Translation of "Soyunma" in English

Soyunma odası nerede?

- Where is the changing room?
- Where's the changing room?

Soyunma odaları nerede?

Where are fitting rooms?

Soyunma odası orada.

The dressing room is over there.

Tom soyunma odasında.

Tom is in his dressing room.

"Soyunma odası muhabbetini" duyduğunuzda,

And will you be man enough

Soyunma odasında çantamı çaldırdım.

I had my purse stolen in the changing room.

Soyunma odasında çantamı çaldılar.

I had my purse stolen in the changing room.

Oradaki soyunma kabini boş.

The change room over there is vacant.

Mary ise soyunma odasında.

Mary is in her dressing room.

Dan soyunma odasında kendini astı.

Dan hung himself in the locker room.

Soyunma odaları yakında yer alır.

Changing rooms are located nearby.

Tom soyunma odasında üstünü değiştiriyor.

Tom is changing in the locker room.

Tom hâlâ soyunma odasının anahtarını arıyor.

Tom is still looking for his locker key.

Tom soyunma odasının kapısını tekmeleyerek kapattı.

Tom kicked the locker room door shut.

Onların soyunma odalarımızı kullanmalarına izin verin.

Let them use our dressing rooms.

Onun soyunma odamı kullanmasına izin verin.

- Let him use my dressing room.
- Let her use my dressing room.

Bu yer bir soyunma odası gibi kokuyor.

This place smells like a locker room.

Tom'un benim soyunma odamı kullanmasına izin verin.

Let Tom use my dressing room.

O yüzme havuzunda yüzerken soyunma odası anahtarını kaybetti.

She lost her locker key while she was swimming in the pool.

Kirli giysiler soyunma odasının havasında iğrenç bir koku bıraktı.

The dirty clothes left a foul odor in the air of the locker room.

- Deneme kabini şimdi kullanılıyor.
- Soyunma odası şimdi kullanılıyor.
- Elbise deneme odası şimdi kullanılıyor.

The fitting room is being used now.

Muhtemelen Napolyon'u yakalanmaktan veya daha kötüsünden kurtaran yeni bir saldırıya öncülük etmek için soyunma istasyonundan ayrıldı .

the dressing station to lead a fresh attack, which  probably saved Napoleon from capture or worse.

Tarihi sahne kapıcısı, Tom Skeleton, eskimiş koltuğunda oturdu, aktörlerin soyunma odalarından taş merdivenlerden yukarı gelirken dinledi.

Tom Skeleton, the ancient stage doorkeeper, sat in his battered armchair, listening as the actors came up the stone stairs from their dressing rooms.