Translation of "Propio" in Turkish

0.009 sec.

Examples of using "Propio" in a sentence and their turkish translations:

Para beneficio propio

hem kendiniz

- Puedes hacerte uno propio.
- Usted puede hacerse uno propio.

Kendiniz yapabilirsiniz.

- Finalmente tengo mi propio auto.
- Finalmente tengo mi propio coche.

Sonunda kendi arabam var.

Haz tu propio trabajo.

Kendi işini yap.

Tiene su propio auto.

Onun kendi arabası var.

Limpiá tu propio desorden.

Sen kendi pisliğini temizle.

Soy mi propio jefe.

Kendimin patronuyum.

¿Tienes un cuarto propio?

Senin kendi odan var mı?

Tengo mi propio asistente.

Kendi asistanıma sahibim.

Llevo mi propio negocio.

Kendi işimi işletiyorum.

- Le mató su propio hermano.
- Fue asesinado por su propio hermano.

Kendi erkek kardeşi tarafından öldürüldü.

- Tomás mató a su propio padre.
- Tomás asesinó a su propio padre.

Tom kendi babasını öldürdü.

Ella tiene algún dinero propio.

Onun kendine ait bir miktar parası var.

Él repara su propio coche.

O kendi arabasını tamir eder.

Él es su propio jefe.

O kendi patronudur.

Tom tiene su propio dormitorio.

Tom'un kendi odası var.

Nadie es su propio enemigo.

Hiç kimse kendisinin düşmanı değildir.

¿Puedo escoger mi propio escritorio?

Kendi masamı seçebilir miyim?

Él maneja su propio coche.

- Kendi arabasını sürüyor.
- Kendi arabasını kullanıyor.

Tom hace su propio vino.

Tom kendi şarabını hazırlar.

No seguí mi propio consejo.

Kendi tavsiyemi takip etmedim.

Quiero abrir mi propio restaurante.

Kendi restoranımı açmak istiyorum.

Él es su propio amo.

O onun kendi ustası.

Ellos vienen con su propio equipaje.

Onların kendilerine ait yükleri vardır.

De ser expertas del propio cuerpo.

Kendi vücudunuzun uzmanı olmakla alakalı.

Una pantalla para su propio despligue.

mevzilenişi gizlemek amacıyla gönderiyor.

El propio Napoleón comentó: “¡Qué soldado!

Napolyon'un kendisi, “Ne asker!

Los rusos enfrentaron su propio dilema.

Ruslar kendi ikilemleriyle karşılaştılar.

Todos creen en su propio potencial.

Herkes kendi potansiyeline güvenir.

Todos deberían traerse su propio almuerzo.

Herkes kendi öğle yemeğini getirmeli.

Todos necesitan encontrar su propio camino.

Herkes kendi yolunu bulması gerekiyor.

Él está actuando en nombre propio.

O kendi adına hareket etmektedir.

Cada estudiante tiene su propio pupitre.

Her öğrencinin kendi sırası vardır.

Tienes que elegir tu propio destino.

Kendi kaderini belirlemelisin.

Cada niño tiene su propio cuarto.

Her çocuğun kendi odası var.

Vendió su propio coche sin dudarlo.

O, hiç tereddüt etmeden kendi arabasını sattı.

El esperanto tiene un himno propio.

Esperanto'nun kendi marşı vardır.

Tomás mató a su propio padre.

Tom kendi babasını öldürdü.

No cree en su propio sueño.

Kendi rüyasına inanamıyor.

Tom quiere abrir su propio restaurante.

Tom kendi lokantasını açmak istiyor.

Se olvidó de su propio nombre.

O kendi adını unuttu.

Cada estudiante usa su propio computador.

Her öğrenci kendi bilgisayarını kullanır.

Mary se cosió su propio traje.

Mary kendi kostümünü dikti.

Estonia tiene su propio himno nacional.

Estonya'nın kendi milli marşı vardır.

Tengo mi dormitorio propio en casa.

Evde kendi yatak odam var.

Tom es su propio peor enemigo.

Tom, kendisinin en kötü düşmanı.

Tom vino de propio desde Boston.

Tom yol boyunca Boston'dan geldi.

Cada idioma tiene su propio diseño.

Her dilin kendi tasarımı vardır.

Tom es su propio mayor enemigo.

Tom, onun kendi en büyük düşmanı.

¿No quieres abrir tu propio restaurante?

Kendi restoranını açmak ister misin?

Tom quería abrir su propio restaurante.

Tom kendi restoranını açmak istedi.

- Él no fue consciente de su propio error.
- Él no era consciente de su propio error.

