Translation of "Llevar" in Turkish

0.008 sec.

Examples of using "Llevar" in a sentence and their turkish translations:

¿Para llevar?

Gitmek için mi?

Pueden llevar algo

bir şeyi taşıyabiliyorlar

¿Te puedo llevar?

- Sana bir gezinti önerebilir miyim?
- Seni götürebilir miyim?
- Sizi bırakabilir miyim?

- Estamos acostumbrados a llevar zapatos.
- Acostumbramos a llevar zapatos.

Biz ayakkabı giymeye alışkınız.

¿Qué vas a llevar?

Ne alacaksınız?

¿Qué tengo que llevar?

Ne getirmem gerekir?

¿Puedo llevar a alguien?

Birisini getirebilir miyim?

Me gusta llevar zuecos.

Takunya giymeyi seviyorum.

¿Me puedes llevar ahí?

Beni oraya götürebilir misin?

Se prohíbe llevar armas.

Silah taşımak yasak.

¿Puedo llevar esta revista?

Bu dergiyi alabilir miyim?

¿P'aquí o pa' llevar?

Burada mı, paket mi?

Me gusta llevar corbata.

Kravat takmayı severim.

- Podría llevar semanas, incluso meses.
- Podría llevar semanas, incluso hasta meses.

Bu, haftalar hatta aylar sürebilir.

¿Puedo llevar a mi familia?

Ailemi birlikte getirebilir miyim?

Diga cuál le gustaría llevar.

- Hangisini istersin söyle.
- Hangisini istediğinizi söyleyin.

Te puedes llevar el libro.

Kitabı alabilirsin.

Allí es necesario llevar corbata.

Orada bir kravat takmalısın.

¿Me puedes llevar donde Tom?

Beni Tom'a götürebilir misin?

¿Puedo llevar a mis amigos?

Arkadaşlarımı getirebilir miyim?

No te dejes llevar mucho.

Kendini çok kaptırma.

Sólo debería llevar unos minutos.

O sadece birkaç dakika daha sürmeli.

Esto va a llevar años.

Bu yıllar alacak.

Estamos acostumbrados a llevar zapatos.

Ayakkabı giymeye alışığız.

¿Para servir o para llevar?

Burası için mi, yoksa götürmek için mi?

No te lo podés llevar.

Onu götüremezsin.

Quiero llevar sangre a las manos.

Kanın ellerinize ulaşmasını sağlayın.

¿Podría usted llevar mi equipaje arriba?

Bagajımı yukarı taşır mısın?

¿Podría llevar mi equipaje por mí?

Benim için çantalarımı taşır mısın?

Él tuvo que llevar la bolsa.

O çantayı taşımak zorunda kaldı.

¿Puedo llevar esto en el avión?

Bunu uçakta taşıyabilir miyim?

Ya no tengo que llevar gafas.

Artık gözlük takmak zorunda değilim.

No puedo llevar esta maleta solo.

Bu bavulu tek başıma taşıyamıyorum.

Necesito llevar a Tom al hospital.

- Tom'u hastaneye götürmem lâzım.
- Tom'u hastaneye götürmem gerekiyor.

¿Para tomar aquí o para llevar?

Burası için mi, yoksa götürmek için mi?

Debo llevar mi reloj a reparación.

Saatimi tamir ettirmeliyim.

Quiero ayudarle a llevar los paquetes.

Onun paketleri taşımasına yardımcı olmak istiyorum.

Tom sabe cómo llevar un club.

Tom nasıl kulüp çalıştıracağını biliyor.

No necesitabas llevar un paraguas contigo.

Yanına bir şemsiye almana gerek yoktu.

Los adolescentes suelen llevar ropa extraña.

Gençler çoğunlukla tuhaf giysiler giyerler.

Debes llevar tu pasaporte al banco.

Pasaportunu bankaya götürmelisin.

Me ayudó a llevar la silla.

O, sandalyeyi taşımama yardım etti.

Tom se dejó llevar un poco.

Tom biraz kendinden geçti.

- Trabajadores tienen que llevar el cabello corto.
- Los trabajadores tienen que llevar el pelo corto.

- İşçiler saçlarını kısa kestirmeli.
- İşçiler, saçlarını kısa kestirmiş olmalılar.

Simplemente resuelvan llevar esta paz con Uds.

içinizdeki bu huzuru gün içerisinde

Insistió en llevar la boleta electoral conmigo.

Benimle oy pusulasını tutmakta ısrar etti.

Puede llevar un poco más de tiempo.

En fazla biraz daha uzun sürer.

Mac me ayudó a llevar la aspiradora.

Mac benim süpürgeyi taşımama yardımcı oldu.

No me puedo llevar bien con él.

Ben onunla geçinemiyorum.

No deberías llevar un abrigo de piel.

Kürk ceket giymemelisin.

Solo queremos llevar a Tom a casa.

Biz sadece Tom'u eve götürmek istiyoruz.

Tengo que llevar a casa a Tom.

Tom'u eve götürmeliyim.

¿Me puedes llevar a casa por favor?

Lütfen beni eve götürür müsün?

Es difícil llevar a cabo este plan.

