Translation of "Verilmiyor" in English

0.014 sec.

Examples of using "Verilmiyor" in a sentence and their english translations:

Bu fırsat verilmiyor.

is not a given.

Gitmeme izin verilmiyor.

I'm not allowed to leave.

Tom mahkemeye verilmiyor.

Tom isn't being sued.

Artık konuşmana izin verilmiyor.

You're no longer allowed to speak.

Tom'la konuşmama izin verilmiyor.

I'm not allowed to speak to Tom.

Seninle konuşmama izin verilmiyor.

I'm not allowed to talk to you.

Sana söylememe izin verilmiyor.

I'm not allowed to tell you.

Oraya gitmeme izin verilmiyor.

I'm not allowed to go there.

Burada yüzmeye izin verilmiyor.

Swimming isn't allowed here.

Onu yapmamıza izin verilmiyor.

- We're not allowed to do that.
- We aren't allowed to do that.

Oraya gitmemize izin verilmiyor.

We're not allowed to go there.

Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.

- Talking in the library is not allowed.
- Talking in the library isn't allowed.

Buna artık izin verilmiyor.

That's no longer allowed.

Hâlâ girmemize izin verilmiyor.

We're still not allowed to enter.

Hiçbirinize odamda izin verilmiyor.

None of you are allowed in my room.

Onu yapmana izin verilmiyor.

- You're not allowed to do that.
- You aren't allowed to do that.

Burada yüzmene izin verilmiyor.

You aren't allowed to swim here.

Gitmene izin verilmiyor mu?

Aren't you allowed to go?

Kadınlara burada izin verilmiyor.

Women aren't allowed here.

Kaykaya burada izin verilmiyor.

Skateboarding isn't allowed here.

Artık sürmeme izin verilmiyor.

I'm not allowed to drive anymore.

Tom'a laboratuvarda izin verilmiyor.

- Tom is not allowed in the lab.
- Tom isn't allowed in the lab.

- Bölgeye yerlilerin girmesine izin verilmiyor.
- Yerlilerin bölgeye girmesine izin verilmiyor.

The natives were not allowed to enter the district.

Hiçbir evcil hayvana izin verilmiyor.

No pets allowed.

Bir şey söylememe izin verilmiyor.

I'm not allowed to say anything.

Senin de gülümsemene izin verilmiyor.

You're not allowed to smile either.

O konuda konuşmama izin verilmiyor.

I'm not allowed to talk about that.

Babamın arabasını sürmeme izin verilmiyor.

I'm not allowed to drive my father's car.

Tom'un evine gitmeme izin verilmiyor.

I'm not allowed to go to Tom's house.

Bunu yapmamıza artık izin verilmiyor.

- We're not allowed to do that anymore.
- We aren't allowed to do that anymore.

Burada sigara içmeye izin verilmiyor.

- Smoking is not allowed here.
- Smoking isn't allowed here.

Sana yardım etmeme izin verilmiyor.

I'm not allowed to help you.

Hâlâ burada olmana izin verilmiyor.

You're still not allowed to be here.

Tom'un buraya girmesine izin verilmiyor.

Tom isn't allowed in here.

Otur. Ayakta durmana izin verilmiyor.

Sit down. You are not allowed to stand up.

Neden burada yüzmemize izin verilmiyor?

Why aren't we allowed to swim here?

Cezaevi içinde kameralara izin verilmiyor.

Cameras are not allowed inside the prison.

Neden bunu yapmamıza izin verilmiyor?

- Why aren't we allowed to do that?
- Why are we not allowed to do that?

Bunu yapmama gerçekten izin verilmiyor.

I'm not really allowed to do that.

Burada Fransızca konuşmanıza izin verilmiyor.

- You're not allowed to speak French here.
- You aren't allowed to speak French here.

Hiçbir yolcunun köprüye girmesine izin verilmiyor.

No passengers are allowed on the bridge.

Hiç kimsenin oraya gitmesine izin verilmiyor.

No one is allowed to go there.

Kulüp binasında şapka giyilmesine izin verilmiyor.

Hats aren't allowed to be worn inside the clubhouse.

Bilmek istediğin şeyi söylememe izin verilmiyor.

I'm not allowed to tell what you want to know.

Bana onu seninle tartışmama izin verilmiyor.

I'm not permitted to discuss that with you.

