Translation of "Yalnız" in Arabic

0.008 sec.

Examples of using "Yalnız" in a sentence and their arabic translations:

- Yalnız mısın?
- Yalnız mısınız?

هل أنت وحدك؟

Kız yalnız.

الفتاة تشعر بالوحدة.

Yalnız gel.

- تعالَ وحدك.
- تعالَ بمفردك.

Yalnız değildim.

ما كنت وحيداً.

- Beni yalnız bırakma.
- Beni yalnız bırakmayın.

لا تتركني وحيدا.

Yalnız olmaktan bahsediyorum.

أنا أتحدث عن أن تكون وحيدًا.

Yalnız olmadığımı hatırlatıyor.

يذكرني أنني لست وحيدة.

Yalnız da değil.

‫ليست وحيدة.‬

Yalnız olmadığımı gördüm,

أدركتُ بأنني لم أكن الوحيد،

Ve yalnız değildim.

ولم أكن لوحدي.

Yalnız kalmak istiyordum...

ودروس يوغا خاصة ...

Bebeği yalnız bırakmamalısın.

عليك أن لا تترك الرضيع وحده.

Arabamı yalnız bırakın.

اترك سيارتي و شأنها.

Ben yalnız gideyim.

دعني أذهب وحدي.

Beni yalnız bırak!

- اتركني و شأني!
- دعني و شأني!

O yalnız görünüyordu.

بدت وحيدة.

Ben yalnız değildim.

لم اكن وحيدة.

Yalnız olmayı seviyorum.

احب أن اكون لوحدي

Yalnız olmanı istemiyorum.

- لا أريد البقاء وحيدا.
- لا أريد البقاء لوحدي.

Yalnız olmak istiyorum!

أريدُ أن أكونَ وحيداً!

Yalnız mı çalışıyorsun?

هل تعمل لوحدك؟

Fadıl yalnız gitti.

ذهب فاضل لوحده.

Sami yalnız gitti.

- ذهب سامي بمفرده.
- ذهب سامي لوحده.

- Yalnız olduğun zaman sıkılmadın mı?
- Yalnız olduğunda sıkılmaz mısın?

ألا تحس بالملل عندما تكون وحيداً؟

Yalnız hissettirmemle ilgili şeylerdir.

وربما أخفف من شعورهم بالوحدة قليلاً.

Ben yalnız olmaktan hoşlanmam.

لا أحب أن أكون وحدي.

Buraya yalnız geldin mi?

هل جئت وحدك؟

Benim kameramı yalnız bırakın.

دع كاميرتي و شأنها.

Lütfen beni yalnız bırak.

من فضلك اتركني وحدي.

Muhtemelen yalnız olmak istersin.

أنتَ ربما ترغب في أن تكون وحيداً.

Onunla yalnız konuşmak istiyorum.

اريد التحدث معها على انفراد.

Yalnız olduğunu söylediğini sanıyordum.

ظننتك ذكرت أنك وحيد.

Evimde yalnız başıma oturuyorum.

أجلس وحيداً في بيتي.

Tom yine tamamen yalnız.

توم وحيد تماما من جديد.

Alışverişe yalnız gitmek istemiyorum.

لا أريد التّسوّق بمفردي.

Tom şimdi yalnız değil.

توم ليس وحيداً الآن.

Biz üç yalnız bayanız.

نحن ثلاث نساء وحيدات.

Sami ramazanı yalnız geçirdi.

أمضى سامي شهر رمضان لوحده.

Sami ramazanı yalnız geçirir.

يمضي سامي شهر رمضان لوحده.

Bu işi yalnız yapamam.

- ليس بإمكاني القيام بهذا العمل بمفردي.
- لا أستطيع القيام بهذا العمل بمفردي.

Başta yalnız oldukları için yakalanırlar.

بسبب أنهم كانوا وحيدين في الأساس.

Daha yalnız hissetmeme yol açtı.

وتركني أشعر بالوحدة أكثر من أي وقتٍ مضى.

Annesi ve Priya yalnız yaşıyorlardı.

كانتا تعيشان وحيدتين.

Ve insanlar beni yalnız bırakacaktı

عندها يتركني الناس وشأني،

Yalnız, karıncadaki zekaya bak yahu

وحده ، انظر إلى ذكاء النملة

Beni asla yalnız bırakmayacağını söyledin.

قلتَ لي أنّك لن تتركني لوحدي أبدا.

Hiç yalnız seyahat ettin mi?

- هل سافرت لوحدك قط؟
- هل سافرت لوحدك مرة؟

Yalnız olduğumu söyledim, değil mi?

قلت أني كنت وحيدا، أليس كذلك؟

O, yalnız seyahat etmekten korkardı.

إنها خائفة من السفر وحدها.

Tabii ki de yalnız yaşayıp da yalnız olmayan bir çok insan var.

بالطبع هناك الكثير من الناس الذين يعيشون وحدهم وليسوا وحيدون

Ve bunu yalnız yapmak zorunda değilsin"

وليس عليك أن تفعل هذا لوحدك."

Aslında evrendeki en az yalnız yerdir.

فهي في الواقع أقل مكان وحيد في الكون.

Tom'un gerçekten bütün istediği yalnız bırakılmaktı.

كل ما كان توم يحتاجه كان أن يُترك وحيداً.

O, bizim onu yalnız bırakmamızı istedi.

- طلبت منا أن نتركها وحدها.
- طلبت منا أن نتركها و شأنها.

- Beni yalnız bırak.
- Beni rahat bırak.

اتركني وحيدا

O, onu yalnız gitmemesi için uyardı.

