Translation of "Beso" in Turkish

0.007 sec.

Examples of using "Beso" in a sentence and their turkish translations:

- Dame un beso.
- ¡Dame un beso!

Bana bir öpücük ver.

- Venga, dame un beso.
- Venga, dadme un beso.
- Venga, deme un beso.
- Venga, denme un beso.

Hadi, bana bir öpücük ver.

Dame un beso.

Bana bir öpücük ver.

¡Dame un beso!

Bana bir öpücük ver!

Tom quiere un beso.

Tom bir öpücük istiyor.

¿Un beso o dos?

- Bir öpücük mü iki mi?
- Bir öpücük mü yoksa iki öpücük mü?

- Bésame.
- Dame un beso.

Beni öp.

Tom esperaba conseguir un beso.

Tom bir öpücük almayı umuyordu.

Dale un beso a Tom.

Tom'a bir öpücük ver.

Ese fue mi primer beso.

İlk öpücüğümdü.

¿Está bien si te beso?

Seni öpmemin sakıncası var mı?

Dale a papá un beso.

Babana bir öpücük ver.

Fue un beso muy romántico.

Bu çok romantik bir öpücüktü.

Ella le devolvió el beso.

Onun öpücüğünü döndürdü.

Quiero darte un beso de despedida.

Ben sana bir veda öpücüğü vermek istiyorum.

Él le dio su primer beso.

O ona ilk öpücüğünü verdi.

Eres la primera chica que beso.

Sen öptüğüm ilk kızsın.

Ella le dio su primer beso.

- O ona, ilk öpücüğünü verdi.
- O ona onun ilk öpücüğünü verdi.

Ella le sorprendió con un beso.

O, bir öpücükle onu şaşırttı.

- Oye, te olvidas tu beso. Perdona, tus llaves.
- Oye, olvidaste tu beso. Perdona, tus llaves.

Hey öpücüğünü unuttun. Üzgünüm, anahtarlarınız.

Julia da un beso a su hija.

Julia kızını öper.

Es el momento perfecto para un beso.

Bir öpücük için mükemmel bir an.

Fue el momento perfecto para un beso.

Bir öpücük için harika zamandı.

Ven para acá y dame un beso.

Buraya gel ve bana bir öpücük ver.

Le di un beso en la mejilla.

Onu yanağından öptüm.

Tom sorprendió a Mary con un beso.

Tom bir öpücükle Mary'ye sürpriz yaptı.

Tom le dio un beso rápido a Mary.

Tom Mary'ye hızlı bir öpücük verdi.

No hicimos nada malo. Solo fue un beso.

Biz yanlış bir şey yapmadık. O sadece bir öpücüktü.

Tu beso es más dulce que la miel.

Öpücüğün baldan daha tatlı.

Tom le dio un beso romántico a María.

Tom Mary'ye romantik bir öpücük verdi.

Tom hizo un guiño y lanzó un beso.

Tom göz kırptı ve bir öpücük attı.

Pensaba que mi primer beso sería más romántico.

İlk öpücüğümün daha romantik olacağını hayal ettim.

No nos hemos dado ni siquiera un beso.

Öpüşmedik bile.

Dale un beso a Tom de mi parte.

Tom'u benim için öp.

¿Le diste un beso de despedida a Tom?

- Tom'a veda öpücüğü verdin mi?
- Tom'a elveda dedin mi?

Tom le dio un beso tierno a Mary.

Tom Mary'ye şefkatli bir öpücük verdi.

- Sin un beso de buenas noches no tendré dulces sueños.
- Sin beso de buenas noches no tendré dulces sueños.

Bir iyi geceler öpücüğü olmadan tatlı rüyalar görmeyeceğim.

- Mary le dio la bienvenida a su madre con un beso.
- María saludó a su madre con un beso.

Mary annesini bir öpücükle karşıladı.

Si me compras un helado, te doy un beso.

- Bana bir dondurma alırsan sana bir öpücük veririm.
- Bana bir dondurma alırsan sana bir öpücük vereceğim.

Como no puedo estar contigo, te mando un beso.

