Translation of "Başına" in Dutch

0.015 sec.

Examples of using "Başına" in a sentence and their dutch translations:

- Sofraya!
- Sofra başına!

- Het is etenstijd.
- Aan tafel!

O tek başına geldi.

Ze kwam alleen.

Tom yalnız başına yürüdü.

- Tom liep alleen.
- Tom wandelde alleen.

Tom kendi başına geldi.

Tom kwam alleen.

Gülme komşuna gelir başına.

Spotters huisje brandt ook.

Kendi başına evde kaldı.

Ze bleef thuis alleen.

Onu tek başına yapsın.

Laat hem het alleen doen.

Ormanda tek başına yaşıyor.

Hij woont alleen in het bos.

Bunu yalnız başına yapamazsın.

Je kan dit niet alleen.

Eve yalnız başına yürüme.

Loop niet alleen thuis.

Bunu kendi başına yapabilirdin.

Je had dat best zelf kunnen doen.

- Yaşlı adam tek başına yaşıyor.
- Yaşlı adam kendi başına yaşamaktadır.

De oude man leeft alleen.

Görevinin başına ne zaman gidiyorsun?

- Hoe laat heb je dienst?
- Om hoe laat begint uw dienst?
- Hoe laat hebt u dienst?
- Om hoe laat begint jouw dienst?

Dick kendi başına gitmeyi planlıyor.

Dick is van plan alleen te gaan.

Tom buraya kendi başına geldi.

Tom kwam hier in zijn eentje.

Tom yalnız başına yemek yedi.

Tom at alleen.

Tek başına yürüyüşe gitmeyi sever.

Ze gaat graag alleen wandelen.

Bu evde tek başına yaşar.

Ze woont alleen in dit huis.

O, ormanda tek başına yaşar.

- Hij leeft alleen in de bossen.
- Hij woont alleen in het bos.

Tek başına seyahat etmek istiyor.

Hij reist graag alleen.

Onu tek başına mı yaptın?

Heb je dat in je eentje gedaan?

Tom onu kendi başına yaptı.

Dat heeft Tom in zijn eentje gedaan.

Tom kahvaltıyı kendi başına yedi.

Tom heeft alleen ontbeten.

Tom yalnız başına kaymaya gitti.

Tom ging alleen skiën.

Tom bunu yalnız başına kullanamaz.

Tom kan dit niet in zijn eentje aan.

Ben evde tek başına oturuyorum.

Ik zit thuis alleen.

O, sorunu kendi başına çözdü.

Hij heeft het probleem alleen opgelost.

Neden onu kendi başına yapmıyorsun?

Waarom doe je het niet in je eentje?

Tom sorunu tek başına çözdü.

Tom heeft het probleem zelf opgelost.

Tom yalnız başına kahvaltı etti.

Tom ontbeet alleen.

O bunu tek başına yaptı.

Zij heeft het helemaal alleen gedaan.

Sevgi ile tek başına yaşayamazsın.

Van liefde alleen kan men niet leven.

Tom kendi başına gitmeyi planlıyor.

Tom is van plan er alleen te gaan.

Tom'un asla başına bela gelmiyor.

Tom raakt nooit in de problemen.

Leyla çölde yalnız başına öldü.

Layla stierf alleen in de woestijn.

Tek başına onu yapmaya çalışman çılgınlık.

Je bent gek als je dat alleen wilt doen.

Elbisesini tek başına değiştirmek zorunda kaldı.

Ze moest zelf haar jurk aanpassen.

Onu kendi başına yapmasına izin verme.

Laat hem dat niet zelf doen.

Ev ödevini tek başına mı yaptın?

Heb je het huiswerk zelf gemaakt?

Onu parkta tek başına yürürken gördüm.

Ik zag hem alleen in het park lopen.

Tom bunu kendi başına yazmış olamaz.

Dit kan Tom echt niet alleen hebben geschreven.

Tom mutfak masasında tek başına oturdu.

