Translation of "Etmeyeceğini" in English

0.016 sec.

Examples of using "Etmeyeceğini" in a sentence and their english translations:

Dans etmeyeceğini biliyordum.

I knew you wouldn't dance.

Bize yardım etmeyeceğini biliyordum.

I knew you wouldn't help us.

Tom'un mücadele etmeyeceğini umuyorum.

I hope Tom doesn't put up a fight.

Beni terk etmeyeceğini biliyordum.

I knew you wouldn't abandon me.

Tom'un itiraf etmeyeceğini biliyordum.

- I knew Tom wasn't going to confess.
- I knew that Tom wasn't going to confess.

Tom'un itiraz etmeyeceğini biliyordum.

- I knew Tom wasn't going to object.
- I knew that Tom wasn't going to object.

Tom'un aldırış etmeyeceğini biliyordum.

- I knew Tom wasn't going to mind.
- I knew that Tom wasn't going to mind.

Tom itiraf etmeyeceğini düşünmüştüm.

- I thought Tom wouldn't confess.
- I thought that Tom wouldn't confess.

Tom dans etmeyeceğini söyledi.

- Tom said he wouldn't dance.
- Tom said that he wouldn't dance.

Tom'un pes etmeyeceğini biliyorum.

- I know that Tom won't give up.
- I know Tom won't give up.

Tom Mary'nin teklifini kabul edip etmeyeceğini ya da reddedip etmeyeceğini bilmiyor.

Tom doesn't know whether to accept or to refuse Mary's offer.

Onun hakkında endişe etmeyeceğini söyledin.

You said not to worry about it.

Sanırım Tom'un yardım etmeyeceğini bilmeliydim.

- I guess I should have known Tom wasn't going to help.
- I guess I should've known Tom wasn't going to help.

Senin neden yardım etmeyeceğini anlamıyorum.

I don't see why you won't help.

Tom'un yardım etmeyeceğini sana söyledim.

I told you Tom wouldn't help.

Tom bize yardım etmeyeceğini söylüyor.

Tom says he won't help us.

Tom'un davetimi kabul etmeyeceğini biliyordum.

- I knew Tom wouldn't accept my invitation.
- I knew that Tom wouldn't accept my invitation.

Tom'un teklifimizi kabul etmeyeceğini biliyordum.

- I knew Tom wouldn't accept our offer.
- I knew that Tom wouldn't accept our offer.

Tom bana yardım etmeyeceğini söyledi.

- Tom said he wouldn't help me.
- Tom said that he wouldn't help me.

Tom, Mary'ye yardım etmeyeceğini söyledi.

- Tom said he wouldn't help Mary.
- Tom said that he wouldn't help Mary.

Tom'un Mary'ye yardım etmeyeceğini biliyordum.

- I knew Tom wouldn't help Mary.
- I knew that Tom wouldn't help Mary.

Ama beni hasta edip etmeyeceğini bilmiyorum.

but what I don't know is whether it'll make me sick.

Bana yardım edip etmeyeceğini ona sordum.

I asked him if he would help me.

Tom'a Mary'nin hediyeyi kabul etmeyeceğini söyledim.

I told Tom Mary wouldn't accept the gift.

Tom'un burada olmadığını fark etmeyeceğini düşündüm.

- I thought you wouldn't notice that Tom wasn't here.
- I thought that you wouldn't notice that Tom wasn't here.

Bir tane alsam sorun etmeyeceğini zannediyorum.

I suppose you won't mind if I take one.

Tom'un bize ihanet etmeyeceğini bilmem gerekiyor.

- I need to know that Tom won't betray us.
- I need to know Tom won't betray us.

Tom'un yardım etmeyeceğini sana düşündüren ne?

What makes you think Tom won't help?

Tom'un bize yardım etmeyeceğini mi söylüyorsun?

Are you saying Tom won't help us?

Tom beni asla terk etmeyeceğini söyledi.

- Tom said he'd never leave me.
- Tom said that he'd never leave me.

Tom Mary'yi hiç terk etmeyeceğini söylüyor.

Tom says he'll never ever leave Mary.

Onun planımızı kabul edip etmeyeceğini bilmiyorum.

I don't know whether he will agree to our plan or not.

Bu fırtınalı havanın devam etmeyeceğini umuyorum.

I hope this stormy weather won't go on.

Tom artık Mary'yi rahatsız etmeyeceğini söylüyor.

Tom says he won't bother Mary anymore.

Tom'un gitmeyi kabul edip etmeyeceğini bilmiyordum.

- I didn't know whether Tom would agree to go or not.
- I didn't know if Tom would agree to go or not.

