Translation of "Erklärt" in Turkish

0.008 sec.

Examples of using "Erklärt" in a sentence and their turkish translations:

Das erklärt einiges.

- Şu çok açıklayıcı.
- Şu çok şey açıklar.

Das erklärt alles!

O her şeyi açıklıyor.

Das erklärt es.

Bu durumu açıklıyor.

- Du hast das gut erklärt.
- Sie haben das gut erklärt.
- Ihr habt das gut erklärt.
- Das hast du gut erklärt.

Sen onu iyi açıkladın.

- Das erklärt einiges!
- Das erklärt eine Menge.
- Das sagt viel aus.
- Das erklärt so manches.

Bu birçok şeyi açıklıyor.

Diese Studie erklärt wie.

Bu araştırma, bunun nasıl olduğunu açıklıyor.

Er hat es erklärt.

O onu açıkladı.

Sie hat es erklärt.

O onu açıkladı.

Maria hat es erklärt.

Mary onu açıkladı.

Tom hat es erklärt.

Tom onu açıkladı.

Das erklärt ihre Verspätung.

Bu onun gecikmesini açıklıyor.

- Er hat es im Detail erklärt.
- Er hat es detailliert erklärt.

O, onu ayrıntılı olarak açıkladı.

Vielleicht was erklärt werden soll

belki de anlatılmak istenen şey

Tom wurde für tot erklärt.

Tom'un hayatından umut kesildi.

Ich habe Tom das erklärt.

Tom'a onu açıkladım.

Er hat mir das erklärt.

O, onu bana açıkladı.

Ich habe ihm das erklärt.

Ona onu açıkladım.

Das erklärt sich von selbst.

Bu aşikar.

Nicht alles kann erklärt werden.

- Her şey izah edilemez.
- Her şeyin izahı olmaz.
- Her şey açıklanamaz.

Das hast du schon erklärt.

Sen onu zaten açıkladın.

Wie erklärt man sich das?

Onun hesabını nasıl verirsin?

Tom wurde für hirntot erklärt.

Tom'un beyin ölümü açıklandı.

Er wurde für tot erklärt.

O, ölüme terk edildi.

Ich hab es ihr erklärt.

Ben onu ona açıkladım.

- Das erklärt, wieso die Tür offen war.
- Das erklärt, warum die Tür offen stand.

O, kapının niçin açık olduğunu açıklıyor.

- Ich habe ihnen die Regeln des Spiels erklärt.
- Ich habe ihnen die Spielregeln erklärt.

- Oyunun kurallarını ona anlattım.
- Oyunun kurallarını onlara açıkladım.

Er hat mir die Angelegenheit erklärt.

O, meseleyi bana açıkladı.

Sie hat mir die Angelegenheit erklärt.

O, meseleyi bana açıkladı.

Tom hat uns das bereits erklärt.

Tom zaten onu bize açıkladı.

Tom hat das sehr gut erklärt.

Tom onu çok iyi açıkladı.

Dies ist zum Landschaftsschutzgebiet erklärt worden.

Bu bir koruma alanı olarak adlandırıldı.

Tom hat Mary das Projekt erklärt.

Tom, Mary'ye projeyi açıkladı.

Tom erklärt mir, was er meint.

Tom ne kastettiğini bana gösterdi.

Ich habe Tom die Regel erklärt

Kuralları Tom'a açıkladım.

Das Titelgeld wurde in diesem Film erklärt

başlık parası anlatıldı bu filmde

Stimmzettel angekreuzt, wird  dieser für ungültig erklärt.

geçersiz ilan edilecek.

Sie hat ihre Idee mit Bildern erklärt.

O, resimler vasıtasıyla fikrini açıkladı.

Warum hast du dich dazu bereit erklärt?

Neden onu yapmayı kabul ettin?

Das erklärt aber die Vorfälle nicht, oder?

O ne olduğunu açıklamaz, değil mi?

„Wie erklärt du das?“ – „Kann ich nicht.“

"Onu nasıl açıklarsın?" "Açıklayamam."

Vielleicht habe ich es nicht gut erklärt.

Belki bunu iyi açıklamadım.

Tom erklärt es dir, wenn er zurückkommt.

Geri geldiğinde Tom bunu sana açıklayacak.

Tom hat es Mary sehr sorgfältig erklärt.

Tom onu Mary'ye çok dikkatli bir şekilde açıkladı.

Der 1. Mai wird nun zum Arbeiterfest erklärt

1 Mayıs artık işçinin bayramı ilan edildi

Ich habe mich mit nichts davon einverstanden erklärt.

Bunlardan hiçbirini kabul etmedim.

Das habe ich dir alles schon früher erklärt.

Daha önce bunun hepsini sana açıkladım.

Der Iran hat den USA den Krieg erklärt.

İran ABD'ye karşı savaş ilan etti.

Er sagte, Amerika habe 1776 seine Unabhängigkeit erklärt.

O, Amerika'nın 1776 yılında bağımsızlığını ilan ettiğini söyledi.

Dann erklärt sie weiter die Lektion, die sie stummschaltet

daha sonrasında sesi kapatıyor dersini anlatmaya devam ediyor

Tom hat sich bereit erklärt, die Aufgabe zu übernehmen.

Tom işi yapmayı kabul etti.

Warum hast du dich bereit erklärt, denen zu helfen?

Neden onlara yardım etmeyi kabul ettin?

Warum hast du dich bereit erklärt, Tom zu helfen?

Neden Tom'a yardım etmeyi kabul ettin?

- Tom hat es mir erklärt.
- Tom erklärte es mir.

- Tom bana onu söyledi.
- Tom onu bana söyledi.

