Examples of using "„doch" in a sentence and their turkish translations:
Arasana.
- Onu dene.
- Ona bir şans ver.
- Neden ona sormuyorsun?
- Ona sorsana.
Neden ona sormuyorsun?
Şuna bakın.
Hüngür hüngür ağla.
Yollasana.
Sadece git!
Bir dene bakalım.
İçeriye gel.
Kibar ama sıkı olun.
Neden biraz şarap almıyorsun?
- Neden uğramıyorsun?
- Uğrasana.
Yatmaya gitmeni söylediğimi düşündüm.
Gittikçe kolaylaşıyor.
Fransızca konuşursun, değil mi?
Sadece onu dene.
Evet, baksanıza.
- Niçin sakin olmuyorsun?
- Sessiz olsana.
- Unut gitsin.
- Boş ver.
Sadece git ve dene!
Söylediğim şey bu.
Yap onu.
Neden onu aramıyorsun?
Neden denemiyorsun?
Kovalamak istiyor musun?
Neden bir şey söylemiyorsun?
- Beni durdurmaya çalış.
- Beni durdurmayı dene.
Akşam yemeği için kalın.
Beni anlıyorsun, değil mi?
Yüzleşelim bakalım.
- Beni anlamayı dene.
- Beni anlamaya çalış.
Neden rahatınıza bakmıyorsunuz?
Neden Tom'un yanında oturmuyorsun?
Sadece kıskanıyorsun.
Beni öyle korkutma!
Fransızca konuşabilirsin, değil mi?
İstediğin bu, değil mi?
Tom'u eğlendir.
Sen bir öğretmensin, değil mi?
Beni öyle korkutma!
"Bulmuşken yiyeyim bari."
Olamaz, şuna bakın.
Şuna bakın! Bu bir çıngıraklı yılan.
Ama eninde sonunda,
Sözünü tutacaksın, değil mi?
Oturun, lütfen.
Dene ve durdur beni!
Sen zavallısın.
O aşikar.
Benimle dalga geçiyorsun.
Dürüst olmalıyız.
Bir an için düşün.
Bu gerçekten bir şeydir.
Oturalım.
Neden bir süre kalmıyorsun?
Bu bir zaman kaybı.
Neden bir iş bulmuyorsun?
- Böyle aptalca şeyler söyleme.
- Saçma sapan konuşma!
- Saçma sapan konuşmayın!
Sonunda Tom haklıydı.
Buna karşın haklıydı.
Lanet olsun, başla!
Fransızca anlarsın, değil mi?
Sadece onu dene.
Siz kaçıksınız.
Şaka yapıyorsun.
Bu bir şey anlamına geliyor.
Git ve Tom'a soruver.
Hadi, sen de gel!
Lütfen dene.
Tom'a kendin sor.
Tom'a kendinden bahset.
Onu daha sonra yap.
Yalan söyledin.
İçersin, değil mi?
Lütfen otur, Tom.
Bir oyun oynayalım.
Gün gibi aşikâr.
Hadi, bir deneyin.
Hadi kek yapalım.
- Çerez parası.
- Fındık fıstık parası.
Kibar ama katı ol.
Onu yalnız bırakalım.
Benimle dalga geçiyorsun!
İçeriye gel.
Tom'un bir fırına ihtiyacı yok mu? Bizim eski fırını ona verelim.
Jane yine de onu almadı.
Bunu hatırlıyorsun, değil mi?
Onunla kalıyorsun, değil mi?
Fransızcada akıcısın, değil mi?
Ne küçük bir dünya!
Çaresiz görünmek istemiyorsun.
Yükseklikten korkmuyorsun, değil mi?