Translation of "Tenido" in Turkish

0.016 sec.

Examples of using "Tenido" in a sentence and their turkish translations:

Hemos tenido suficiente.

Bıktık artık.

No haber tenido hijos.

Çocuk sahibi olmamak.

Yo lo he tenido.

Yeterince yaşadım.

Nunca he tenido coche.

Asla bir arabam olmadı.

Habríamos tenido más cuidado.

Biz daha dikkatli olurduk.

No he tenido tiempo.

Zamanım yoktu.

¿Cuántas esposas has tenido?

Kaç tane karın vardı?

No hemos tenido éxito.

Biz başarısızdık.

Nunca he tenido alucinaciones.

- Ben hiç halisünasyon görmedim.
- Hiç halüsinasyon görmedim.

Él habría tenido éxito.

O başarılı olurdu.

- ¿Cuántos computadores has tenido hasta ahora?
- ¿Cuántos ordenadores has tenido hasta ahora?
- ¿Cuántos ordenadores habéis tenido hasta ahora?

Şu ana kadar kaç tane bilgisayarın oldu?

Ha tenido lugar una transformación.

bir değişimin olduğunu fark etmiş olabilir.

Siempre han tenido esa habilidad.

Bu beceriye hep sahiptiniz.

Diría que he tenido suerte.

şanslı olduğumu söylerdim.

He tenido cientos de encuentros

Yüzlerce buluşma gerçekleştirdim.

Houston, hemos tenido un problema.

Houston, bir sorunumuz var.

He tenido una vida dura.

Ben zor bir hayat yaşadım.

Quisiera haber tenido este problema.

Keşke bu sorunum olsa.

Deben haber tenido un accidente.

Onlar bir kaza geçirmiş olmalı.

Nunca he tenido problemas antes.

Daha önce hiç sorunum olmadı.

He tenido un día horrible.

Ben kötü bir gün geçirdim.

He tenido un día ajetreado.

Yoğun bir gün geçirdim.

No he tenido resfrío últimamente.

Son zamanlarda soğuk almadım.

He tenido un infarto anteriormente.

Ben daha önce felç oldum.

Debería haber tenido más cuidado.

Daha dikkatli olmalıydı.

Jamás he tenido una pesadilla.

Ben hiç kabus görmedim.

He tenido suerte hasta ahora.

Şu ana kadar şanslıydım.

Deberías haber tenido más cuidado.

Daha dikkatli olmalıydın.

He tenido mucho trabajo últimamente.

Son zamanlarda yapacak çok işim var.

Nunca he tenido ese problema.

O sorunu daha önce hiç yaşamadım.

Hemos tenido unas cuantas bajas.

Birkaç kayıp verdik.

Nunca he tenido tanto dinero.

Ben hiç bu kadar büyük bir paraya sahip olmadım.

Tom, has tenido que ayudarme.

Tom, bana yardım etmek zorundasın.

Esta conceptualización ha tenido grandes beneficios.

Bu kavramsallaştırmanın harika faydaları var.

Hay que haber tenido algunas derrotas

Tangodan hoşlanmaya başlamak için

Bob debe haber tenido un accidente.

Bob bir kaza geçirmiş olmalı.

Él ha tenido muchas experiencias desdichadas.

Onun çok sayıda mutsuz deneyimleri oldu.

Hemos tenido mucha lluvia este mes.

Bu ay çok yağış aldık.

He tenido suficiente de sus bromas.

Onun şakalarından gına geldim.

He tenido una semana muy ocupada.

Yoğun bir hafta geçirdim.

Hemos tenido tres robos sin resolver.

Üç tane faili meçhul hırsızlık olayımız var.

Ella debió haber tenido más cuidado.

Daha dikkatli olmalıydı.

Hoy he tenido un día interesante.

Bugün ilginç bir günüm oldu.

Hemos tenido mucha lluvia este año.

Bu yıl bol yağmur vardı.

Hemos tenido poca nieve este invierno.

Bu kış çok az kar vardı.

Ya habían tenido ese problema antes.

Bu problemi onlar daha önce yaşamışlardı.

¿Jamás has tenido una enfermedad grave?

Senin hiç ciddi bir hastalığın olmadı değil mi?

Jamás he tenido ese problema antes.

Daha önce asla o sorunum yoktu.

Ella solo ha tenido dos novios.

Onun sadece iki erkek arkadaşı vardı.

Hemos tenido un invierno muy crudo.

Çok sert bir kış yaşadık.

Ojalá hubiera tenido una cámara entonces.

O zaman keşke bir kameram olsaydı.

¿Cuántos coches has tenido hasta ahora?

Şimdiye kadar kaç tane arabanız oldu?

Tom ha tenido una mala semana.

Tom, kötü bir hafta geçirdi.

- He tenido suerte de encontrar una buena canguro.
- He tenido suerte de encontrar una buena niñera.