Tom'un gitmeyi kabul edip etmeyeceğini bilmiyorum.

- I don't know whether Tom will agree to go or not.
- I don't know if Tom will agree to go or not.

Tom, bunu yapmada zorbalık etmeyeceğini söylüyor.

Tom says he won't be bullied into doing that.

Tom bunu yapmamıza yardım etmeyeceğini söyledi.

- Tom said he isn't going to help us do that.
- Tom said that he isn't going to help us do that.

Tom, bunu yapmayı tercih etmeyeceğini söylüyor.

Tom says he'd rather not do that.

Tom Mary'ye onu terk etmeyeceğini söylemeli.

Tom should tell Mary he won't leave her.

Tom artık Mary'ye yardım etmeyeceğini söyledi.

- Tom has said he won't help Mary anymore.
- Tom said he won't help Mary anymore.

Tom, artık Mary'ye yardım etmeyeceğini söyledi.

- Tom said he wouldn't help Mary anymore.
- Tom said that he wouldn't help Mary anymore.

Tom, Mary'ye onu terk etmeyeceğini söyledi.

Tom told Mary he wouldn't leave her.

Tom, Mary'nin John'a yardım etmeyeceğini düşünüyor.

- Tom thinks Mary won't help John.
- Tom thinks that Mary won't help John.

Tom bunu yapmayı kabul etmeyeceğini söylüyor.

Tom says he won't agree to do that.

Tom, Mary'nin ona yardım etmeyeceğini söyledi.

Tom said that Mary wouldn't help him.

Tom Mary'nin ona yardım etmeyeceğini düşündü.

- Tom thought Mary wouldn't help him.
- Tom thought that Mary wouldn't help him.

Tom bugün bize yardım etmeyeceğini söylüyor.

Tom says he won't help us today.

Tom artık bize yardım etmeyeceğini söyledi.

- Tom said he wouldn't help us anymore.
- Tom said that he wouldn't help us anymore.

Onun burada olmadığını onun fark etmeyeceğini düşündüm.

I thought she wouldn't notice that he wasn't here.

Tom Mary'nin onu asla terk etmeyeceğini düşündü.

- Tom thought that Mary would never leave him.
- Tom thought Mary would never leave him.

Tom silahsız bir adama ateş etmeyeceğini söyledi.

- Tom said he wouldn't shoot an unarmed man.
- Tom said that he wouldn't shoot an unarmed man.

Tom'un bize yardım edip etmeyeceğini merak ediyorum.

- I wonder whether Tom will help us.
- I wonder if Tom will help us.
- I wonder whether or not Tom will help us.
- I wonder whether Tom will help us or not.

Tom'un bize yardım etmeyeceğini sana ne düşündürüyor?

What makes you think Tom won't help us?

Türkiye'yi bir daha asla terk etmeyeceğini söylüyor.

He says he isn't going to leave Turkey anymore.

Tom Mary'ye ona yardım edip etmeyeceğini sordu.

Tom asked Mary if she would help him.

Onun yardım edip etmeyeceğini zaten Tom'a sordum.

I've already asked Tom whether he'd help or not.

Tom Mary'nin gitmeyi kabul edip etmeyeceğini bilmiyor.

Tom doesn't know whether Mary will agree to go or not.

Tom'un bize hiç yardım etmeyeceğini farz etmelisin.

- You should assume that Tom won't help us at all.
- You should assume Tom won't help us at all.

Tom Mary'nin kesinlikle işi kabul etmeyeceğini söylüyor.

- Tom says that Mary definitely won't accept the job.
- Tom says Mary definitely won't accept the job.

Tom'un hiçbir şeyi fark etmeyeceğini umut edelim.

Let's hope Tom doesn't notice anything.

Gerçekten Tom'un sana yardım etmeyeceğini mi sandın?

- Did you really think that Tom wouldn't help you?
- Did you really think Tom wouldn't help you?

Tom şimdi bunu yapmayı tercih etmeyeceğini söyledi.

- Tom said he'd rather not do that now.
- Tom said that he'd rather not do that now.

Tom onu burada yapmayı tercih etmeyeceğini söyledi.

- Tom said he'd rather not do that here.
- Tom said that he'd rather not do that here.

Tom artık bunu yapmayı tercih etmeyeceğini söyledi.

- Tom said he'd rather not do that anymore.
- Tom said that he'd rather not do that anymore.

Tom bize yardım etmeyeceğini sana kim söyledi?

Who told you Tom wouldn't help us?

Tom, Mary'ye onu hiç terk etmeyeceğini söyledi.

Tom told Mary he'd never leave her.

Tom'un Mary'ye onu yapmasına yardım etmeyeceğini biliyorum.