حذرته من الذهاب وحده.

Tom, Boston'a gerçekten yalnız mı gidiyor?

أحقّا سيذهب توم إلى بوسطن لوحده؟

Sen yalnız olduğunu söyledin, değil mi?

قلت أني كنت وحيدا، أليس كذلك؟

Tom Mary'ye oraya yalnız gitmemesini söyledi.

أخبر توم ماري بأنها لا يجب أن تذهب إلى هناك بمفردها.

O yaşlı kadın yalnız başına yaşıyor.

- تلك المرأة العجوز تعيش لوحدها.
- تلك المرأة العجوز تسكن بمفردها.
- تلك المرأة العجوز تعيش بمفردها.
- تلك المرأة العجوز تسكن لوحدها.

Sami polisten onu yalnız bırakmasını istedi.

طلب سامي من الشّرطة أن تدعه و شأنه.

Sami günün çoğunu evde yalnız geçirir.

يقضي سامي معظم اليوم بمفرده في المنزل.

Kim hayatında bir kez olsun yalnız hissetmedi?

من منكم لم يشعر بالوحدة، على الأقل لمرة واحدة في حياته؟

Kendimi yalnız hissettiğimde bana yoldaşlık ettiğin için

كلّ يوم شعرت فيه بالوحشة

Yalnız ayı, yemeğini kolay kolay teslim etmez.

‫لن يتخلى الدب الوحيد عن وجبته بلا قتال.‬

Balina köpek balığının hayatı genelde yalnız geçer.

‫حياة قرش الحوت في الأساس وحيدة.‬

Arkadan gelenler de yalnız, kimyasal izler bırakıyorlar

أولئك الذين يأتون من الخلف يتركون أيضًا آثارًا كيميائية بمفردهم

Tom ile birkaç dakika yalnız geçirmek istiyorum.

أود الاختلاء بتوم لبضع دقائق.

Seninle daha fazla yalnız zaman geçirmek istiyorum.

أريد أن أقضي وقتًا أكثر معك وحدنا.

Bu,yalnız yapmaya ihtiyaç duyduğum bir şey.

هذا شيء اريد ان اعمله لوحدي.

- Yalnız olan herkes diğer insanlardan korktuğu için yalnızdır.
- Yalnız olan her insan başkalarından korktuğu için yalnızdır.

كل من هُوَ وحيد، وحيد لأنه خائف من الآخرين.

Ve yalnız olup olmadığımızı öğrenmenin tek yolu var.

‫وهناك طريقة واحدة لنعرف‬ ‫إن كنا بمفردنا.‬

Ama ne olursa olsun en azından yalnız olmayacaksınız.

ولكن مهما حدث، فعلى الأقل لن تكون وحدك.

Yalnız bu araçlar gökyüzüne ve karaya bakmaktan ziyade,

ولكن بدلًا من النظر بعيدًا وكشف المحيط،

Sonra ahtapotun yalnız bir yaratık olduğu gerçeğini düşünün

ثم ضع في اعتبارك حقيقة أن الأخطبوط هو مخلوق انفرادي،

Ve yalnız değillerdi... Galyalı savaşçılar onları tepeden izliyorlardı.

ولم يكونوا لوحدهم... إذ كان المحاربون الغاليون يراقبونهم من الأعلى

Çitalar, gündüz gözüyle avlanan... ...yalnız avcılar olarak bilinir.

‫الفهود معروفة بصيدها وحيدة‬ ‫نهارًا.‬

Yalnız bir erkek bile sürünün çağrısını takip eder.

‫حتى الذكر الوحيد‬ ‫يتبع نداء القطيع.‬

Bölgesi kentsel yok olma senaryosunda yalnız olmayacak. Aksine,

العربية لن تكون وحدها في سيناريو انقراض المدن. بل

Hiç bu kadar yalnız hissetmemiştim. Hiç böyle kaybolmuş hissetmemiştim.

لم أكن لأشعر بمثل تلك الوحدة، لم أكن لأشعر بمثل ذلك الضياع.

Bu nedenle yalnız, parlak beyaz bir kurt gibi görünür.

ولذلك يظهر كذئبٍ أبيض لامع ووحيد.

Günün sonunda bu dünyada yalnız hissetmemenin bir yolunu bulmak

إيجاد طريقة، في نهاية المطاف، لئلا نشعر أنّنا وحيدون في هذا العالم،

45 yaşını geçmiş Amerikalıların %35'i kronik olarak yalnız.

35% من الأمريكيين فوق سن 45 يعانون من الوحدة المزمنة.

Tehlike karanlıkta kol gezerken onları yalnız bırakma riskine giremez.

‫بينما يحوم الخطر في الظلام،‬ ‫لا يمكنها المخاطرة بتركها وحدها.‬

Yalnız dalış yaparken, ekipmanımla ilgili her şey mükemmel olmalı.

‫عندما تغوص وحدك،‬ ‫فيجب أن يكون كل شيء في عدّتي في أتم حال.‬

Ve eskisinden daha fazla yalnız ve akranlarımdan daha uzak olduğumu."

وأشعر بمزيد من الوحدة وعدم التواصل مع أقراني أكثر من السابق."

Yalnız %40 kişi ise, sadece kişisel olarak bizleri etkileyeceğini düşünüyor.

و40% فقط يعتقدون أنه سيؤثر علينا بشكل شخصي.

Yalnız olduğu bilgisini veren insanların oranı iki kat artarak %40'a çıktı.

تضاعفت نسبة من أبلغوا عن شعورهم بالوحدة إلى 40%.