Translation of "Zorundaydı" in French

0.004 sec.

Examples of using "Zorundaydı" in a sentence and their french translations:

Hayvanlar öldürülmek zorundaydı.

Il fallait tuer les animaux.

Görevi üstlenmek zorundaydı.

Il dut prendre la tâche en charge.

Tom koşmak zorundaydı.

Tom a dû fuir.

O, prensesi kurtarmak zorundaydı.

Il devait sauver la princesse.

O oraya gitmek zorundaydı.

Il a dû y aller.

O burs almak zorundaydı.

Il devait obtenir une bourse.

Herkes Fransızca öğrenmek zorundaydı.

Tout le monde a eu besoin d'apprendre le français.

O nereye gitmek zorundaydı?

Où devrait-il aller ?

- Hayalinden vazgeçmek zorunda kaldı.
- Hayalinden vazgeçmek zorundaydı.
- Hayalinden umudunu kesmek zorundaydı.

Elle a dû renoncer à son rêve.

Ve çocuklar orada oynamak zorundaydı."

et les enfants devaient jouer là. »

Doroty Paris'te sanat çalışmak zorundaydı.

Dorothée devrait étudier l'art à Paris.

O, kız kardeşine bakmak zorundaydı.

- Elle eut à prendre soin de sa sœur.
- Elle a eu à prendre soin de sa sœur.

Tom biraz iş yapmak zorundaydı.

Tom avait du travail à faire.

O, büyük ailesini beslemek zorundaydı.

Il devait nourrir une famille nombreuse.

O kürk ceketini elden çıkarmak zorundaydı.

Elle dut se séparer de son manteau de fourrure.

Tom istemese bile onu yapmak zorundaydı.

Tom a dû le faire même s'il ne le voulait pas.

Dan kime inanacağına karar vermek zorundaydı.

Dan devait déterminer qui disait la vérité.

O, odasını erkek kardeşiyle paylaşmak zorundaydı.

Il lui fallut partager sa chambre avec son frère.

O, başka bir yol bulmak zorundaydı.

- Il a dû trouver un autre moyen.
- Il dut trouver un autre moyen.

O bir hafta hastanede kalmak zorundaydı.

Il a dû rester à l'hôpital pendant une semaine.

Tom her şeyi kendisi yapmak zorundaydı.

Tom a dû tout faire lui-même.

Şehirden ayrılmak zorundaydı, bu yüzden Berlin'e taşındı.

Il a dû quitter la ville, alors il a déménagé à Berlin.

O borca batmıştı ve evini elden çıkarmak zorundaydı.

Il était très endetté et a dû se départir de sa maison.

O, bitkin olsa bile işe geri dönmek zorundaydı.

Bien qu'il fût épuisé, il devait reprendre le travail.

O bu konuda benimle konuşmak zorundaydı. Yaptığı iyi.

Elle n'était pas obligée de m'en parler. C'est bien qu'elle l'ait fait.

Tom faturalarını ödeyebilmek için gitarını rehin vermek zorundaydı.

Tom a dû mettre sa guitare en gage pour payer ses factures.

- Tom işini bırakmak zorunda kaldı.
- Tom işini bırakmak zorundaydı.

Tom a dû quitter son emploi.

Polis Dan'ın suçunu kanıtlamak için cinayet silahını geri almak zorundaydı.

La police a dû retrouver l'arme du crime pour prouver la culpabilité de Dan.

O onun kalmasını rica etti fakat o işe gitmek zorundaydı.

- Elle lui demanda de rester, mais il devait se rendre au travail.
- Elle lui a demandé de rester, mais il devait se rendre au travail.

Karısı iki çocuğunun yanı sıra şimdi kocasının dedesine de bakmak zorundaydı.

Sa femme devait maintenant prendre soin de son grand-père, pour ne rien dire de leur deux enfants.

- Herkes çalışmaya başlamalıydı.
- Herkes çalışmaya başlamak zorundaydı.
- Herkes çalışmaya başlamak zorunda kaldı.

- Tout le monde dut se mettre à travailler.
- Tout le monde a dû se mettre à travailler.