Translation of "Man" in Turkish

0.017 sec.

Examples of using "Man" in a sentence and their turkish translations:

Wenn man muss, muss man.

Yapman gerekiyorsa, yapmalısın.

Indem man tut, lernt man!

Yaparak öğrenmek!

Man lernt, indem man lehrt.

Bir insan öğreterek öğrenir.

Man verzeiht, solange man liebt.

Biri yaşadığı sürece bağışlar.

Man lernt, solange man lebt.

Yaşadığın sürece öğrenirsin.

Man hofft, solange man lebt.

Biri yaşadığı sürece umar.

Man ist, was man ist.

Kendini değiştiremezsin.

Wenn man nicht machen kann, was man will, macht man, was man kann.

İstediğini yapamadığında, yapabileceğin şeyi yap.

Man muss aufpassen, wo man hingreift.

Ellerinizi koyduğunuz yere dikkat etmelisiniz.

Man weiß nie, was man findet.

Ne çıkacağı hiç belli olmaz.

Wenn man nicht isst, stirbt man.

Yemek yemezsen, ölürsün.

Riskiert man nichts, gewinnt man auch nichts. Man muss Mut haben.

Risk almazsanız bir şey kazanamazsınız. Cesur olmanız gerek.

Wenn man abnehmen möchte, muss man darauf achten, was man isst.

Eğer zayıflamak istiyorsan ne yediğine dikkat etmek zorundasın.

Vitrovius Man

Vitrovius Adamı

Man muss sich irren, man muss unvorsichtig sein, man muss verrückt sein, sonst ist man krank.

Hata yapmalı, tedbirsiz davranmalı, çılgınlık yapmalıyız yoksa kafayı yeriz.

Versucht man da durchzulaufen, wird man zerstückelt.

Bu şeylerin arasından geçmeye çalışırsanız sizi paramparça eder.

Riskiert man nichts, gewinnt man auch nichts.

Risk almazsanız bir şey kazanamazsınız.

Bevor, man bemerkt dass man krank ist.

daha hasta olduğunuzu hissetmeden önce bile.

Wie man sich bettet, so liegt man.

Yatak yapılınca uyunur.

Wenn man nichts trinkt, stirbt man garantiert.

Eğer bir şey içmezsen kesinlikle ölürsün.

Woran erkennt man, dass man verliebt ist?

Aşık olduğunuz zaman nasıl anlıyorsunuz?

Wenn man kuschelt, repariert man sich gegenseitig!

Sarılırken birbirini onarırsın!

- Dich sollte man wegschließen.
- Euch sollte man wegschließen.
- Sie sollte man wegschließen.

Sen hapse atılmalısın.

- Man muss es beseitigen.
- Man muss sie beseitigen.
- Man muss ihn wegschaffen.

Bu uzaklaştırılmalı.

- Man lernt nie aus.
- Man lernt nicht aus.
- Man lernt nie aus!

Yaşa ve öğren.

- Man wird Sie töten!
- Man wird dich töten!
- Man wird euch töten!

Öldürülmüş olacaksın!

- Man kann nicht verlieren, was man nicht besitzt.
- Was man nicht hat, das kann man nicht verlieren.

Sahip olmadığın şeyi kaybedemezsin.

- Je mehr Puffmais man isst, desto mehr will man.
- Je mehr Popcorn man isst, umso mehr will man.

Ne kadar çok patlamış mısır yersen, o kadar çok istersin.

Man sagt, kontrolliert man den Kopf einer Schlange, dann kontrolliert man den Körper.

Yılanlar için ne derler bilirsiniz, eğer başını kontrol ederseniz gövdeyi de kontrol edersiniz.

Man sagt, kontrolliert man den Kopf einer Schlange, kontrolliert man auch ihren Körper.

Yılanlar için ne derler bilirsiniz, eğer başını kontrol ederseniz gövdeyi de kontrol edersiniz.

Man sagt, kontrolliert man den Kopf einer Schlange, dann kontrolliert man ihren Körper.

Yılanlar için ne derler bilirsiniz, eğer başını kontrol ederseniz gövdeyi de kontrol edersiniz.

Man lernt mehr, wenn man einen Fernseher repariert, als wenn man nur davorsitzt.

Bir televizyonu tamir etmeye çalışmak onu izlemkten daha öğreticidir.

Man nennt das Problem. Man untersucht das Problem.

Problemi belirlersiniz. Problemi araştırırsınız.

Man untersucht diese Idee und man löst es.

Sezginizi araştırırsınız ve problemi çözersiniz.

Aber was macht man, wenn man einem gegenübersteht?

peki onlardan biriyle göz göze gelecek olursanız ne olacak?

Hat man eine Beziehung oder verliebt man sich,

Dolayısıyla bir ilişki, bir aşk varsa

Gesundheit schätzt man erst, wenn man krank wird.

Sağlık hazineye benzer, kıymeti ise hasta olduğunda anlaşılır.

Wenn man zu viel isst, wird man dick.

Çok fazla yersen kilo alırsın.

Wenn man sich bemüht, kann man alles schaffen.

Çaba gösterilerek her şey yerine getirilebilir.

Wie kann man übersetzen, was man nicht versteht?

Anlamadığın şeyi nasıl tercüme edebilirsin ki?

Je länger man lebt, desto älter man wird.

Ne kadar uzun yaşarsan, o kadar yaşlanırsın.

- Etwas muss man tun.
- Etwas muss man unternehmen.

Bir şey yapılması gerekiyor.

Man sucht die Liebe nicht; man findet sie.

Aşkı aramazsın; onu bulursun.

