Translation of "Vermek" in Spanish

0.013 sec.

Examples of using "Vermek" in a sentence and their spanish translations:

Sadece vermek.

[tambores sonando] Es dando.

- Ben kilo vermek istiyorum.
- Kilo vermek istiyorum.

- Quiero adelgazar.
- Quiero perder peso.
- Quiero bajar de peso.

Cevap vermek kolaydı.

Era fácil responder.

Karar vermek kolaydı.

La decisión fue fácil de tomar.

Starbucks'ta bahşiş vermek.

Propina en Starbucks.

Kilo vermek gerek.

Es necesario perder peso.

- Bunu sana vermek istedim.
- Bunu size vermek istedim.

Quería darte esto.

- Cevap vermek zorunda değilsin.
- Cevap vermek zorunda değilsiniz.

- No tenés que responder.
- No hace falta que respondas.
- No hace falta que responda.

Vermek istediğim birinci mesaj

El primer mensaje que quiero dar,

Amacım zarar vermek değildi.

- No quise herir a nadie.
- No quería hacer ningún daño.

Kararı vermek size kalmış.

Depende de ti tomar la decisión.

Niyeti zarar vermek değildi.

Él no quiso decir nada malo.

Bunu Tom'a vermek istiyorum.

Me gustaría dárselo a Tom.

Tom'a ne vermek istiyorsun?

- ¿Qué le quieres dar a Tom?
- ¿Qué le quieres regalar a Tom?

Biz oy vermek istiyoruz.

Queremos votar.

Oy vermek ister misin?

- ¿Querés votar?
- ¿Quieres votar?

Birkaç kilo vermek istiyorum.

Quiero perder algunos kilos.

Tutamayacağım sözler vermek istemiyorum.

No quiero hacer promesas que no puedo cumplir.

İçmeye son vermek zorundasın.

Debes dejar de beber.

Paramı sana vermek istemiyorum.

No quiero darte mi dinero.

Sana zarar vermek istememiştim.

No quise hacerte daño.

Tom'a anahtarımı vermek istemiyorum.

No le quiero entregar mi llave a Tom.

Kimseye zarar vermek istemem.

- No quiero hacerle daño a nadie.
- No tengo intención de hacerle daño a nadie.

Sana zarar vermek istemiyorum.

No quiero hacerte daño.

Bunları sana vermek istedim.

Quería darte estos a ti.

Amacım zarar vermek değildir.

No quiero hacer daño.

Karar vermek sana kalmış.

La decisión depende de ti.

Tom cevap vermek zorunda.

Tom tiene que responder.

Tom'a selam vermek istedim.

Quería saludar a Tom.

Soruna cevap vermek kolay.

Es fácil responder a tu pregunta.

Polise haber vermek zorundayız.

Hay que avisar a la policía.

Beş kilo vermek istiyorum.

Quiero bajar cinco kilos.

Cevap vermek zorunda değilsin.

No hace falta que respondas.

Sipariş vermek ister misiniz?

¿Desea ordenar?

Garson, sipariş vermek istiyorum.

- Mesero, me gustaría ordenar.
- Camarero, quiero pedir.

Sonucun hesabını vermek zorundasın.

Tienes que responsabilizarte por el resultado.

Gitmene izin vermek zorundayım.

Tengo que dejarte ir.

Ona zarar vermek istemiyorum.

No quiero herirla.

Oy vermek için hazırım.

Estoy preparado para votar.

- Ne yapacağına karar vermek sana kalmıştır.
- Ne yapacağına karar vermek size kalmış.
- Ne yapacağına karar vermek sana kalmış.

Recae en ti decidir qué hacer.

Size bir tavsiye vermek istiyorum.

quiero darles un consejo.

Üretkenliğe öncelik vermek için programlıyız.

Estamos programados para priorizar la productividad.

Bence sanıklara yazma ödevi vermek

Para mí, asignar trabajos de redacción a los acusados

Bir mesaj da vermek istiyorum

Quiero dar un mensaje

Anneme bir bitki vermek istiyorum.

Quiero regalar una planta a mamá.

Anneme vermek istediğim kitap budur.

Este es el libro que le quiero dar a mi madre.

Bir parti vermek hoş olurdu.

Sería bueno tener una fiesta.

Niyetim sana zarar vermek değildi.

No era mi intención hacerte daño.

Bu kitabı Mary'ye vermek zorundayım.

Tengo que darle este libro a María.

Asla Tom'a zarar vermek istemedim.

Nunca quise lastimar a Tom.

Bunu sana vermek istiyorum, Tom.

Me gustaría darte esto, Tom.