İyi bir çocuk bakıcısı bulabildiğim için şanslıydım.

Mi madre también habría tenido un copadre.

annemin de ortak ebeveyni olabilirdi.

Como fotógrafa, realmente he tenido que revisarme.

Bir fotoğrafçı olarak gerçekten kendimi bu konuda kontrol etmeliyim.

Que había tenido desde que era joven.

zayıflatan bir hastalıkla uğraşarak geçirmişti.

- Tuve una pesadilla.
- He tenido una pesadilla.

- Ben bir kabus gördüm.
- Bir kâbus gördüm.

Ha tenido una larga trayectoria como profesor.

Uzun bir öğretmenlik kariyerine sahip.

Espero que no haya tenido un accidente.

Umarım kaza geçirmemiştir.

Disculpa por haberte tenido esperando tanto tiempo.

Ben seni uzun bir süre beklettiğim için üzgünüm.

Tom ha tenido suerte toda su vida.

Tom tüm hayatı boyunca şanslıydı.

¿Alguna vez has tenido alguna enfermedad grave?

Hiç ciddi bir hastalığa yakalandın mı?

Espero que hayas tenido un buen viaje.

Umarım iyi bir gezi yaptınız.

No he tenido el honor de conocerlo.

Onunla tanışmak şerefine nail olmadım.

Parece que has tenido un día ajetreado.

Bugün meşguldün gibi görünüyor.

¿Cómo estás? ¿Has tenido un buen viaje?

Nasılsın? İyi bir yolculuk yaptın mı?

Tan solo no he tenido la oportunidad.

Sadece bir şansım olmadı.

- Acabamos de hablar.
- Hemos tenido una charla.

Az önce bir konuşma yaptık.

Ella nunca ha tenido una mala experiencia.

O hiç kötü bir deneyim yaşamadı.

Tom dijo que ya había tenido suficiente.

Tom bundan usandığını söyledi.

Tú has tenido una noche muy desasosegada.

Çok huzursuz bir gece geçirdin.

Yo nunca he tenido problemas para dormirme.

Ben hiç uykuya dalmakta zorluk yaşamadım.

Jamás hemos tenido una nevada tan intensa.

Böylesine şiddetli bir kar yağışı asla olmadı.

Todavía no hemos tenido noticias de Brian.

Brian'dan henüz bir haber almadık.

No hemos tenido mucha lluvia este año.

Bu yıl fazla yağışımız olmadı.

Es posible que haya tenido un accidente.

Bir kaza geçirmiş olması olasıdır.

He tenido una charla agradable con Tom.

Tom'la hoş bir sohbet ettim.

Ojalá no hubiera tenido que hacer eso.

Keşke onu yapmak zorunda olmasam.

Nos contó el sueño que había tenido.

Gördüğü rüyayı bize anlattı.

¿Ha tenido algún problema con su próstata?

Prostat sorunu yaşamış mıydınız?

- Si hubiese tenido tiempo para hacerlo, lo habría hecho.
- Si hubiera tenido tiempo de hacerlo, lo habría hecho.

Bunu yapmak için zamanım olsaydı, yapardım.

Es que aunque nunca haya tenido redes sociales,

hiç sosyal medya hesabım olmamasına rağmen,

“He tenido la peor cita de mi vida”.

" Bu hayatımın en berbat buluşmasıydı"

Que han tenido que ocultarse en sí mismas.

tüm kadınların sesi olmak.

Hemos tenido mesetas naturales de piedra caliza aquí

orada doğal kireç taşı bir plato var

Mientras las razones por las que hayamos tenido

İyi bir gün geçirmemize dair

He tenido un enorme apetito por la vida,

Hayata karşı inanılmaz bir iştahım vardı,

Si hubiese tenido más tiempo, te habría escrito.

Daha fazla zamanım olsaydı sana yazardım.

Ya he tenido suficiente, mi estómago está lleno.

Yeterince yedim, bu yüzden midem dolu.

No he tenido noticias suyas durante cinco años.

Ben beş yıl boyunca ondan bir haber almadım.

No he tenido noticias suyas durante un mes.

Ben bir ay boyunca ondan haber almadım.

¿Has tenido nauseas alguna vez en un tren?

Hiç trende miden bulandı mı?

Esta mañana no he tenido tiempo de desayunar.

Bu sabah kahvaltı yemek için vaktim yoktu.

Creo que todos deberíamos haber tenido más cuidado.

Bence hepimiz daha dikkatli olmalıyız.

No he tenido noticias suyas durante un año.

Ben bir yıl boyunca ondan haber almadım.

Si no hubieras tenido mi consejo, habrías fallado.

Tavsiyemi dinlemeseydin, başarısız olurdun.

Podría haberlo hecho mejor si hubiera tenido tiempo.

Daha fazla zamanım olsaydı daha iyi yapabilirdim.