Translation of "Ofreció" in Turkish

0.006 sec.

Examples of using "Ofreció" in a sentence and their turkish translations:

- Me ofreció ayuda.
- Se ofreció a ayudarme.

Bana yardım etmeyi önerdi.

- Él nos ofreció ayuda.
- Él nos ofreció su ayuda.

O, bize yardımını önerdi.

Tom se ofreció voluntario.

Tom gönüllü oldu.

Tom ofreció una disculpa.

Tom bir özür diledi.

Nadie más ofreció su ayuda.

Başka hiç kimse yardım etmeyi önermedi.

Tom ofreció pasarme el dinero.

Tom parayı bana ödünç vermeyi önerdi.

Él se ofreció a ayudar.

O yardım etmeyi önerdi.

Tom se ofreció voluntario rápidamente.

Tom gönüllü olmak için çok hızlıydı.

Ella me ofreció una cerveza.

Bana bir bira teklif etti.

Ella se ofreció para ayudarlo.

O, ona yardım etmek için gönüllü oldu.

- El niño ofreció una flor al visitante.
- La niña ofreció una flor al visitante.
- El niño ofreció una flor a la visitante.
- La niña ofreció una flor a la visitante.

Çocuk ziyaretçiye bir çiçek sundu.

- Tom se ofreció a pagar los desperfectos.
- Tom se ofreció a pagar los daños.

Tom hasar için ödeme yapmayı teklif etti.

Se ofreció a mostrarme los alrededores.

Bana etrafı gezdirip gösterdi.

Él se ofreció voluntario para ayudarla.

O, ona yardım etmek için gönüllü oldu.

Tom te ofreció un trabajo, ¿no?

Tom sana bir iş önerdi, değil mi?

Nuestro anfitrión nos ofreció un trago.

Ev sahibimiz bize bir içki önerdi.

Tom ofreció conducir a Mary a casa.

Tom Mary'ye eve götürmeyi önerdi.

Tom no nos ofreció nada para comer.

Tom bize yiyecek bir şey sunmadı

Tom le ofreció un asiento a Mary.

Tom Mary'ye bir sandalye teklif etti.

Tom le ofreció un trago a Mary.

Tom Mary'ye bir içki sundu.

Mary le ofreció un regalo a Tom.

Mary Tom'a bir hediye önerdi.

Tom le ofreció una chela a Mary.

- Tom Mary'ye bir bira önerdi.
- Tom Mary'ye bira teklif etti.

Aníbal inmediatamente ofreció batalla afuera El campamento romano.

Hannibal derhal Roma kampının dışında bir muharebe teklif etti.

Tom aceptó el trabajo que le ofreció Mary.

Tom Mary'nin ona teklif ettiği işi aldı.

Tom ofreció patatas fritas a Mary y John.

Tom Mary ve John'a biraz patates cipsi sundu.

Sandra me ofreció su asiento en el tren.

Sandra trende bana koltuğunu önerdi.

Él le ofreció un gran soborno al político.

Politikacıya büyük bir rüşvet teklif etti.

Ofreció más de lo que se podría esperar.

Beklenebilenden daha fazlasını teklif etti.

Tomás le ofreció una copa de vino a María.

Tom Mary'ye bir kadeh şarap sundu.

Él no ofreció las gracias por la buena cosecha.

O, iyi bir hasat için şükretmedi.

Ella se ofreció para ir a la reunión con él.

Onunla birlikte toplantıya gitmek için gönüllü oldu.

Tom le ofreció a María un puesto y ella aceptó.

Tom Mary'ye bir iş teklif etti ve o kabul etti.

Lejos de vacilar, ella se ofreció a ayudarme de buena voluntad.

Tereddütten uzak, isteyerek bana yardım etmeyi önerdi.

Tom ni siquiera le ofreció a Mary una tasa de café.

Tom, Mary'ye bir fincan kahve bile ikram etmedi.

Jane se ofreció a cuidar de los niños cuando estemos fuera.

Jane biz dışarıda iken bizim çocuklarımıza bakmayı teklif etti.

El soldado ofreció su propia vida para salvar la de su amigo.

Asker kendi hayatı pahasına arkadaşını kurtardı.

Como todo un caballero, él se paró y le ofreció su asiento.

O, bir centilmen gibi kalktı ve koltuğunu ona teklif etti.

Tom se ofreció para ayudar a Mary a recuperar su perrito perdido.

Tom Mary'ye köpek yavrusunu bulması için yardım etmeyi önerdi.

Tom ofreció alimentar a mi gato mientras yo estaba fuera de la ciudad.

Tom ben şehir dışındayken kedimi beslemeyi önerdi.

- Él le ofreció su asiento a una anciana.
- Cedió su asiento a una anciana.

Koltuğunu yaşlı bir kadına önerdi.

De ir a través de los procedimientos legales para el divorcio, ofreció una iniciativa para la reconciliación entre los

yerine , eşler arasında uzlaşma için bir girişim teklif

Tom se ofreció a cargar con la maleta de Mary, pero ella le dijo que prefería llevarla ella misma.

Tom, Mary'ye valizini taşımayı teklif etti ama Mary, valizi kendisinin taşımak istediğini söyledi.

Estaba en el parque, jugando en los columpios, cuando se le acercó un desconocido y le ofreció unos caramelos.

O parkta idi, bir yabancı geldiğinde salıncakta oynuyordu, ve o, ona karamelini önerdi.