Translation of "Teller" in Turkish

0.013 sec.

Examples of using "Teller" in a sentence and their turkish translations:

Wo ist mein Teller?

Tabağım nerede?

Ich möchte zehn Teller.

On tabak istiyorum.

Der Teller ist schmutzig.

Tabak kirli.

Tom zerbrach drei Teller.

Tom üç tane tabak kırdı.

Wasch die Teller ab!

Bulaşıkları yıka.

Diese Teller sind handbemalt.

Bu tabaklar elle boyanmıştır.

- Es sind keine sauberen Teller da.
- Es gibt keine sauberen Teller.

Hiç temiz tabak yok.

Wie viele Teller haben wir?

Kaç tane tabağımız var?

Ich spüle gerade die Teller.

Bulaşıkları yıkıyorum.

Jemand hat diesen Teller zerbrochen.

Biri bu tabağı kırdı.

Vorsicht! Der Teller ist heiß!

- Dikkat! O sıcak bir tabak.
- Dikkat! O sıcak bir levha.

Das ist nicht mein Teller.

Bu benim tabağım değil.

- Ich hätte fast die Teller fallenlassen.
- Ich hätte fast die Teller fallen lassen.

Ben neredeyse tabakları düşürüyordum.

- Ich habe fast einen Teller fallen lassen.
- Ich hätte fast einen Teller fallenlassen.

Neredeyse tabağı düşürüyordum.

- Wie viele Teller Suppe hast du gegessen?
- Wie viele Teller Suppe haben Sie gegessen?
- Wie viele Teller Suppe habt ihr gegessen?

Kaç kâse çorba yedin?

- Ich hab aus Versehen den Teller fallen lassen.
- Ich habe versehentlich den Teller fallenlassen.

Yanlışlıkla tabağı düşürdüm.

Der Kellner holte einen neuen Teller.

Garson yeni bir tabak getirdi.

Sie nahm etwas Fleisch vom Teller.

Tabaktan biraz et aldı.

Auf dem Tisch stehen zwei Teller.

- Masanın üzerinde iki tabak var.
- Masanın üstünde iki tabak var.

Es sind keine sauberen Teller da.

Orada hiç temiz tabak yok.

Tom hat zwei Teller Spaghetti gegessen.

Tom iki tabak spagetti yedi.

Tom schaute auf seinen Teller herunter.

Tom plakasına baktı.

Auf dem Tisch stehen drei Teller.

Masada üç tane tabak var.

Tom lud sich den Teller randvoll.

Tom tabağını tepeleme doldurdu.

Was ist das auf dem Teller?

Tabaktaki ne?

- Ich habe alles auf dem Teller gegessen.
- Ich aß alles, was auf dem Teller war.

Tabaktaki her şeyi yedim.

Der Teller fiel krachend auf den Boden.

Tabak kazara yere düştü.

Ihr gefällt das Muster auf dem Teller.

Tabak üzerindeki deseni seviyor.

Die Teller gingen an den falschen Tisch.

Tabaklar yanlış masaya gönderilmiş.

Gib mir bitte den Teller mit Kartoffeln.

Lütfen bana patates püresi verin.

Tom lud sich Kartoffelbrei auf seinen Teller.

Tom tabağına biraz patates püresi koydu.

Tom tat sich Salat auf den Teller.

Tom tabağına biraz salata koydu.

Es gab Teller, die wir gerade erwähnt haben.

hani az önce de bahsetmiştik levhalar vardı ya hani kıtaların içerisinde ayrılan kısımlar

Nach dem Reinigen der Teller spüle ich sie.

Bulaşıkları temizledikten sonra, ben onları durularım.

Tom hat einen Teller fallenlassen, und er zerbrach.

Tom bir tabak düşürdü ve kırıldı.

Schaufele mir nicht ständig was auf den Teller!

- Tabağımın üzerine yemek koymayı durdur.
- Tabağımın üzerine yemek koymayı kes.

- Haben Sie einen tiefen Teller für Suppe?
- Hast du einen tiefen Teller für die Suppe?
- Hätten Sie einen Suppenteller?

Çorba için bir kasen var mı?

- Du brauchst die Teller nach dem Essen nicht zu spülen.
- Sie brauchen die Teller nach dem Essen nicht zu spülen.

Yemekten sonra bulaşıkları yıkamana gerek yok.

Falte die Servietten und lege neben jeden Teller eine.

Peçeteleri katla ve her tabağın yanına bir tane koy.

Meine Schwester ließ ihren Teller auf den Boden fallen.

Kız kardeşim tabağını yere düşürdü.

Iss deinen Teller leer, oder du bekommst keinen Nachtisch.

