Translation of "ölü" in Spanish

0.019 sec.

Examples of using "ölü" in a sentence and their spanish translations:

Akü ölü.

La batería del auto está muerta.

Ölü gibi hissettim.

- Me sentía como si estuviese muerto.
- Me sentía como si estuviera muerto.

Paolo ölü bulundu.

Paolo fue encontrado muerto.

Ölü numarası yapma.

No te hagas el muerto.

Ben ölü değilim.

- No estoy muerta.
- No estoy muerto.

Bu adam ölü.

Este hombre está muerto.

O adam ölü.

- Ese hombre está muerto.
- Este hombre está muerto.

Tom ölü görünüyor.

Tomás parece estar muerto.

Ölü gibi hissediyorum.

Me siento más muerto que vivo.

Ölü yaprakların düşüşünü izliyordu.

Ella veía a las hojas muertas caer.

Onlar seni ölü istiyor.

Quieren que estés muerto.

Tom Mary'yi ölü istiyordu.

Tom quería muerta a Mary.

Latince ölü bir dildir.

El latín es una lengua muerta.

Sen ölü bir adamsın.

Eres hombre muerto.

Tom odasında ölü bulundu.

Tom fue hallado muerto en su habitación.

O on yıldır ölü.

Ha estado muerto diez años.

Bu ölü bir dağ keçisi.

Es una gamuza muerta.

Kafanın üzerindeki o ölü ışını.

ese rayo mortal sobre la cabeza.

Şamanizme göre ölü bedenden ruh

Según el chamanismo, el alma del cuerpo muerto

Hem annesi hem babası ölü.

Tanto su padre como su madre están muertos.

Ölü adamın akciğerlerinde su bulundu.

Se encontró agua en los pulmones del muerto.

Annesi de babası da ölü.

Tanto su padre como su madre están muertos.

- Sen ölü müsün?
- Öldün mü?

¿Estás muerto?

Ölü adam bir kavgaya karıştı.

La víctima se vio involucrada en una pelea.

Ben onun annesini ölü buldum.

Encontré a su madre muerta.

Ölü rolü yap böylece öldürülmezsin!

¡Hazte el muerto para que no te maten!

Zaten ölü olan birini öldüremezsin.

No puedes matar a alguien que ya está muerto.

Ben ölü değilim, değil mi?

No estoy muerto, ¿no?

Onlar onun ölü kocasını gömdüler.

Ellos enterraron a su esposo muerto.

Ölü bir horoz ateşten korkmaz.

Un gallo muerto no teme al fuego.

Tom bizim ölü olduğumuzu düşünüyor.

Tom piensa que estamos muertos.

Onun ölü olduğunu mu düşünüyorsun?

- ¿Creéis que está muerto?
- ¿Crees que ha muerto?

Kız ölü bir adam buldu

Ella encontró un hombre muerto.

Ölü bir adamı gömmek gibi. Bu yüzden adına Ölü Adam Çapası deniyor.

Es como enterrar a alguien, por eso se llama el ancla del muerto.

Sosyal olarak ölü dediğimiz durum içerisindesiniz.

estás en situación de muerte social.

Savaş alanı ölü ve yaralılarla doluydu.

El campo de batalla estaba cubierto de muertos y heridos.

İkizlerden biri hayatta, ancak diğer ölü.

Uno de los gemelos está vivo, el otro está muerto.

Onun ölü olduğunu düşünmekten kendimizi alamadık.

No pudimos evitar pensar que estaba muerto.

Yaşlı bir adam yolda ölü yatıyordu.

Un anciano yacía muerto en el camino.

Kiraz ağaçlarının altında ölü bedenler var.

¡Hay cadáveres bajo los cerezos!

Fare canlı mı yoksa ölü mü?

¿El ratón está vivo o muerto?

Onun iki yıldır ölü olduğunu söylüyorlar.

Dicen que él lleva dos años muerto.

Onların bahsettikleri adam uzun süredir ölü.

El hombre del que están hablando lleva mucho tiempo muerto.

Taksiden inince ölü bir kedi gördüm.

Vi un gato muerto al bajar del taxi.

Eğer tabuta vurursan ölü kişiyi uyandırırsın.

Si golpeas el ataúd vas a despertar al muerto.

Tanrı ölü değildir, o gerçekten hayatta.

Dios no está muerto, Él sin duda está vivo.

Çalıların arasında bir adam ölü bulundu.

Un hombre fue encontrado muerto entre los matorrales.

Gölde yüzen binlerce ölü balık bulundu.

Miles de peces muertos fueron encontrados flotando en el lago.

Tek iyi faşist ölü bir faşisttir.

El único buen fascista es el fascista muerto.

Polis bir politikacıyı odasında ölü buldu.

El policía encontró al político muerto en su cuarto.

Modern tıptan kaçınanların olması ölü sayısını artırıyor.

Muchos evitan las medicinas occidentales, lo cual incrementa la tasa de muerte.

Ve bariz ima, onu ölü kralın göndermesidir.

Y la implicación obvia es que el rey muerto lo envió.

Ürdün Nehri Ölü Deniz'e akan tek nehirdir.

El Jordán es el único río que desemboca en el Mar Muerto.

Ölü ya da diri, seni hep seveceğim.

Vivo o muerto, siempre te amaré.

