Translation of "Sabırsızlanıyordu" in English

0.007 sec.

Examples of using "Sabırsızlanıyordu" in a sentence and their english translations:

Sabırsızlanıyordu.

He was getting impatient.

Tom sabırsızlanıyordu.

Tom was getting impatient.

Gittikçe sabırsızlanıyordu.

She was getting impatient.

Partiden ayrılmak için sabırsızlanıyordu.

She was impatient to leave the party.

Ailesini görmek için sabırsızlanıyordu.

She was impatient to see her family.

Onun dönmesi için sabırsızlanıyordu.

She was impatient for him to return.

O, oğlunu görmek için sabırsızlanıyordu.

He was impatient to see his son.

Tom Mary'yi görmek için sabırsızlanıyordu.

Tom was eager to see Mary.

Tom eve dönmek için sabırsızlanıyordu.

Tom couldn't wait to get back home.

Tom hapisten çıkmak için sabırsızlanıyordu.

Tom couldn't wait to get out of jail.

Tom bunu yapmak için sabırsızlanıyordu.

Tom couldn't wait to do that.

Sami, Leyla'yı görmek için sabırsızlanıyordu.

Sami couldn't wait to go see Layla.

Tom, Mary'yi görmek için sabırsızlanıyordu.

Tom couldn't wait to see Mary.

Yeni sörf tahtasını denemek için sabırsızlanıyordu.

He couldn't wait to try out his new surfboard.

Sadece kendi gözleriyle görmek için sabırsızlanıyordu.

He could only wait to see it with his own eyes.

Hepsi ne olduğunu öğrenmek için sabırsızlanıyordu.

They are agog to know what happened.

Onun yüzündeki ifadeyi görmek için sabırsızlanıyordu.

She couldn't wait to see the look on his face.

Tom Mary'yi tekrar görmek için sabırsızlanıyordu.

Tom was looking forward to seeing Mary again.

Tom Mary'yi yeniden görmek için sabırsızlanıyordu.

- Tom was impatient to see Mary again.
- Tom was eager to see Mary again.

Tom, Mary'yi görmek gitmek için sabırsızlanıyordu.

Tom couldn't wait to go see Mary.

Tom, Mary'ye harika haberi söylemek için sabırsızlanıyordu.

Tom couldn't wait to tell Mary the great news.

Tom, Mary ile birlikte olmak için sabırsızlanıyordu.

Tom couldn't wait to be with Mary.

Tom, Mary'nin yüzündeki görünüşü görmek için sabırsızlanıyordu.

Tom couldn't wait to see the look on Mary's face.

- Tom eve gitmeyi bekleyemedi.
- Tom ev almak için sabırsızlanıyordu.

Tom couldn't wait to get home.