Examples of using "Ach" in a sentence and their turkish translations:
Ah!
- Oh! Gerçekten mi?
- Gerçekten mi?
- Valla mı?
- Esas mı?
- Harbiden mi?
- Cidden mi?
Ha, tamam!
Haa tamam.
Oh, sadece onu bir yere koy.
Oh, haydi.
- Oh, kapa çeneni!
- Bir susun be!
Ah o Ruslar!
Oh, sensin.
Aman tanrım!
Bu işler böyledir işte.
Oh, seni zavallı şey.
Öf ya, cep telefonumu unuttum.
Oo sen. Gir içeri.
Yaz tatilinin başlamasını bekleyemem.
Oğlum, ben hayal kırıklığına uğradım.
Ah, biraz kızgınım!
Oh lütfen, inan bana.
Oh, bu konuda endişelenmenize gerek yok.
Ah, sen gerçek bir dostsun.
Oh, ben bundan söz etmedim mi?
Ah evet, onu hatırlıyorum.
Ah, çocukluğum hoştu!
"Senin fikrin gülünç." "Gülünç mü?"
Oh, ne güzel bir oyuncak bebek!
Ah, tofu almayı unuttum.
Ah, gerek yok acele etmeye. Acelem yok.
Oh evet, o doğru.
Keşke Tom'un ağrısını dindirebilsem.
"Tom bilir." "O biliyor mu? Ona söyledin mi?"
Ben sadece nasıl Fransızca konuşacağımı bilmek istiyorum.
"Ne oldu?" "Uzun hikâye."
Bu arada, son zamanlarda onu gördün mü?
"Tom'u nasıl biliyorsun?" "Uzun Hikaye."
Aman Tanrım. Ben derslere geç kalacağım.
Oh, ben henüz ne yapacağıma karar vermedim.
Ben iyiyim. Sadece küçük bir kesik.
Ah, eski güzel günleri ne kadar çok özlüyorum!
Echo "Ah, o neden beni duymuyor" diye düşündü.
"Peki Tom bugün nerede?" "Oh, karnında bir bozulma var."
"Peki, Tom'a ne oldu?" "O ortadan kayboldu." "Gerçekten mi?"
"Aşk kimseyi öldürmedi." "Gerçekten mi? Romeo ve Juliet'e sor."
Keşke bir kızımız olsa!
- Oh, Tanrım!
- Tanrım!
Oh, bu çocuk akşam yemeği yemeden uyumaya gitti.
Oh, istediğin kadar fazla konuşabilirsin. Umurumda değil.
Uygar Avrupa'da, boğalar eğlence için hala işkence edilip öldürülüyorlar.
"Neden odan pembe, Tom?" "Ah, bu önce benim kız kardeşimin odasıydı."
"Onun iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum." "Saçma! Muhtemelen ne ters gidebilir?"
Ah! Tekrar unuttum! Bugün bir kitabı iade etmek için kütüphaneye gitmem gerekiyordu.
"Buralı olmadığımı nasıl biliyorsun?" "Açık." "Gerçekten mi?"
Cüzdanım nerede? Tamam! Şimdi kanepenin altında buldum.
Bu arada, İngilizcem kesinlikle ümit vaat etmiyor.
"Şimdi saat kaç?" - "İki buçuk". - "Aman tanrım! Ben bu akşam biraz daha erken yatmak istemiştim!"
Keşke dün gece senin hakkında söylediğim bütün o berbat şeyleri geri alabilsem.
"İngilizce, Mormon Fethi yüzünden birçok Fransızca sözcüğe sahiptir." "Norman Fethi demek istiyorsun." "Evet, her neyse."
- Ben zar zor sınavı geçtim.
- Ben sınavı güçlükle geçtim.
"Bu sesi duyuyor musun, Maria? Nereden geliyor? Korkuyorum!" Maria dinledi; sonra güldü, "Oh, bu Tom! Altımızdaki odada uyuyor ve horluyor."
Bir zamanlar genç bir muhabir, emekliliği yaklaşan yaşlı Eisenhower'a ''Gelecekte ne yapacaksınız?'' diye sordu. Bunun üzerine Eisenhower:'' Ah! Genç adam, acele yok! Öncelikle verandaya sallanan bir koltuk koyacağım. Ondan sonra altı ay boyunca sakince oturacağım. Sonra da çok yavaşça sallanmaya başlayacağım.''