- I know Tom won't help Mary do that.
- I know that Tom won't help Mary do that.

Tom bana bunu yapmamıza yardım etmeyeceğini söyledi.

- Tom told me he wouldn't help us do that.
- Tom told me that he wouldn't help us do that.

Tom Mary'nin bunu yapmayı kabul etmeyeceğini biliyor.

- Tom knows Mary won't agree to do that.
- Tom knows that Mary won't agree to do that.

Tom'un Mary'nin bunu yapmasına yardım etmeyeceğini biliyordum.

- I knew Tom wouldn't help Mary do that.
- I knew that Tom wouldn't help Mary do that.

Mary bana onu yapmamıza yardım etmeyeceğini söyledi.

Mary told me she wouldn't help us do that.

Tom, Mary'nin Boston'a gitmeyi tercih etmeyeceğini biliyor.

- Tom knows Mary would rather not go to Boston.
- Tom knows that Mary would rather not go to Boston.

Tom'un neden bize yardım etmeyeceğini bilmek istiyorum.

I'd like to know why Tom won't help us.

Tom'un Mary'ye yardım edip etmeyeceğini merak ediyorum.

I wonder whether Tom would help Mary.

Neden Tom'un Mary'ye yardım etmeyeceğini merak ediyorum.

I wonder why Tom wouldn't help Mary.

Tom'a bunu yapmamıza yardım edip etmeyeceğini sorun.

Ask Tom if he's going to help us do that.

Önümüzdeki pazar günü bizi ziyaret edip etmeyeceğini bilmiyorum.

I don't know if he will visit us next Sunday.

Bu havanın devam edip etmeyeceğini görmek ilginç olacaktır.

It will be interesting to see whether this weather continues.

Tom yardım etmeyeceğini söyledi ama Mary edeceğini söyledi.

- Tom said he wouldn't help, but Mary said she would.
- Tom said that he wouldn't help, but Mary said she would.

Tom'un yarın bize yardım edip etmeyeceğini merak ediyorum.

- I wonder if Tom would mind helping us tomorrow.
- I wonder whether Tom would mind helping us tomorrow.
- I wonder whether or not Tom would mind helping us tomorrow.

Tom Mary'nin John'un bunu yapmasına yardım etmeyeceğini düşünüyor.

- Tom thinks Mary won't help John do that.
- Tom thinks that Mary won't help John do that.

Tom'un bunu yaptığımızda ısrar edip etmeyeceğini merak ediyorum.

- I wonder whether Tom will insist we do that.
- I wonder if Tom will insist we do that.
- I wonder whether or not Tom will insist we do that.

Tom'un gerçekten Mary'ye yardım edip etmeyeceğini merak ediyorum.

- I wonder whether Tom would really help Mary.
- I wonder if Tom would really help Mary.

Tom'un arkadaşlarının Mary'ye yardım edip etmeyeceğini merak ediyorum.

I wonder if Tom's friends would help Mary.

Eğer bir diyetteysen kahvaltıyı atlamanın sana yardım etmeyeceğini unutma.

Don't forget that, if you are on a diet, skipping breakfast will not help you.

Tom Mary'ye ev ödevinde ona yardım edip etmeyeceğini sordu.

Tom asked Mary if she would help him with his homework.

Bugün buradaki insanların çoğunun burada olmayı tercih etmeyeceğini düşünüyorum.

I think many of the people here today would rather not be here.

Sana yardım ettikten sonra beni ihbar etmeyeceğini nereden bileceğim?

How do I know you won't turn me in after I help you?

Tom asla bana ihanet etmeyeceğini söyledi. Bu elbette bir yalandı.

Tom said that he would never betray me. This was, of course, a lie.

Tom Mary'ye fen bilgisi ödevinde ona yardım edip etmeyeceğini sordu.

Tom asked Mary if she could help him with his science homework.

- O bize yardım ederse şaşırırım.
- Bize yardım edip etmeyeceğini merak ediyorum.

I wonder if you'd help us.

Tom Mary'nin aşkını kabul ya da onu red edip etmeyeceğini bilmiyordu.

Tom didn't know whether to accept Mary's love or refuse it.

Tom sana önümüzdeki hafta sonu ona yardım edip etmeyeceğini sormak istedi.

Tom wanted to ask you if you'd help him next weekend.

- Ben onun teklifi kabul etmeyeceğini düşünüyorum.
- Ben onun teklifi kabul etmeyeceği kanaatindeyim.

I am of the opinion that he will not accept the proposal.

Tom'a yardım edip etmeyeceğini sormak için asla benim bile bir şansım olmadı.

I never even got a chance to ask Tom if he would help.