Translation of "Yaşayan" in Portuguese

0.006 sec.

Examples of using "Yaşayan" in a sentence and their portuguese translations:

- Karıncayiyenler yalnız yaşayan hayvanlardır.
- Yerdomuzları yalnız yaşayan hayvanlardır.

Os aardvarks são animais solitários.

Tom'un yaşayan tek akrabası Boston'da yaşayan bir amca.

O único parente vivo do Tom é um tio morando em Boston.

Boston'da yaşayan birisini tanıyorum.

Eu conheço alguém que mora em Boston.

O yaşayan bir ansiklopedi.

Ela é uma enciclopédia humana.

Bitişikte yaşayan gence soralım.

Perguntemos ao garoto que mora ao lado.

Buralarda yaşayan biri yok.

Não há viva alma por aqui.

- Osaka'da yaşayan bir teyzem var.
- Osaka'da yaşayan bir halam var.

Tenho uma tia que mora em Osaka.

Burada yaşayan her canlı olacak.

Qualquer outro animal vai querer o mesmo.

Ormanda yaşayan bir fil ailesi.

Uma família de elefantes da floresta.

Yaşayan hiçbir şey havasız yaşayamazdı.

Nenhum ser vivo consegue viver sem ar.

Her zaman yalnız yaşayan biriydim.

Eu sempre fui uma pessoa solitária.

Nara'da yaşayan bir arkadaşım var.

- Tenho um amigo que mora em Nara.
- Tenho um amigo morando em Nara.

Yaşayan en uzun adam Carl'dır.

Carl é o homem mais alto vivo.

Almanya'da yaşayan bir arkadaşım var.

- Tenho uma amiga que mora na Alemanha.
- Tenho um amigo que mora na Alemanha.
- Eu tenho um amigo que mora na Alemanha.
- Eu tenho uma amiga que mora na Alemanha.

Londra'da yaşayan bir arkadaşım var.

- Tenho um amigo que mora em Londres.
- Tenho uma amiga que mora em Londres.
- Eu tenho um amigo que mora em Londres.
- Eu tenho uma amiga que mora em Londres.

Kyoto'da yaşayan bir amcam var.

Tenho um tio que mora em Quioto.

İngiltere'de yaşayan bir arkadaşım var.

- Tenho um amigo que mora na Inglaterra.
- Tenho um amigo que reside na Inglaterra.

Almanya'da yaşayan iki arkadaşım var.

- Tenho dois amigos que vivem na Alemanha.
- Tenho dois amigos que moram na Alemanha.

Orada yaşayan bir ruh yoktu.

Não havia uma alma viva lá.

Dünya, Tanrı'nın yaşayan bir görüntüsüdür.

O mundo é uma imagem viva de Deus.

Boston'da yaşayan birini tanıyor musun?

Você conhece alguém que mora em Boston?

Kyoto'da yaşayan bir ağabeyim var.

Tenho um irmão mais velho que mora em Quioto.

Tokyo'da yaşayan bir arkadaşım var.

Eu tenho um amigo que mora em Tóquio.

Sapparo'da yaşayan bir arkadaşım var.

Tenho um amigo que mora em Sapporo.

Tom bitişikte yaşayan adamla geçinemiyor.

Tom não se dá bem com o homem que mora ao lado.

Tom, Avustralya'da yaşayan bir Kanadalı.

Tom é um canadense que mora na Austrália.

Burada yaşayan şey artık burada kalmayacaktır.

O ser que vive aqui não vai ficar por muito tempo.

...dünyanın en kuzeyinde yaşayan kurbağa olmuştur.

esta é a rã com distribuição mais setentrional do planeta.

Mike'ın Şikago'da yaşayan bir arkadaşı var.

Mike tem um amigo que mora em Chicago.

Yaşayan her şey bir gün ölecek.

Tudo o que vive morrerá uma hora.

Bu evde yaşayan birçok insan var.

Há várias pessoas morando nessa casa.

Los Angeles'ta yaşayan bir teyzem var.

- Tenho uma tia que mora em Los Angeles.
- Tenho uma tia que vive em Los Angeles.

Tom'un Boston'da yaşayan bir arkadaşı var.

Tom tem um amigo que vive em Boston.

Benim bitişiğimde yaşayan adam bir doktor.

O homem que mora perto de mim é médico.

Japonya'da yaşayan çok Brezilyalı var mı?

Há muitos brasileiros morando no Japão?

Tom Bostonda yaşayan bir adam tanıyor.