Seninle olamayacağım için, sana bir öpücük gönderiyorum.

Yo no le besé, él me beso a mi.

Ben onu öpmedim. O beni öptü.

Sin beso de buenas noches no tendré dulces sueños.

Bir iyi geceler öpücüğü olmadan tatlı rüyalar görmeyeceğim.

No olvides darle un beso de despedida a Tom.

Tom'a veda öpücüğü vermeyi unutma.

Por más que lo intente, no puedo olvidar aquel beso.

Ne kadar uğraşırsam uğraşayım, o öpücüğü unutamam.

Tom le dio a María un abrazo y un beso.

Tom Mary'ye sarıldı ve bir öpücük verdi.

Un beso sin bigote es como una sopa sin sal.

Bıyıksız bir öpücük bir kase tuzsuz çorba gibidir.

Tom le dio un beso de buenas noches a Mary.

Tom Mary'ye iyi geceler öpücüğü verdi.

¿Qué te ha hecho pensar que querría darte un beso?

Seni öpmek istediğimi sana ne düşündürdü?

Si la indiferencia es el beso de la muerte para una relación, entonces la complacencia es el beso de la muerte para un negocio.

İlgisizlik bir ilişki için ölüm öpücüğü ise öyleyse rahatlık bir iş için ölüm öpücüğüdür.

El sabor del primer beso está muy vivo en mi memoria.

İlk öpücüğün tadı benim bellekte canlı kalır.

Las bacterias transferidas durante un beso ayudan a fortalecer el sistema inmune.

Öpüşme sırasında bulaşan bakteriler, bağışıklık sisteminin güçlenmesine yardımcı olur.

Tom se inclinó y dio a Mary un beso en la mejilla.

Tom eğildi ve Mary'yi yanağından öptü.

Mi sobrina de 3 años me dio un beso en la mejilla.

Üç yaşındaki yeğenim beni yanaktan öptü.

Tom quería darle un beso de despedida a Mary, pero sabía que no debería.

Tom Mary'ye veda öpücüğü vermek istedi ama yapmaması gerektiğini biliyordu.

- ¿Me vas a besar o no?
- ¿Me vas a dar un beso o no?

Beni öpecek misin yoksa öpmeyecek misin?

Tom se inclinó hacia delante y dio a Mary un beso en la mejilla.

Tom öne doğru eğildi ve Mary'yi yanağından öptü.

Tom se inclinó y le dio a Mary un beso apasionado en la boca.

Tom eğildi ve Mary'yi dudaklarından tutkulu bir şekilde öptü.

- Ella me dio un ósculo de repente.
- Ella me dio un beso de repente.

O aniden bana bir öpücük verdi.

Tom quería darle a María un beso de despedida. Sin embargo ella se echó para atrás.

Tom Mary'ye bir hoşça kal öpücüğü vermek istedi ama Mary geri çekildi.

- Tom besó a Mary en la frente.
- Tom le dio a Mary un beso en la frente.

Tom, Mary'yi alnından öptü.

- Tom besó a Mary en la mejilla.
- Tom le dio un beso en la mejilla a Mary.

Tom, Mary'yi yanağından öptü.

Cualquier hombre capaz de conducir con prudencia mientras besa a una chica guapa simplemente no está prestando tanta atención al beso como éste merece.

Güzel bir bayanı öperken güvenle araba sürebilen bir sürücü öpücüğe hak ettiği ilgiyi vermiyordur.

Había una vez un campesino gordo y feo que se había enamorado de una princesa hermosa y rubia. Un día la princesa le dio un beso al feo y gordo campesino. Y, mágicamente, éste se transformó en un esbelto y apuesto príncipe. Por lo menos, así lo veía ella. Por lo menos, así se sentía él.

Bir zamanlar sarışın bir prensese aşık olan şişman, çirkin bir köylü vardı. Bir gün, Prenses çirkin, şişman köylüyü öptü ve o büyüyle ince, yakışıklı bir prense dönüştü. Sonunda o bu şekilde onu gördü. Sonunda bu şekilde hissetti.