ve ağırlıklarına rağmen, su aygırları hızla yüzebilir.

Betaalden hun leningen terug

borçlarını ödediler,

En in hun woorden:

Onların kelimeleriyle:

Was hun antwoord meestal:

cevap genellikle şöyle,

Bij hun beste levensgezel.

tedaviyi alabilecekler.

Ze delen hun warmte.

Birlikten sıcaklık doğar.

...maar aan hun geld.

parasıyla.

Ze bereikten hun doel.

Onlar amaçlarına kavuştular.

Katten krommen hun rug.

Kediler sırtlarını kabartırlar.

Hun spieren zijn stijf.

Onların kasları sert.

Zij verdedigden hun land.

Onlar ülkelerini savundular.

Wat zijn hun rechten?

Onların hakları nelerdir?

Ze eten hun appels.

Elmalarını yiyorlar.

Morgen is hun huwelijk.

- Onların düğünü yarın.
- Onların düğünleri yarın.

Ze verlieten hun land.

Onlar ülkelerini terk ettiler.

Hun zoon heette Eduardo.

Onların çocuklarına Edward adı verildi.

Ze verfden hun teennagels.

Onlar ayak tırnaklarını boyadı.

Hun suiker is op.

Şimdi onların şekeri bitti.

Is hun mening belangrijk?

Onların görüşü önemli mi?

Ze strikten hun veters.

Onlar ayakkabı bağcıklarını bağladı.

Wat is hun verhaal?

Onların hikayesi nedir?

Hij negeerde hun klachten.

O onların şikayetlerine kulaklarını tıkadı.

Wat is hun doel?

Onların amacı nedir?

Hun trouwdag bleef onopgemerkt.

Onların düğün günü fark edilmeden gitti.

Zingen is hun ding.

- Şarkı söylemek onların işi.
- Onlar şarkı söylemeyi sever.

Dit is hun huis.

Bu onların evidir.

Het zijn hun boeken.

Onlar onların kitapları.

Hun huis wordt verbouwd.

Onların evi yeniden yapılandırılıyor.

Zij verloren hun bezit.

Onlar mülklerini kaybettiler.

Hun ontmoeting was onvermijdbaar.

Toplantıları kaçınılmazdı.

Hun bendekleur is paars.

Onların çete renkleri mordur.

Zal hun huwelijk werken?

Onların evlilikleri işe yarayacak mı?

Zij morsten hun koffie.

Kahvelerini döktüler.

Hun gebrek aan spierkracht heeft hun kracht of behendigheid niet gehinderd.

Kas eksiklikleri güçlerini veya çevikliklerini kötü etkilemedi.

- Hun kinderen worden morgen gedoopt.
- Hun kinderen zullen morgen gedoopt worden.

Onların çocukları bugün vaftiz edilecek.

- Ze verspillen hun geld.
- Ze gooien hun geld over de balk.

Paralarını ziyan ediyorlar.

Hun kracht, hun gif, is erg sterk. Niet om mee te sollen.

Güçlü, zehri çok kuvvetli. Bulaşılacak bir şey değil.

Ik had gehoord dat hun ogen wit waren en hun haar rood.

Duyduğum kadarıyla, beyaz gözleri ve kızıl saçları vardı.

- Ze proberen.
- Zij proberen.
- Ze doen hun best.
- Zij doen hun best.

Onlar deniyorlar.

Ja, kijk. Al hun gereedschap.

Evet, bakın, tüm aletler burada.

Ik had hun adviezen nodig

Tavsiyelerine ihtiyacım vardı,

Mijn hand in hun handen,

ellerim ellerinde

Ze beoordeelden ook hun emoties

Öğrenciler aynı zamanda geçerliliği oldukça kanıtlanmış

Zolang hun levensdoel niet uitstijgt

Hayatta, görünüşleri ve diğer insanların

Om hun marsen te coördineren.

ve eski usul söylenti yöntemini kullandılar.

Ze beschermden er hun kreeftenvangst

Neredeyse bir asırdır,

...door hun geroep te naderen.

Yerlerini seslerinden tespit ediyor.

Hun gecombineerde zwaartekrachten creëren springtij...

Hepsinin çekim gücü birleşince en güçlü gelgitler oluşur.

Nachtcamera's onthullen hun geheime wereld.

Gece kameraları gizli dünyalarını ortaya çıkarıyor.

Onzeker waren over hun rol.

olmaması gibi önemli hatalar meydana geldi .

Hoorns op hun kop krijgen.

Kafalarında boynuz çıkarabiliyorlar.

Al hun vee is vet.

Onların sığırlarının hepsi şişman.

Zij hebben hun verloving aangekondigd.

Nişanlarını açıkladılar.

Ze gehoorzaamden hun ouders niet.

Onlar ebeveynlerine itaat etmediler.

De moeilijkheden zijn hun bekend.

Onlar zorlukların farkındalar.

Hun vliegtuig zal spoedig vertrekken.

Onların uçakları yakında kalkacak.

Al hun inspanningen waren tevergeefs.

Onların bütün çabaları boşunaydı.

De indianen scalpeerden hun vijanden.

Yerli Amerikalılar düşmanlarının kafa derisini yüzdüler.

Zij hebben hun eigen problemen.

Onların kendi sorunları var.

De kinderen wasten hun voeten.

Çocuklar ayaklarını yıkadı.

Hun huis is zeer modern.

Onların evi çok moderndir.

Dieren handelen volgens hun instinct.

Hayvanlar içgüdüsel olarak hareket eder.

Ben je voor hun beleid?

Onların politikasını destekliyor musun?

Hij is hun enige kind.

O onların tek çocuğu.

Hun twee broers zijn leraars.

Onların erkek kardeşlerinin ikisi de öğretmendir.

Waar heb je hun besneden?

Onları nerede sünnet ettin?

Ik wil hun geld niet.

- Onların parasını istemiyorum.
- Onların parasını istemem.

De dieven verdeelden hun buit.

Hırsızlar ganimetlerini böldü.

Zij vochten voor hun vaderland.

Vatanları için savaştılar.

Ze zijn hun paraplu's vergeten.

Onlar şemsiyelerini unuttu.

Wij zullen hun grotten binnengaan.

İnlerine gireceğiz.

Kinderen moeten hun ouders gehoorzamen.

Çocuklar ebeveynlerine itaat etmeliler.

De meisjes eten hun sandwiches.

Kızlar sandviçlerini yiyor.

De politiemensen doorzochten hun tassen.

Polisler onların çantalarını inceliyordu.

De kinderen wassen hun benen.

Çocuklar ayaklarını yıkıyorlar.

Hun huwelijk vindt morgen plaats.

Düğünleri yarın olacak.

Ik hou van hun huis.

Onların evini seviyorum.

Ze zwegen over hun plannen.

Planları hakkında sessiz kaldılar.

Ze kunnen hun angst overwinnen.

- Onlar korkularıyla baş edebilirler.
- Onlar korkularının üstesinden gelebilirler.
- Korkularını yenebilirler.