Aslında Tom'un burada olmasına izin verilmiyor.

Tom is actually not allowed to be here.

Hâlâ Tom'u ziyaret etmemize izin verilmiyor.

We're still not allowed to visit Tom.

Hiçbir öğrencinin odaya girmesine izin verilmiyor.

No student is allowed to enter the room.

Bu hafta ziyaretçi almama izin verilmiyor.

I'm not allowed to have visitors this week.

Artık Tom'un bunu yapmasına izin verilmiyor.

Tom isn't permitted to do that anymore.

Tom'a da bunu yapmasına izin verilmiyor.

Tom isn't allowed to do that either.

Tom'un onu burada yapmasına izin verilmiyor.

Tom isn't allowed to do that here.

Kimsenin bu binadan çıkmasına izin verilmiyor.

No one is allowed to leave this building.

Bu restoranda sigara içilmesine izin verilmiyor.

Smoking isn't allowed in this restaurant.

Bu restoranda sigara içmeye izin verilmiyor.

You're not allowed to smoke in this restaurant.

Tom'un bunu yapmasına gerçekten izin verilmiyor.

Tom isn't really allowed to do that.

- Burayı terk edemezsiniz.
- Buradan ayrılmanıza izin verilmiyor.

You are not allowed to leave here.

Suudi kadınların ülkelerinden yalnız ayrılmalarına izin verilmiyor.

Saudi women are not permitted to leave their country alone.

Üzgünüm ama burada balık avlamaya izin verilmiyor.

Sorry, but you're not allowed to fish here.

Burada sigaraya izin verilmiyor. Kanserinizi dışarıda besleyin!

Smoking is not allowed here. Please feed your cancer outside!

Bayım, arabanı buraya park etmene izin verilmiyor.

Sir, you are not allowed to park your car here.

Hiç kimsenin bu binaya girmesine izin verilmiyor.

No one is permitted to enter this building.

Onu yapmak için size izin verilmiyor mu?

Aren't you allowed to do that?

Tom'a hâlâ Mary ile konuşmasına izin verilmiyor.

Tom is still not allowed to talk to Mary.

Tom'a hâlâ Mary'yi ziyaret etmesine izin verilmiyor.

Tom is still not allowed to visit Mary.

Bunu yapması için Tom'a hâlâ izin verilmiyor.

Tom is still not allowed to do that.

Sokağın bu tarafında park etmenize izin verilmiyor.

You're not allowed to park on this side of the street.

Fakat genç erkeğin dar dalı paylaşmasına izin verilmiyor.

But the young male isn't allowed to share the narrow branch.

Kadınların neden erkeklerle aynı haklardan yararlanmasına izin verilmiyor?

Why aren't women allowed to enjoy the same civil rights as men?

Tom'a istediği her şeyi yapmak için izin verilmiyor.

- Tom can't just do anything he wants.
- Tom can't just do whatever he wants.
- Tom isn't allowed to do just anything he wants.

Karanlıktan sonra tek başıma burada olmama izin verilmiyor.

I'm not allowed to be here by myself after dark.

Bugün ona tatlı bir şey yemesi için izin verilmiyor.

Today, he is not allowed to eat anything sweet.

Bilmek istediğin şeyi sana söylemem için bana izin verilmiyor.

I'm not allowed to tell you what you want to know.

Tom'a bunu yapması için izin veriliyor ama Mary'ye verilmiyor.

Tom is allowed to do that, but Mary isn't.

Şimdi hiçbir şekilde hasta olmama izin verilmiyor. Yarın benim tatilim.

I am, by no means, allowed to become ill now, tomorrow is my holiday.

- Tom'un ülkeyi terk etme hakkı yok.
- Tom'un ülkeyi terk etmesine izin verilmiyor.

Tom isn't allowed to leave the country.

- Bunu yapamam.
- Onu yapmama izin verilmiyor.
- Bunu yapmama izin yok.
- Bunu yapmam yasak.

I'm not allowed to do that.

Florida'da memurların "iklim değişikliği" ya da "deniz seviyesi yükselişi" kelimelerini kullanmalarına izin verilmiyor.

Officials are not allowed to use the words "climate change" or "sea-level rise" in Florida.

Sami'nin yasal olarak Leyla'yı arama ya da ona e-posta göndermesine izin verilmiyor.

Sami is not legally allowed to call or e-mail Layla.