Meine Nachbarn haben mir schon erklärt, wer Björk ist.

Komşularım bana zaten Björk'ün kim olduğunu açıkladılar.

- Ich erklärte es ihm.
- Ich habe ihm das erklärt.

Ben onu ona açıkladım.

Tom wurde für schuldig erklärt und zum Tode verurteilt.

Tom suçlu bulundu ve ölüm cezasına çarptırıldı.

Mein Vater erklärt mir jeden Sonntag unsere neun Planeten.

Benim çok eğitimli annem az önce bize dokuz gezegeni gösterdi.

Er hat mir erklärt, wie man diese Maschine benützt.

Makinenin nasıl kullanılacağını bana açıkladı.

Er hat erklärt, wie es zu dem Unfall gekommen ist.

Kazanın nasıl olduğunu açıkladı.

- Erkläre mir das!
- Erklärt mir das!
- Erklären Sie mir das!

Onu bana açıkla.

- 1847 erklärte man die Unabhängigkeit.
- 1847 wurde die Unabhängigkeit erklärt.

1847 yılında, onlar bağımsızlık ilan etti.

Denn ich weiß, dass sich, wenn man Leuten die Gründe erklärt,

Çünkü insanlarla nedenler hakkında etkileşime geçtiğimizde

- Ich erklärte ihr die Regeln.
- Ich habe ihr die Regeln erklärt.

Ona kuralları açıkladım.

- Er gibt leicht verständliche, präzise Erklärungen.
- Er erklärt unkompliziert und einfach.

Sade, basit açıklamalar yapar.

Tom hat mir’s erklärt, aber ich hab’s noch immer nicht verstanden.

Tom onu bana açıkladı fakat onu hâlâ anlayamadım.

Dan hat sich bereit erklärt, Linda bei der Arbeitssuche zu helfen.

Dan Linda'nın bir iş bulmasına yardım etmeyi kabul etti.

Der Bundesstaat Rio de Janeiro hat für sich den Ausnahmezustand erklärt.

- Rio de Janeiro devleti "kamu afet durumu" ilan etti.
- Rio de Janeiro eyaleti "malî OHAL" ilan etti.

Der Tag wurde zum Feiertag erklärt durch einen Beschluss des Parlaments.

Meclis kararıyla bu gün resmi tatil ilan edildi.

2015 wurde von den Vereinten Nationen zum Internationalen Jahr des Lichtes erklärt.

2015, Birleşmiş Milletler tarafından Uluslararası Işık Yılı ilan edilmiştir.

Sie hat ihm erklärt, warum sie zu spät zu seiner Party kam.

O, partiye niçin geç kaldığını ona açıkladı.

Er erklärt den Grund, warum das Highschool-Leben 11 Jahre dauert, wie folgt:

lise hayatının 11 yıl sürmesinin sebebini ise kendisi şöyle anlatıyor

- Er erklärte, wie man Feuer macht.
- Er hat erklärt, wie man Feuer macht.

O, nasıl ateş yakacağını açıkladı.

Tom hat es zwar genau erklärt, aber ich verstehe es noch immer nicht.

Tom bunu detaylı olarak açıkladı ama ben hala onu anlamıyorum.

- Erkläre es mir.
- Erkläre mir das!
- Erklärt mir das!
- Erklären Sie mir das!

Onu bana açıkla.

- Das Land hat seinem Nachbarn den Krieg erklärt.
- Das Land erklärte seinem Nachbarland den Krieg.

Ülke komşusu karşı savaş ilan etti.

Wenn er etwas erklärt, kann er kein Ende finden. Er kommt vom Hundertsten ins Tausendste.

O ne zaman bir şey anlatırsa, duramaz. Saçmalar..

Das Staatsoberhaupt hat uns erklärt, dass die verdammten Yankees im ganzen Land biometrisches Material sammeln.

Devlet başkanı bize lanetli Yankeelerin ülke genelinde biyometrik malzemeyi toplamak olduğunu anlattı.

Danke, dass Sie mir letzten Endes erklärt haben, warum die Leute mich für einen Idioten halten.

İnsanların neden beni aptal yerine koyduklarını nihayet bana açıkladığın için teşekkürler.

Dein Problem liegt, denke ich, darin, dass du nicht genau genug zuhörst, wenn jemand etwas erklärt.

Bence senin sorunun insanlar bir şey açıklarken dikkatlice dinlememen.

Wenn wir uns erinnern, dass wir alle verrückt sind, verschwinden die Geheimnisse und das Leben ist erklärt.

Hepimizin birer deli olduğunu anmısadığımızda, hayatın tüm gizemi kaybolup, bütün çıplaklığıyla gün yüzüne çıkar.

Tom hat es zwar detailliert erklärt, ich bin mir aber noch immer nicht sicher, ob ich es wirklich verstanden habe.

Tom onu ayrıntılı olarak açıklamasına rağmen onu gerçekten anladığımdan hâlâ emin değilim.

- Bitte erklär mir diesen Satz!
- Bitte erklärt mir diesen Satz!
- Bitte erklären Sie mir diesen Satz!
- Bitte erkläre mir diesen Satz!
- Bitte erläutere mir diesen Satz!

- Lütfen bu cümleyi bana açıkla.
- Lütfen bana bu cümleyi açıklayın.
- Lütfen bu cümleyi bana açıklayın.

- Tom hat zugesagt, Maria bei der Jobsuche zu helfen.
- Tom erklärte sich einverstanden, Maria bei der Arbeitssuche zu helfen.
- Tom hat sich bereit erklärt, Maria bei der Arbeitssuche zu helfen.

Tom Mary'nin bir iş bulmasına yardım etmeyi kabul etti.