Kendi hatasının bilincinde değil.

Y quizás de desarrollar su propio negocio.

Hatta kendi işlerini kurma imkanı bulabiliyorlar.

El hombre está preparando su propio fin

insan kendi sonun kendisi hazırlıyor

Eres el dueño de tu propio destino.

Kendi kaderinin kaptanısın.

Mi amigo quiere tener su propio coche.

Arkadaşım kendine ait bir araba istiyor.

Ella sintió incertidumbre sobre su propio futuro.

O, geleceği hakkında güvensiz hissetti.

Él se avergüenza de su propio comportamiento.

O, davranışından utandı.

Culpó a otros por su propio fracaso.

Kendi başarısızlığı için başkalarını suçladı.

Tom hace su propio vino en casa.

Tom evde kendi şarabını yapar.

Hago las cosas a mi propio paso.

Ben işleri kendi tempomda yaparım.

¿Quién habla su propio idioma materno perfectamente?

Kim kendi anadilini kusursuz bir biçimde bilir?

Lo trataba como a mi propio hijo.

Ben ona kendi oğlum gibi davrandım.

Mary cosió su propio vestido de boda.

Mary kendi gelinliğini dikti.

Cada persona madura a su propio paso.

Her kişi kendi hızında olgunlaşır.

Puedes traer tu propio almuerzo al colegio.

Kendi öğle yemeğini okula getirebilirsin.

Cuando se trata de nuestro propio mal comportamiento,

Kendi kötü davranışlarımıza gelince

Esta música proviene el propio sistema en sí.

bu müzik sistemin kendisinden geliyor.

Cuando empecé a pensar en mi propio trabajo,

Bunu kendi işimde derinlemesine düşündüğümde

El propio Trump nunca evita jurar e insultar

Trump'ın kendisi de küfür ve hakaret etmekten asla kaçınmıyor

Todos en esa familia tienen su propio auto.

Bu ailedeki herkesin kendine ait arabası var.

Cada uno de ellos tiene un auto propio.

Her birinin kendi arabası var.

Y aplicarlo en su propio, muy caotico circulo

karışık bir döngü halinde,

Cada uno de nosotros tiene su propio pasatiempo.

Her birimizin kendi hobisi var.

Por favor traiga su propio tenedor y cuchara.

Lütfen kendi çatal ve kaşığını getir.

Los texanos empezaron a organizar su propio ejército.

Teksaslılar kendi ordularını organize etmeye başladılar.

¿Estás pensando seriamente en comenzar tu propio negocio?

Kendi işine başlamayı ciddi şekilde düşünüyor musun?

Tom hace las cosas a su propio paso.

Tom işleri kendi hızınızda yapar.

Tom no puede escribir ni su propio nombre.

Tom kendi adını bile yazamaz.

Todo gran escritor posee un estilo propio individual.

Bütün büyük yazarların kendi kişisel tarzları vardır.

Eres una nube que cubre tu propio sol.

Sen kendi güneşinin yüzünü kapatmış bir bulutsun.

Bueno, mi propio laboratorio ha trabajado bastante en esto.

Benim kendi laboratuvarım bu konuda çok fazla çalıştı.

Esta tecnología está 100 % controlada por el propio gobierno.

Bu, bizzat hükûmet tarafından yüzde 100 kontrol edilen bir teknoloji.

Ahora es el momento de cuantificar nuestro propio planeta,

Artık dünyamızı ölçmenin zamanı,

En su propio idioma, en cualquier parte del mundo?

onlara yönelik simültane çevirmenlerimiz olamaz mı?

La única especie capaz de determinar su propio destino.

kendi kaderine karar verebilen tek tür biziz.

La valentía de ver el dolor propio y ajeno,

Başkalarının acılarını görüp

En el pasado, cada ciudad usaba su propio reloj

Daha öncelerde her şehir kendi saatini kullanıyordu

El propio Wellington estaba en riesgo de quedar atrapado.

Wellington artık varlık tehlikesi altındaydı hapsolmuş.

Todo el mundo sabe cómo escribir su propio nombre.

- Herkes kendi ismini yazmasını bilir.
- Herkes kendi ismini yazmasını biliyor.

Él no es capaz de escribir su propio nombre.

O kendi adını yazamıyor.

Vendió su propio coche sin vacilar lo más mínimo.

En ufak bir tereddüt göstermeden, kendi arabasını sattı.

Tienes que elegir tu propio camino en la vida.

Yaşamdaki kendi yolunu seçmek zorundasın.

Se espera que cada persona traiga su propio almuerzo.

Her kişinin kendi öğle yemeğini getirmesi beklenir.