Translation of "Nefes" in Polish

0.010 sec.

Examples of using "Nefes" in a sentence and their polish translations:

Nefes al.

Oddychaj.

Nefes al!

Oddychaj!

- Derin nefes alamadı.
- Derin nefes alamıyordu.

Nie mógł głęboko oddychać.

Nefes almayı unutma.

Nie zapomnij oddychać.

O nefes almıyor!

On nie oddycha!

Tom nefes alıyordu.

Tom oddychał.

Nefes alır mısın?

Możesz oddychać?

Nefes alıyor mu?

Oddycha?

nefes verme sırasında büzülen;

który rozszerza się podczas wdechu

Yukarı çıkıp nefes alabilesin.

by móc wypłynąć i zaczerpnąć powietrza.

Ama nefes almak zorundaydım.

Musiałem złapać oddech.

O, nefes alıyor mu?

Oddycha?

Tom nefes nefese kaldı.

Tom sapał.

Nefes aldığında acıyor mu?

Boli kiedy oddychasz?

Normal olarak nefes al.

- Oddychaj normalnie.
- Proszę oddychać normalnie.
- Niech pan oddycha normalnie.

Neden nefes nefese kaldın?

Czemu jesteś tak zdyszany?

Lütfen derin bir nefes al.

Proszę wziąć głęboki oddech.

Her zaman nefes almayı unuturum.

Zawsze zapominam oddychać.

Burnundan nefes al, ağzından değil.

Oddychaj przez nos, nie przez usta.

- Onlar hızlı hızlı soluyorlardı.
- Nefes nefese kalmışlardı.
- Soluk soluğa kalmışlardı.
- Nefes nefeseydiler.

- Mieli zadyszkę.
- Nie mogli złapać tchu.
- Ciężko oddychali.

Dışarıdan bakınca nefes alma sırasında şişen,

Widziane z zewnątrz, są jak wielki nadmuchiwany worek,

Bir sandalyede oturuyordu ama nefes nefeseydi --

zauważalne dyszenie podczas siadania;

Adının kelimesi kelimesine çevirisi, "zehir nefes".

Jego nazwa dosłownie oznacza „trujący oddech”.

Gece herkes rahat bir nefes alıyor.

Noc przynosi ulgę.

Mavi ve yumuşaktı ve nefes almıyordu.

Było sine, wiotkie i nie oddychało.

O koştuğu için nefes nefese kalmıştı.

On jest bez tchu po biegu.

Odadaki herkes rahat bir nefes verdi.

Wszyscy w pokoju westchnęli z ulgą.

Su altında nefes alabilmenin hayalini kurardım.

Kiedyś marzyłem o tym, żeby być w stanie oddychać pod wodą.

Güneşin batmasıyla yoğun sıcaktan bir nefes alıyorlar.

Zachód słońca przynosi odpoczynek od upału.

Hayatta olduğunu, nefes aldığını görünce içim rahatladı.

Bardzo mi ulżyło, że żyje i oddycha.

Zehir nefes almayı zorlaştırıyor, sonra da felç başlıyor.

utrudniając oddychanie, a potem powodując paraliż,

Çoğu insanın boğulmasının sebebi nefes refleksine karşı koyamamaktır.

Wielu ludzi tonie, bo mają odruch nabierania powietrza.

O, nefes alışı kadar çok kolay yalan söyler.

- Łże jak pies.
- Kłamie jak z nut.
- Kłamie jak najęty.

Ve anne, hep birlikte rahat bir nefes alabilmek için

która złapała rękę pielęgniarki

Buraya kadar bütün yolu koştum ve nefes nefese kaldım.

Całą drogę tu biegłem i jestem wykończony.

Şiddetli şişlikler ve nefes alma güçlüğü. Bir vakada ise ölümcüldü.

Obrzęk i problemy z oddychaniem potrafiły nawet zabić.

Kısa nefes kesici başarıları Hellenistik Çağ'da Yunanlı olarak hayat sürdü

Zapierające dech w piersiach osiągnięcia jego filmu krótkometrażowego życie zapoczątkowało epokę hellenistyczną, jak Greka

Burada nefes almak da zorlaştı. Bu meşale de artık çok ışık yaymıyor.

Coraz trudniej tu oddychać. Ta pochodnia nie pali się już tak jasno.

O hayvanla temas edince bir şeyler oluyor. Ama bir noktada nefes alman gerek.

Coś się dzieje, gdy zwierzę nawiązuje z tobą kontakt. Ale kiedyś trzeba oddychać.