Examples of using "Fronte" in a sentence and their turkish translations:
Ön taraftan çıkma.
O, beni alnımdan öptü.
Alnın kanıyor.
Sınıfın önüne gel.
Önüne bak.
Binanın önünde bir araba var.
Kütüphanenin önünde buluşalım.
İstasyonun önünde bekliyor olacağım.
Tom binanın önünde park etti.
Tom önde.
Kilisenin önünde bir araba var.
Otelin önünde bir banka var.
Biz istasyonun önünde bir otelde kaldık.
Evin önünde bir yabancı var.
Tom Mary'nin alnından öptü.
Doğu cephesinde savaşı kaybettiler.
Tom bebeğin alnını öptü.
Kütüphanenin önünde buluşmamız gerekiyordu.
O, başıyla öğretmenini selamladı.
- Kapının önünde senin için bekliyorlar.
- Kapının önünde seni bekliyorlar.
Tiyatronun önünde buluşalım.
İstasyonun önünde buluşalım.
- Bahçe, evin önündedir.
- Bahçe evin önünde.
- Evin önünde bir bahçe var.
Tehlike olduğunda bile sakin kaldı.
Benim önümde bir kız göründü.
- Mary, Tom'u herkesin önünde aşağıladı.
- Mary Tom'u herkesin önünde küçük düşürdü.
Tom deponun önünde Mary'yi bekledi.
Tom herkesin önünde Mary'yi öptü.
Tom Mary'nin önünde oturdu.
Tom herkesin önünde Mary'yi eleştirdi.
- Tom okulun önünde Mary'yi bekledi.
- Tom okulun önünde Mary için bekledi.
Evin önünde bir arabanın durduğunu duydum.
Tom Mary'nin önüne bir küllük koydu.
İki ilmek, biri diğerinin önünde.
Hangi yöne dönsek risk faktörü var:
Araba, binanın önüne park edildi.
O, ellerini onun alnına koydu.
Televizyonun karşısında uyudum.
Seni okulun önünde bekleyeceğim.
Arabasını binanın önünde park etti.
Tom'un önünde konuşabiliriz.
Onların önünde konuşabiliriz.
Onun önünde konuşabiliriz.
Onun önünde konuşabiliriz.
Onların önünde haklıydım.
Onun önünde haklıydım.
Onun önünde haklıydım.
Tom'un alnında bir yara izi var.
- Batı Cephesinde yeni bir şey yok.
- Batı Cephesi'nde yeni bir şey yok.
O, tam önümde oturdu.
Okul evimizin karşısında.
Bunu çocukların önünde tartışmayalım.
Tom bilgisayarın önünde oturdu.
- Evim denize bakıyor.
- Evim full deniz manzaralı.
Tom, Mary'yi alnından öptü.
aslında yüz yüze gelmezler.
Zor bir durumla karşı karşıyayız.
Evin önünde bir bahçe vardır.
İstasyonun önünde bir banka vardır.
Onun alnındaki yara bariz.
İstasyonun önünde bir çeşme var.
Tom tv'nin önünde oturuyor.
Tom restoranın önünde bekliyor.
Birçok zorluklarla karşılaştım.
Onun önünde ağlamak istemiyordum.
Paul Jack'in önünde oturuyor.
- Evimin önünde ufak bir bahçe var.
- Evimin önünde küçük bir bahçe var.
Evimin önünde uzun bir ağaç var.
Onların evi otobüs durağının tam karşısında.
Bu kitabı istasyonun önündeki kitapçıdan aldım.
Savaş askerleri cepheye gitmeye zorladı.
O, kilisenin önünde bana evlenme teklif etti.
bu seçeneği önümüze getirdi.
Ziyaretçi karşımda oturdu.
Dükkan tam istasyonun önünde.
Alışveriş merkezinin önünde bir kitapçı var.
Birçok insanın önünde bir konuşma yaptı.
Evimin karşısında bir kitapçı var.
O otobüs evimin önünde durur.
Tom Mary'nin önünde duruyordu.
Tom Mary'nin önünde duruyor.
Otobüs evimin önünde durur.
Tom tiyatronun önünde kendi el yazısıyla imza atıyordu.
Tom süpermarketin önünde Mary'yi bekliyor.
Önümüzdeki bu koca bina nedir?
Diğer insanların önünde hakarete uğradım.
Evin önünde garip bir adam var.
Binanın tam önünde bir park yeri bulabildim.
Cevap hemen önümdeydi.
Bilgisayarının önünde çok fazla zaman harcıyorsun.
Bilgisayarımın önünde çok fazla zaman harcıyorum.
Tom sadece Mary'nin önüne oturdu.
Tom Mary'nin alnına bir havlu koydu.
Yaklaşık bir saat içinde onun otelinin önünde Tom'la buluşman gerekiyor.
Tom Mary'ye onu kütüphanenin önünde beklemesini rica etti.
ABD'nin bağımsızlık gününde Manhattan'ın hemen karşısında
İstasyonun karşısındaki kitabevi çok büyük.