Bu planı gerçekleştirmek zordur.

Este bus puede llevar a cincuenta pasajeros.

Bu otobüs elli yolcu taşıyabilir.

En la oficina tengo que llevar corbata.

- Ofiste kravat takmak zorundayım.
- İş yerinde kravat takmak zorundayım.

- ¿Puedes llevar este paquete a la oficina de correos?
- ¿Pueden llevar este paquete a la oficina de correos?

Lütfen bu paketi postaneye götürebilir misiniz?

No pudieran llevar su cámara o su teléfono?

kamera ya da telefonunuzu getiremeseniz?

¿quiere llevar gafas para nadar en visión nocturna?

en son çıkmış gece görüş gözlüklerini mi almak istiyor?

Solo para llevar las llaves a los cofres

Sadece sandıkların anahtarlarını taşımak için

Yo preferiría morir a llevar una vida así.

Böyle bir hayat süreceğime, ölsem daha iyi.

Tengo que llevar al gato al veterinario hoy.

Kediyi bugün veterinere götürmek zorundayım.

"Hay un mensaje visual al llevar un cubrebocas:

"Yüz maskesi kullanmanın bir görsel mesajı var:

Su salario le permite llevar una vida confortable.

Maaşı onun konfor içinde yaşamasını sağlar.

Afuera está lloviendo, no olvides llevar el paraguas.

Dışarıda yağmur yağacak, bu yüzden bir şemsiye almayı unutma.

¿Cuántas valijas vas a llevar en tu viaje?

Gezinde kaç tane valiz alıyorsun?

Mary no quiere llevar ropa cara de marca.

Mary pahalı marka kıyafetler giymek istemiyor.

Tom se ha dejado llevar por el pánico.

Tom panik yapıyor.

- ¿Qué llevarás puesto?
- ¿Qué vas a llevar puesto?

Ne giyeceksin?

¿Puedes arreglártelas para llevar la maleta tú solo?

Bavulu yalnız taşıyabilir misiniz?

Todos los estudiantes deben llevar el mismo uniforme.

Öğrencilerin hepsi aynı üniformayı giymek zorundadırlar.

Tom casi olvidó llevar un paraguas con él.

Tom neredeyse yanına bir şemsiye almayı unutuyordu.

Tom ayudó a Mary a llevar sus valijas.

Tom Mary'nin bavullarını taşımasına yardım etti.

Tom se preguntaba cuánto equipaje pretendía llevar María.

Tom Mary'nin ne kadar bagaj almayı planladığını merak etti.

Llevará un tiempo acostumbrarse a llevar una peluca.

Peruk takmaya alışmak biraz zaman alacak.

La hija de Sami dejó de llevar hijab.

- Sami'nin kızı başını açtı.
- Sami'nin kızı başörtüsü takmayı bıraktı.

¿Me puede llevar a un hospital, por favor?

Beni bir hastaneye götürebilir misiniz, lütfen?

Esto podría llevar a un alza de dos metros,

iki metrelik bir artıştan söz edebiliriz.

Puede incluso llevar a la formación de placas amiloides,

amiloid plaklarının, yani Alzheimer hastalığının belirtisi olan

Tomé la mano del hombre y me dejé llevar.

Adamın elimi tuttum, kafamın üstü uçtu gitti,

Para llevar el contenido adecuado a las personas adecuadas

doğru içerikte doğru insanlarla çalışmak,

Puede llevar la devastación a cualquier parte del mundo.

Dünyanın herhangi bir yerini altüst edebilir.

Debe llevar a sus cachorros mientras caza, y pronto.

Yavrularını avın yanına götürmesi gerek. Çok da oyalanamaz.

llevar un kilo, por ejemplo, a la superficie lunar,

bir kiloluk bir şeyin, örneğin, ay yüzeyine götüreceğimiz,

¿Crees que puedes llevar tu idea a la práctica?

Fikrini uygulamaya koyabileceğini düşünüyor musun?

Ya no me puedo llevar bien con los vecinos.

Artık komşularla geçinemiyorum.

Me gusta llevar a mis hijos a la playa.

Çocuklarımı plaja götürmek hoşuma gidiyor.

No puedes llevar puesto ese sombrero a la escuela.

- Bu şapkayı okulda takamazsın.
- O şapkayı okul için giyemezsin.

Él jamás viaja sin llevar un reloj despertador consigo.

O yanında bir çalar saati almadan asla yolculuk yapmaz.

Pienso que Mary es demasiado joven para llevar maquillaje.

Bence Mary makyaj yapmak için çok genç.

El quería llevar la armonía del Jazz al limite

çünkü Caz armonisinin sınırlarını zorluyordu.

¿Este camino me va a llevar a la estación?

Bu yol beni istasyona götürecek mi?

Voy a ir a llevar al perro al veterinario.

Köpeği veterinere götüreceğim.

No te lo vas a llevar cuando te mueras.

Öldüğünde onu yanına alamazsın.

Llevar un diario de vida es un buen hábito.

Bir günlük tutmak iyi bir alışkanlıktır.

Hoy no puedo llevar a Tom a la escuela.

Bugün Tom'u okula götüremem.