Tom zat alleen aan de keukentafel.

Tom bunu tek başına yapmış olamaz.

Tom kan het niet alleen gedaan hebben.

- Kendi başına geliyor.
- O yalnız gelir.

Hij komt in z’n eentje.

Tom işleri kendi başına yapmayı sever.

Tom werkt graag alleen.

Tom kendi başına yaşamak istediğini söylüyor.

Tom zei dat hij alleen wil wonen.

Kedi tek başına evimin çatısına tırmandı.

De kat klom zelf op het dak van mijn huis.

- Yaşlı adam tek başına yaşıyor.
- Yaşlı adam yalnız yaşıyor.
- Yaşlı adam kendi başına yaşamaktadır.

De oude man leeft alleen.

- Tom yalnız yaşamaktadır.
- Tom tek başına yaşıyor.
- Tom kendi başına yaşıyor.
- Tom yalnız yaşıyor.

Tom woont alleen.

Annenin dönüp onu bulması gerek. Tek başına.

Ze moet terugkeren om hem te vinden... Alleen.

Ama en büyük abi kendi başına tırmanabiliyor.

Maar de oudste broer kan zelf klimmen.

Açılış konuşması tek başına bir saat sürdü.

Alleen de openingstoespraak duurde al een uur.

Onun işi kendi başına yaptığını düşünüyor musun?

Denk je dat hij het werk alleen gedaan heeft?

O, bir apartman dairesinde tek başına yaşıyor.

Hij woont alleen, in een appartement.

O, tek başına dışarı çıkmamaya söz verdi.

Ze heeft beloofd niet alleen uit te gaan.

- Bu herkese olabilir.
- Bu herkesin başına gelir.

Het overkomt iedereen wel.

- Tom tek başına yaşıyor.
- Tom yalnız yaşıyor.

Tom woont alleen.

Tek başına seyahat etmek için çok gençsin.

U bent te jong om helemaal alleen te reizen.

Tom'un onu tek başına yapabilip yapamayacağına bakalım.

Laten we kijken of Tom dat zelf kan doen.

Okinawa'daki asgari ücret saat başına 642 yendir.

Het minimumloon in Okinawa is 642 yen per uur.

Tom'un tek başına oraya gitmeye niyeti yoktu.

Tom was niet van plan daar alleen heen te gaan.

- Tom evde tek başına.
- Tom evde yalnız.

Tom is alleen thuis.

- Tom'un onu kendi başına yapacak kadar büyüdüğünü düşünüyorum.
- Tom onu kendi başına yapacak kadar yaşlıdır sanırım.

Volgens mij is Tom oud genoeg om dat zelf te doen.

Tek başına bir sırtlanın aslan karşısında şansı yok.

Een eenzame hyena is geen partij voor een leeuw.

Tek başına yüzmeye gitmek için yeterince yaşlı değilsin.

Je bent niet oud genoeg om alleen te gaan zwemmen.

Tom'un tek başına oraya gitmek için cesareti yoktu.

Tom had de moed niet om daar in zijn eentje naartoe te gaan.

Bunu tek başına Boston için geri yapabilir misin?

Kun je in je eentje terugkeren naar Boston?

Beethoven piyanonun başına gidip oturdu ve çalmaya başladı.

Beethoven ging naar de piano, zette zich, en begon te spelen.

O bataklıkta küçük bir kulübede tek başına yaşıyor.

Hij woont alleen in een huisje in het moeras.

O, bataklıkta küçük bir kulübede tek başına yaşıyor.

Hij woont alleen in een huisje in het moeras.

Bir kadının tek başına seyahat etmesi günümüzde normaldir.

- Tegenwoordig is het niet ongewoon dat een vrouw alleen reist.
- Tegenwoordig is het niet vreemd dat een vrouw alleen reist.

Zirve uluslar serbest ticareti gündemin en başına koydular.

De top-naties zetten de vrijhandel bovenaan op de agenda.

Bu santral, tek başına çeşitli şehirlere elektrik sağlar.

