Translation of "Trennen" in Turkish

0.009 sec.

Examples of using "Trennen" in a sentence and their turkish translations:

Uns trennen Welten.

Biz ayrı dünyalarız.

Lass mich jetzt trennen.

bölünmeleyim artık yahu.

Niemand kann sie trennen.

Hiç kimse onları ayıramaz.

- Man kann Sprache und Kultur nicht trennen.
- Sprache und Kultur lassen sich nicht voneinander trennen.
- Sprache und Kultur sind nicht voneinander zu trennen.

Dil ve kültür ayrılamaz.

Bauern trennen gute Äpfel von schlechten.

Çiftçiler iyi elmaları kötü olanlardan ayırır.

Wir müssen Politik und Religion trennen.

Siyaseti dinden ayırmalıyız.

Tom wollte nicht trennen, sondern vereinigen.

Tom bölmek değil birleştirmek istedi.

- Man kann Sprache und Kultur nicht trennen.
- Sprache und Kultur lassen sich nicht voneinander trennen.

Dil ve kültür ayrılamaz.

Politisches muss man strikt vom Privaten trennen.

Siyasi meseleler tamamen bağımsız olmalı.

Dann begannen sie sich voneinander zu trennen

daha sonrasında ise bunlar ayrılmaya başladı birbirlerinden

Sie musste sich von ihrem Pelzmantel trennen.

O kürk ceketini elden çıkarmak zorundaydı.

Er musste sich von seinem Haus trennen.

O, evinden ayrılmak zorunda kaldı.

Man kann Sprache und Kultur nicht trennen.

- Dili kültürden ayıramazsınız.
- Dil kültürden ayrılmaz.

Er will sich von seiner Frau trennen.

Karısından ayrılmak istiyor.

Er wollte sich nicht von seiner Familie trennen.

Ailesinden ayrılmayı sevmiyordu.

Sie wollen sich nach 40-jähriger Ehe trennen.

Kırk yıllık evliliklerinin ardından ayrılmak istiyorlar.

Es ist sehr wichtig, den Müll zu trennen.

Çöpü ayırmak önemlidir.

Sie hat vor, sich von ihrem Freund zu trennen.

Erkek arkadaşından ayrılmayı planlıyor.

Die Polizei versuchte, die beiden verfeindeten Banden zu trennen.

Polis, iki düşman çeteyi ayırmaya çalıştı.

Maria hat vor, sich von ihrem Freund zu trennen.

Mary erkek arkadaşıyla ayrılmayı planlıyor.

- Sie entschloss sich schließlich, sich von ihrem Ehemann zu trennen.
- Sie traf endlich den Entschluss, sich von ihrem Mann zu trennen.

O sonunda kocasından ayrılmaya karar verdi.

Sie musste sich von ihrer Familie trennen, als der Krieg begann.

Savaş başladığında ailesinden ayrılmak zorunda kaldı.

Von so einem Freund solltest du dich auf jeden Fall besser trennen!

- O gerçekten ayrılman gereken bir erkek arkadaş türü.
- O gerçekten ilişkiyi bitirmen gereken bir erkek arkadaş türü.

Viele Landwirte mussten sich während der Dürre von Vieh trennen, um Futterkosten zu sparen.

Birçok çiftçi kuraklık sırasında beslenme maliyetlerinde tasarruf etmek için kendilerini stoktan mahrum bırakmak zorunda kaldılar.

Ich bin zu der Überzeugung gelangt, dass wir uns trennen sollten. Das ist die beste Lösung.

Ayrılmamız gerektiği kararına vardım. Bu en iyi çözüm.

„Wir müssen in Tom und Maria den Funken der Liebe wiederentzünden“, sagte Johannes. „Wir dürfen nicht zulassen, dass sie sich voneinander trennen!“

"Tom ve Mary arasındaki aşk ateşini yeniden canlandırmalıyız." dedi John. "Ayrılmalarına izin veremeyiz!"