Tom conhece um homem que mora em Boston.

Bilinen 7.097 tane yaşayan dil var.

Há 7.097 idiomas vivos conhecidos.

Tom'un Boston'da yaşayan bir kızı var.

Tom tem uma filha que mora em Boston.

Bir diğer kültür karmaşası yaşayan kesim ise

Outro complexo cultural é o segmento

Eğer güneş olmasaydı yaşayan her şey ölürdü.

Se não fosse o Sol, qualquer ser vivo morreria.

Ben şu an için yaşayan bir kişiyim.

Sou uma pessoa que vive o agora.

Tom'un Boston'da yaşayan iki erkek kardeşi var.

Tom tem dois irmãos que vivem em Boston.

Filler bugün yaşayan en büyük kara hayvanlarıdır.

Os elefantes são os maiores animais terrestres vivos atualmente.

Tokyo'da yaşayan teyzem bana güzel bir bluz gönderdi.

Minha tia, que vive em Tóquio, mandou-me uma linda blusa.

Beşinci günden sonra yaşayan bir ölü gibi hissediyorum.

Depois do quinto dia eu sinto-me como um morto-vivo.

Ve orada yaşayan ne varsa orada kalmayı artık istemeyecektir.

e qualquer ser que viva aqui não vai querer ficar por muito tempo.

Luo Zhaoliu 34 yaşında, Jiangxi bölgesinde yaşayan bir mühendis.

Luo Zhaoliu é um engenheiro de 34 anos da província de Jiangxi.

...gece yaşayan en yakın kuzenlerimizin dünyasına bir göz atabilir.

... permitem-nos ver o mundo dos nossos parentes noturnos mais próximos.

Polizei almanyada yaşayan bir çöpçüydü bu sefer Kemal Sunal

polizei era um limpador vivendo na Alemanha desta vez Kemal Sunal

Urfa bölgesinde yaşayan insanlar o bölgeyi kutsal kabul ediyorlar

As pessoas que vivem na região de Urfa consideram isso sagrado.

O uzun bir süredir Fransa'da yaşayan bir İtalyan Yahudisidir.

Ele é um judeu italiano que mora na França há muito tempo.

Gün içerisinde, mercanların içinde yaşayan algler güneş enerjisini yiyeceğe dönüştürür.

Durante o dia, as algas que vivem no interior dos corais transformam a energia do Sol em alimento.

Bilim adamları, sadece Antarktika'da yaşayan bir uçan penguen kolonisi keşfetti.

Cientistas acabaram de descobrir uma colônia de pinguins que voam vivendo na Antártica.

Yan dairede yaşayan kadın şu anda sosyal hizmetler için çalışıyor.

Atualmente a mulher que mora ao lado está trabalhando como funcionária pública.

Dünyada yaşayan insanlara göre saniyenin binde ikisi kadar zaman farklılığı yaşarlar

eles experimentam uma diferença de tempo de dois milésimos de segundo de acordo com as pessoas que vivem no mundo

Bu, Jack'in yaptığı evde yaşayan fareyi sinsice izleyen kediyi kovalayan köpektir.

Este é o cachorro que perseguia o gato que seguia o camundongo que vivia na casa que o Jack construiu.

Burada yaşayan insanların %30'unun hiç okyanus görmediği gerçekten doğru mu?

É verdade que 30% das pessoas que moram aqui nunca viram o oceano?

Bu ağların arasında yaşayan örümceklerin de beslenmesi gerekir. Kim bilir burada ne bulacağız?

E as aranhas que vivem nestas teias têm de comer. Quem sabe o que encontraremos?

Işıyan tek şey mercanlar da değil. Resifte yaşayan her çeşit yaratık yapıyor bunu.

E não são só os corais que brilham. Há muitas espécies fluorescentes no recife.

O, yaşayan türlerin en güçlüsü değil, en zekisi değil fakat değişmek için en duyarlı olanıdır.

Não é mais forte das espécies que sobrevive, nem a mais inteligente, mas a que responde mais rápido a mudanças.

Tanrı altın bir tahtta bulutların içinde yalnız oturan sınırlı bir kişi değildir. Tanrı her şeyin içinde yaşayan saf Bilinçtir. Bu gerçeği anlamak için, herkesi eşit kabul etmeyi ve sevmeyi öğrenin.

Deus não é um ente limitado que se senta sozinho num trono de ouro nas nuvens. Deus é pura consciência e encontra-se no interior de tudo. Compreendendo essa verdade, aprenda a aceitar e amar a todos igualmente.