Ben toplantı odasında ölü bir hamamböceği buldum.

Me encontré una cucaracha muerta en la sala de reuniones.

Çocuk ölü hayvan için bir mezar kazdı.

El niño cavó una tumba para el animal muerto.

Tom gölde yüzen bazı ölü balıklar gördü.

Tom vio algunos peces muertos flotando en el lago.

Onun hem annesi hem de babası ölü.

Sus padres han muerto.

Yaralı, hastaneye ve ölü ise kiliseye kaldırıldı.

Los heridos fueron llevados al hospital y los muertos a la iglesia.

Tamam, şimdi bu Ölü Adam Çapası'na kendimizi bağladık.

Bien, ahora dependemos del ancla del hombre muerto.

Onun ölü mü yoksa hayatta mı olduğunu bilmiyorum.

No sé si él está vivo o muerto.

Ebeveynleri ölü olan bir çocuğa bir yetim denilir.

A los niños cuyos padres están muertos se les llama "huérfanos".

Olabildiğince tuhaf, o ölü olduğu söylenilen biriyle karşılaştı.

- Por extraño que parezca, él se encontró con alguien que decían estaba muerto.
- Por extraño que parezca, él se encontró con alguien que dicen que está muerto.

Yaşayan bir köpek, ölü bir aslandan daha iyidir.

Un perro vivo es mejor que un león muerto.

- Onun ölmüş olabileceğinden korkuyorlar.
- Onun ölü olabileceğinden korkuyorlar.

Temen que pueda estar muerto.

- Yılan diri mi yoksa ölü mü?
- Yılan sağ mı yoksa ölü mü?
- Yılan yaşıyor mu yoksa öldü mü?

¿La serpiente está viva o muerta?

Ölü bedenin kimliği, yanağındaki bir ben yoluyla tespit edildi.

El cadáver fue identificado por un lunar en la mejilla.

Eksfoliye kremler ölü ya da hasarlı cilt hücrelerini temizler.

Las cremas exfoliantes eliminan las células muertas o dañadas de la piel.

Ya bu adam ölü ya da benim saat durdu.

O este hombre está muerto o mi reloj se ha parado.

Tom'un ölü mü yoksa canlı mı olup olmadığını bilmiyorum.

No sé si Tom está vivo o muerto.

- Ölü mü?
- O öldü mü?
- Öldü mü?
- Ölmüş mü?

¿Está muerta?

Bu şey bir ayı değil. O ölü bir ayı.

Eso ya no es un oso. Es un cadáver de oso.

Ölü Adam Çapası, cesur bir seçim. Öncelikle bir oyuk kazacağız.

El ancla del muerto, decisión valiente. Primero, hacemos una zanja.

Tom'un ölü mü yoksa sadece baygın mı olup olmadığını söyleyemem.

No puedo decir si Tom está muerto o solo inconsciente.

Tom Mary'nin ölü mü ya da diri mi olduğunu bilmiyor.

Tom no sabe si Mary está viva o muerta.

Ve bu karton kutunun içinde üç tane ölü kedi yavrusu vardı,

Dentro guardaba tres gatitos muertos -

...temizlikçi balıklar ölü deri ve parazitleri söküyor. Genci, büyük geceye hazırlıyorlar.

los peces limpiadores quitan la piel muerta y los parásitos. Preparan al joven para su gran noche.

Wittgenstein'ın ilerlemesi için çok geçti 2.000 ölü ile birlikte Mormant'a yönlendirildi.

Fue demasiado tarde para la vanguardia de Wittgenstein; derrotado en Mormant, sufriendo 2.000 bajas.

Ama gerçek şu ki bunu yapmanızın sebebi, ölü bir adam olmaktan kaçınmak.

Pero la realidad es que se hace para evitar ser uno el muerto.

Bennigsen'in ordusunun 40%'ı 20.000 civarında asker ölü, yaralı ya da esir durumdaydı

cerca de 20,000 hombres muertos, heridos o tomados prisioneros - 40% del ejército de Bennigsen.

Ermeni Soykırımı; erkek,kadın ve çocukları da içeren toplam 1,5 milyon ölü bıraktı.

El genocidio armenio dejó un total de un millón y medio de muertos, entre hombres, mujeres y niños.

Hayatının geriye kalanı için ölü olmaktansa, beş dakika için bir korkak olmak daha iyidir.

Más vale ser un cobarde durante cinco minutos que estar muerto por el resto de tu vida.

- Ölü Deniz yaşıyor: dünyanın her köşesinden turist çekiyor.
- Lut Gölü yaşıyor: dünyanın her köşesinden turist çekiyor.

El Mar Muerto vive: atrae turistas de todas partes del mundo.

Bu eserde görünen tüm karakterler tamamen hayal ürünüdürler. Yaşayan ya da ölü gerçek kişilere olan herhangi bir benzerlik sadece rastlantıdır.

Todos los personajes que aparecen en esta obra son ficticios. Cualquier parecido con personas reales, vivas o muertas, es puramente accidental.

- Ahşap bir yatak altın tabuttan daha iyidir.
- Yaşayan bir köpek ölü bir aslandan daha iyidir.
- Bülbülü altın kafese koymuşlar, "ah vatanım" demiş.

Una cama de madera es mejor que un ataúd de oro.