Deze elektriciteitscentrale voorziet op haar eentje meerdere steden van elektriciteit.

İçeri girer, ayakkabılarımı çıkarır ve televizyonun başına geçerdim.

Ik ging naar binnen, trok mijn schoenen uit en plofte voor de televisie neer.

Onu tek başına yapıp yapmadığını Tom'a sordun mu?

Heb je Tom gevraagd of hij dat zelf gedaan heeft?

Sanırım Tom'un bunu tek başına yapmasına izin vermemeliyiz.

Ik denk dat we Tom dat niet zelf moeten laten doen.

Tek başına diyetin işe yaramadığı binlerce başka hikâye olabilir

Er kunnen duizenden andere verhalen zijn waar alleen diëten mislukte,

Arkadaş bulamazsa soğukta tek başına tehlikeli bir gece geçirecek.

Zonder hen gaat hij een gevaarlijk koude nacht tegemoet.

Biliyorum ki bu şeylerin hiçbiri tek başına dünyayı değiştirmez.

Ik weet dat deze dingen de wereld niet kunnen veranderen...

- Tom, bağcıklarını tek başına bağlayamaz.
- Tom, bağcıklarını kendisi bağlayamaz.

- Tom kan niet zelf zijn veters stikken.
- Tom kan zijn eigen schoenveters niet strikken.

Tom Mary'nin bütün ev ödevini kendi başına yaptığını düşünmüyor.

Tom denkt niet dat Mary al haar huiswerk zelf heeft gedaan.

Tom bir iş bulamadı ya da tek başına yaşayamadı.

Tom was niet in staat om een job te houden of om op zichzelf te leven.

Yani soyları tükenmeye doğru giderken ölen her orangutanın başına gelenler

Elke orang-oetang die doodgaat, brengt het ras dichter bij het uitsterven.

1793'te gönüllü bir taburun başına seçildi ve Toulon Kuşatması'nda

In 1793 werd hij gekozen om een ​​vrijwilligersbataljon te leiden, en bij de belegering van Toulon onderscheidde hij

Tek başına yüzmeye gitmenin ne kadar tehlikeli olduğunu bilmiyor musun?

Weet je niet hoe gevaarlijk het is om op je eentje te gaan zwemmen?

- Tek başına yaşıyordu.
- Yalnız yaşamaya alışkın.
- O yalnız yaşamaya alışkındır.

Zij is eraan gewend alleen te leven.

O kelimeyi tek başına anlamıyorum. Bana bir bağlam verir misin?

Ik begrijp dat losstaande woord niet. Kan je me de context geven?

Boşandıktan sonra evinde tek başına koşuşturmak son derece zor olmalı.

Het moet enorm moeilijk voor haar zijn het huishouden alleen te runnen na de scheiding.

Dev bir federal bütçe açığı, yıllardır Amerikan ekonomisinin başına bela oldu.

Een reusachtig tekort op de federale begroting vergiftigt de Amerikaanse economie al vele jaren.

Tom, Mary'nin gece kendi başına evine yürümesinin güvenli olmayacağını düşündüğünü söyledi.

Tom zei dat hij dacht dat het niet veilig zou zijn voor Maria om 's nachts alleen naar huis te lopen.

Ona bir şey öğretecek bir annesi ya da babası yok. Tek başına.

Ze heeft geen ouders die haar iets leren. Ze is alleen.

Bu ülkede aile başına düşen çocuk sayısı 2'den 1,5'a düştü.

In dit land is het gemiddeld aantal kinderen per gezin gedaald van 2 naar 1,5.

- Ayranı yok içmeye, kürkle gider sıçmaya.
- Kıçında donu yok, fesleğen ister başına.

Hij smeert zijn achterste met boter en eet droog brood.

- Dünyada her saniye başına dört bebek doğuyor.
- Dünya üzerinde her saniyede dört çocuk doğuyor.

Er worden elke seconde over de hele wereld vier baby's geboren.