Tom kimseye zarar vermek istemiyor.

Tom no quiere lastimar a nadie.

Bebeğe senin adını vermek istiyorum.

Quiero ponerle tu nombre al bebé.

Size bir sıkıntı vermek istemiyoruz.

No queremos causarte ningún problema.

Bunlar yalnız vermek istediğim kararlar.

Estas son decisiones que quiero tomar yo solo.

İstemiyorsan cevap vermek zorunda değilsin.

No tienes que contestar si no quieres.

Neden Tom'a zarar vermek istiyorsun?

- ¿Por qué quieres hacer daño a Tom?
- ¿Por qué queréis hacer daño a Tom?
- ¿Por qué quieren ustedes hacer daño a Tom?
- ¿Por qué quiere usted hacer daño a Tom?

Sana zarar vermek istemiyorum, Tom.

No quiero lastimarte, Tom.

Sana zarar vermek niyetinde değilim.

No te quiero hacer daño.

İngilizce yanıt vermek zorunda mıyım?

¿Tengo que responder en inglés?

Sana bunu vermek için geldim.

He venido a darte esto.

Bunu sana vermek için gönderildim.

Me enviaron a darte esto.

Tom'a hiç para vermek istemedim.

No quería darle dinero a Tom.

- Cevaplamak kolaydı.
- Cevap vermek kolaydı.

La respuesta era fácil.

Sana bir tavsiye vermek istiyorum.

Quiero darte un pequeño consejo.

Tom'a bir şey vermek zorundayım.

Tengo que darle una cosa a Tom.

Sana bir şey vermek istiyorum.

- Quiero darte algo.
- Quiero darle una cosa.

O, onu Jack'e vermek istiyor.

Quiere dárselo a Jack.

Hemen cevap vermek zorunda değilsiniz.

No hace falta que respondas inmediatamente.

Evini kiraya vermek istiyor musun?

¿Quiere usted arrendar su casa?

Kim sana zarar vermek istiyor?

- ¿Quién querría lastimarte?
- ¿Quién querría haceros daño?

Artık oy vermek için uygunum.

Ahora estoy habilitado para votar.

Sipariş vermek için hazır mısınız?

¿Tiene lista su orden?

Sipariş vermek istediğinizde bana söyleyin.

Dígame cuando desee hacer su orden.

Onun mektubuna cevap vermek zorundayım.

Tengo que responder a su carta.

Bu soruya cevap vermek zor.

Es difícil responder esta pregunta.

Kendimi sahte umutlara vermek istemiyorum.

- No quiero hacerme falsas ilusiones.
- No quiero darme falsas esperanzas.

Tom'un niyeti zarar vermek değildi.

Tom no quiso hacer ningún daño.

Tom sana zarar vermek istemedi.

- Tom no intentaba herirte.
- Tom no perseguía lastimarte.
- Tom no pensaba hacerte daño.

Onun olmasına izin vermek istemiyorum.

No quiero permitir que eso suceda.

Fransızca cevap vermek zorunda mıyım?

¿Tengo que responder en francés?

- Ne mutlu ki o kararı vermek zorunda değildim.
- Neyse ki o kararı vermek zorunda kalmadım.
- Şansıma o kararı vermek zorunda kalmadım.
- Allahtan o kararı vermek zorunda kalmadım.

- Por suerte, no tuve yo que tomar esa decisión.
- Por suerte, no tuve que tomar esa decisión.

Yüksek sesle cevap vermek zorunda değilsiniz:

no hace falta que respondan en voz alta,

Mücadelemiz, bizi bulabilmesi için işaret vermek

El desafío será hacer señales para que nos vea

Telefona cevap vermek için ayağa kalktı.

Ella se levantó para contestar el teléfono.

Telefona cevap vermek istersen, evde kal.

Quédate en casa para que contestes al teléfono.

Ben de aynı siparişi vermek istiyorum.

Querría pedir lo mismo.

O mektuba cevap vermek gerekli değil.

No es necesario responder a esa carta.

O benim soruma cevap vermek istemedi.

Él no quiso responder mi pregunta.

Yarın geceye kadar karar vermek zorundayız.

- Tenemos hasta mañana a la noche para decidir.
- Tenemos hasta mañana por la noche para decidirnos.

Bana daha fazla zaman vermek zorundasın.

Tienes que darme más tiempo.

Anahtarı sana vermek isterim ama veremem.

Me gustaría darte la llave, pero no puedo.

Neden onlar Tom'a zarar vermek istiyor?

¿Por qué querrían lastimar a Tom?

Neden Tom Mary'ye zarar vermek istiyor?

¿Por qué Tom querría lastimar a María?