Examples of using "Rarement" in a sentence and their turkish translations:
- O nadiren dışarı gider.
- O nadiren dışarı çıkar.
O nadiren vazgeçer.
Nancy nadiren gülümser.
O nadiren dışarı gider.
Ben nadiren soğuk algınlığı olurum.
Bu nadiren olur.
Nadiren dışarı çıkıyorum.
Biz nadiren dışarıda yeriz.
Ben nadiren hata yaparım.
Onu nadiren yalnız yaparım.
Çok nadir görülürler.
Nadiren görülebilen bir suikastçı.
tenefüslerde nadiren de olsa oynanır
Babam nadiren sigara içer.
Nadiren radyo dinlerim.
Ben onu nadiren görürüm.
Öğretmenimiz nadiren güler.
Tom nadiren Fransızca konuşur.
Onu nadiren görürüm.
Bizim köpek nadiren ısırır.
Kırk yılda bir çalışırım.
Ben onu nadiren yaparım.
O nadiren kiliseye gider.
Ben nadiren partilere davet edilirim.
Okulda çok az konuşurdum
Filme almak şöyle dursun, nadiren görülen...
O nadiren beni görmeye gelir.
Nadiren, kırk yılda bir, bir kitap okur.
Kilisiye nadiren gider.
Nadiren telefonda konuşurum.
Sinemalara nadiren giderim.
Tom nadiren geç kalır.
O, nadiren oraya giderdi.
Köpeğimi hemen hemen hiç yürüyüşe götürmem.
Ben nadiren hatalar yaparım.
Tom nadiren kravat takar.
- O para üstünü nadiren kontrol eder.
- O para üstünü nadiren sayar.
Nadiren televizyon izlerim.
O nadiren evdedir.
Nadiren belgesel izlerim.
Nadiren gelmez.
Tom pazartesi günü nadiren dışarı çıkar.
Ben ender olarak dışarıda yerim.
Tom nadiren vaktinde gelir.
Ben nadiren evde yerim.
Ben nadiren şapka takarım.
Ben nadiren Fransızca konuşuyorum.
Ben nadiren ağlarım.
Ben nadiren tatlı yerim.
ve kendimi eğlence seçeneklerinden yoksun görmüyorum.
ve bunlar kamuoyu gündemine nadiren geliyor.
az görülmesinin sebebi de budur aslında
Bob anne ve babasına nadiren yazar.
Ailesiyle çok nadir yemek yer.
O, neredeyse hiç tv izlemez.
O, babasına nadiren yazar.
O, nadiren sinirlenir.
Nadiren bu kadar öfkelenirim.
Tom siyah gömleğini nadiren giyer.
Fırsat kapıyı nadiren iki kez çalar.
Tom nadiren koyu renkler giyer.
Toplantımız nadiren zamanında başlar.
O, nadiren sinemalara gider.
Nadiren okuma için zaman bulabilirim.
Ben nadiren süt ürünleri tüketirim.
Ben nadiren et yerim.
Ben nadiren evdeyim.
Nadiren hazır kahve içerim.
Nadiren kahvelerine şeker atarlar.
Tom, Mary'in bunu nadiren yaptığını söyledi.
hafta içi akşam 5'ten sonra nadiren çalışırım.
neredeyse hiç görmedikleri bir şeyle karşılaştırıyoruz:
Ender görülen büyüleyici bir an bu.
Nadiren görülürler. Varlıklarını çok az kişi bilir.
O, Pazar günleri nadiren evde kalır.
O nadiren, kırk yılda bir, gelir.
Burada nadiren kar yağar.
Okumak için nadiren zaman buluyorsunuz.
Tom pazartesi günü nadiren evden ayrılır.
Kelimelerin nadiren sadece bir anlamı vardır.
Tom nadiren deniz ürünü yer.
Okula nadiren geç kalırım.
- Tom nadiren sınıfta soru sorar.
- Tom nadiren sınıfta sorular sormaktadır.
Nadiren, kırk yılda bir, Fransızca konuşurlar.
Bu, nadiren görülür ve daha önce hiç su altında filme alınmamıştır.
Vikingler nadiren merhamet teklif ediyor veya bekliyorlardı:
- O, nadiren, kırk yılda bir, sinemaya gider.
- Nadiren, kırk yılda bir, sinemaya gider.
Çok nadir, kırk yılda bir, kiliseye gider.
Annem gece nadiren televizyon izler.
O nadiren konuştu.