Bevor man krank wird, sollte man Obst essen.

Hasta olmadan önce meyve yemek gerekir.

- Man hat nichts verändert.
- Man hat nichts geändert.

Hiçbir şey değiştirilmedi.

- Man lernt nie aus.
- Man lernt nicht aus.

Yaşa ve öğren.

Manchmal muss man scheitern, bevor man Erfolg hat.

Bazen başarılı olmadan önce başarısız olmalısın.

Man kann lernen, egal, wie alt man ist.

Yaşınız ne olursa olsun öğrenebilirsiniz.

- Fahrradfahren verlernt man nicht.
- Radfahren verlernt man nicht.

Bir insan bisiklete binmeyi asla unutamaz.

Auch wenn man genau hinschaut, sieht man nichts.

Yakından baksan bile bir şey görmüyorsun.

Man kann nicht verlieren, was man nicht besitzt.

Sahip olmadığın şeyi kaybetmezsin.

Selbst wenn man gut hinschaut, sieht man nichts.

Dikkatlice baktığında bile hiçbir şey görmüyorlar.

Wo fängt man an? Was gibt man auf?

Nereden başlamalı?

Über Geld spricht man nicht, man hat es.

İnsan sahip olmadığı para hakkında konuşmaz.

- Tom kann man vertrauen.
- Man kann Tom vertrauen.

Tom'a güvenilebilir.

Man sollte nie so schreiben, wie man spricht.

Konuştuğun gibi yazmamalısın.

Man muss tun, was man eben tun muss.

Yapmak zorunda olduğun şeyi yapmak zorundasın.

- Man wird Sie töten!
- Man wird dich töten!

Öldürüleceksin!

Man sollte festlegen, was man danach tun sollte.

Sonra ne yapmamız gerektiğini bulmalıyız.

- Was man macht, ist wichtiger, als das, was man sagt.
- Was man tut, ist wichtiger, als was man sagt.

Yaptığın söylediğinden daha önemlidir.

Man heiratet nicht jemanden, mit dem man leben kann - man heiratet die Person, ohne die man nicht leben kann.

Sen yaşayabileceğin herhangi biriyle evlenme - sen onsuz yaşayamayacağın kişiyle evlen.

Wenn man einen Mann unterrichtet, erzieht man einen Mann. Wenn man eine Frau unterrichtet, erzieht man ein ganzes Dorf.

Bir erkeğe öğretirsen bir kişiyi eğitirsin. Bir kadına öğretirsen bütün köyü eğitirsin.

Man will nicht, dass die im Hosenbein hochklettern. Man muss aufpassen, wo man hintritt.

Pantolonunuzun paçasından tırmanmasını istemezsiniz. Bastığınız yere dikkat edin.

Man weiß nie, was man alles tun kann, ehe man es nicht probiert hat.

Deneyinceye kadar ne yapabileceğini bilemezsin.

Wenn man nicht weiß, wohin man unterwegs ist, kommt man möglicherweise nicht dort an.

Nereye gittiğini bilmiyorsan, oraya gidemeyebilirsin.

Ursprünglich dachte man,

Geleneksel olarak bir anı oluşturmak,

Gewinnt man viel.

çok şey kazanıyorsun.

Man muss handeln.

Bir şeyler yapılmalı.

Merkt man es?

Belli oluyor mu?

Das weiß man.

O, ortak bir bilgi.

Wie sagt man...?

Nasıl dersiniz...?

Freiheit besteht nicht darin, dass man tut, was man will, sondern darin, dass man nicht tut, was man nicht will.

Özgürlük, istediğini yapmak anlamına gelmez, aslında yapmak istemediğini yapmamaktır.

- Man hat mir gesagt, man könne sich auf dich verlassen.
- Man hat mir gesagt, man könne sich auf Sie verlassen.

Bana güvenilir olduğun söylendi.

Wenn man über einen stolpert, wird man es bereuen.

Bunlardan biriyle karşılaşırsanız pişman olursunuz.

Was man ist, ist wichtiger, als was man hat.

Birinin ne olduğu birinin neye sahip olduğundan daha önemlidir.

Wenn man 3 und 3 zusammenzählt, erhält man 6.

Üçe üç eklerseniz, altı elde edersiniz.

Wenn man Blau und Rot mischt, erhält man Violett.

Eğer mavi ve kırmızıyı karıştırırsanız, menekşe alırsınız.

Man kann nichts kaufen, wenn man kein Geld hat.

Paran yoksa hiçbir şey satın alamazsın.

Je älter man wird, desto weniger Schlaf braucht man.

Ne kadar yaşlanırsanız, uykuya o kadar az ihtiyaç duyarsınız.

So alt man auch wird: man lernt nie aus.

Ne kadar yaşlanırsan yaşlan, hâlâ öğrenebilirsin.

Wen man auch fragt — man erhält keine zufriedenstellende Antwort.

Kime sorarsan sor, tatmin edici bir cevap alamazsın.

- Wie stoppt man das?
- Wie kann man das stoppen?

Bunu nasıl durdurursun?

Warum heiratet man eine Frau, wenn man Männer liebt?

Erkekleri seviyorsan neden bir kadınla evleneceksin?

Man sollte viele Bücher lesen, wenn man jung ist.

Genç iken birçok kitap okumalısın

Das glaubt man erst, wenn man es gesehen hat.

Sadece gördüğüne, inanacaksın.

Diktatoren kann man nicht abwählen, man muss sie stürzen.

Diktatörler oylanamaz, onlar dışarı atılmalı.

Wenn man Erfolg haben will, muss man mutig sein.

Başarılı olmak cesaret ister.