Tabağındaki her şeyi ye yoksa herhangi bir tatlı almayacaksın.

Ich kann die Teller nicht abspülen. Es gibt kein Wasser.

Bulaşıkları durulayamıyorum. Su yok.

Wir verkaufen Teller aus Metall, aus Papier und aus Holz.

Metal, kağıt ve tahta tabaklar satarız.

Tom schob das Essen auf seinem Teller hin und her.

Tom yemeği tabağının etrafına itti.

Iss mal lieber alles auf, was auf deinem Teller ist.

Tabağındaki her şeyi yesen iyi olur.

Auf dem Tisch stand ein nicht angerührter Teller mit Essen.

Masada bir tabak artık yemek vardı.

Du hast deinen Teller nicht angerührt. Was hast du denn?

Tabağına dokunmamışsın. Neyin var?

Sie erinnert sich nicht daran, wie viele Teller wir bringen müssen.

Kaç tane tabak getirmemiz gerektiğini hatırlamıyor.

Iss nicht von diesem Teller, und trinke nicht aus jener Tasse!

Bu tabaktan yeme ve o bardaktan içme.

Iss deinen Teller leer! Es gibt hungernde Kinder auf der Welt!

Dünyada acından ölen çocuklar olduğu için tabağındaki tüm yiyeceği ye.

Tom schob seinen Teller weg und sagte, dass er satt sei.

Tom tabağını bir kenara itti ve yeterince yediğini söyledi.

Tom stellte einen Teller mit Käse und Kräckern auf den Tisch.

Tom masaya peynir ve kraker dolu bir tabak koydu.

Maria spielte mittels ihrer Gabel mit dem Essen auf ihrem Teller.

Mary çatalını tabağındaki yemekle oynamak için kullandı.

Auf dem Tisch sind ein Teller, eine Gabel und ein Messer.

Masanın üzerinde bir tabak, bir çatal ve bir bıçak var.

Tom spülte die Teller ab und stellte sie in den Geschirrspüler.

Tom bulaşıkları duruladı ve onları bulaşık makinesine koydu.

Auf dem Teller lagen ein Stück Huhn, eine Kartoffel und Erbsen.

Tabakta bir parça piliç, bir patates ve biraz yeşil bezelye vardı.

Bringen Sie mir einen sauberen Teller und nehmen Sie den schmutzigen weg.

Bana temiz bir tabak getir ve bu kirli tabağı alıp götür.

Tom schnitt ein Stück Fleisch ab und legte es auf seinen Teller.

Tom bir parça et kesti ve onu tabağının üzerine koydu.

Die Gabel legt man links neben den Teller, das Messer rechts daneben.

Çatallar tabağın sol tarafına gidecek ve bıçaklar sağa gidecek.

- Ich brauche leichte Teller, weil heute meine Familie zum Essen in den Park geht.
- Ich brauche leichte Teller, weil meine Familie zum Essen heute in den Park geht.

Bana tabak lazım çünkü ailem öğle yemeğini parkta yiyecek.

Ich habe etwa die Hälfte gegessen und den Rest auf dem Teller gelassen.

Yaklaşık onun yarısını yedim ve geriye kalanını tabağımda bıraktım.

Der Teller rutschte ihr aus der Hand und fiel krachend auf den Boden.

Tabak elinden kaydı ve yere düştü.

Ich habe gerade die Teller gewaschen, und jetzt muss ich den Müll hinausbringen.

Ben sadece bulaşıkları yıkadım ve şimdi çöpü dışarı almak zorundayım.

Tom nahm die Hälfte der Kekse und tat sie sich auf den Teller.

Tom kurabiyelerin yarısını aldı ve onları tabağına koydu.

Wenn du in drei Minuten deinen Teller nicht aufgegessen hast, bekommst du keinen Nachtisch.

Tabağını üç dakika içinde bitirmezsen tatlı almayacaksın.

Lad dir doch nicht so viel auf den Teller! Du kannst doch immer nachnehmen!

Tabağınıza çok fazla koymayın! Her zaman ikincisini yiyebilirsiniz.

- Nach dem Abendessen habe ich die Teller gespült.
- Nach dem Abendessen machte ich den Abwasch.

Akşam yemeğinden sonra bulaşıkları yıkadım.

Nachdem er alles von seinem Teller gegessen hatte, fragte Tom Maria, ob er ihren Salat essen dürfe.

Tom tabağındaki her şeyi yedikten sonra, Mary'ye onun salatasını yiyebilip yiyemeyeceğini sordu.

Das Einzige auf dem Tisch, das ich normalerweise nicht essen würde, ist das Zeug auf dem gelben Teller.

Normal olarak yemediğim masadaki tek şey sarı tabaktaki şeydir.