Translation of "Brûler" in Turkish

0.006 sec.

Examples of using "Brûler" in a sentence and their turkish translations:

Ça va brûler.

O yanacaktır.

Pour ne pas se brûler,

yanmamak için,

L'isolation ne devrait pas brûler.

İzolasyonun yanmaması gerekir.

Les yeux continuent à me brûler.

- Gözlerim yanmaya devam ediyor.
- Gözlerim yanıp duruyor.

Tu as fait brûler les frites.

Sen patates kızartmasını yaktın.

Nous devons brûler toutes ces feuilles.

Bütün bu yaprakları yakmamız gerekiyor.

Il n'y avait rien à brûler.

Yakacak bir şey yoktu.

Ce bois ne veut pas brûler.

Bu odun yanmaz.

Ça va brûler un moment. Bon, entrons.

Bu bir süre daha yanmaya devam edecektir. Pekâlâ, içeri girelim.

Brûler le monde pour deux grammes d'huile

İki gram petrol için dünyayı yakanlar

La maison est en train de brûler.

Ev yanıyor.

Les maisons sont en train de brûler.

Evler yanıyor.

On ne peut rien brûler sans oxygène.

Oksijen olmadan hiçbir şey yakamazsınız.

Je ne veux pas brûler les étapes.

Aceleci davranmak istemiyorum.

Lorsque nous cesserons de brûler les combustibles fossiles,

fosil yakıtları kullanmayı kestiğimizde

De brûler la monumentale église noire de Brasov.

ve Braşovdaki anıtsal Siyah Kilise'yi yakma girişiminde bulunur.

Sans oxygène, tu ne peux rien faire brûler.

Oksijensiz bir şey yakamazsın.

Je ne sais pas trop comment ça va brûler.

Bunun nasıl yanacağından emin değilim.

C'est plein d'huiles résineuses. Ça va brûler un moment.

içinde bir sürü reçine yağı var. Ve bir süre daha yanmaya devam edecektir.

- Je sens quelque chose brûler.
- Je sens quelque chose qui brûle.

Yanan bir şeyin kokusunu alıyorum.

Au moment où il ouvrait la porte, il sentit quelque chose brûler.

O, kapıyı açar açmaz yanan bir şeyin kokusunu aldı.

Fonte des calottes glaciaires tout en évitant de brûler des combustibles fossiles de

fosil yakıtın yakılmasını önlerken buz tabakalarının erime oranını azaltmaya

Donc on a de la fièvre oui mais on ne peut pas brûler quand on veut

yani ateşimiz var evet ama her istediğimiz zaman yakamıyoruz

La chose la plus difficile dans la vie est de savoir quels ponts traverser et lesquels brûler.

Hayatta en zor şey hangi köprülerin geçileceğini ve hangi köprülerin yakılacağını bilmektir.

- Pourquoi est-ce que tu brules ces photos ?
- Pourquoi êtes-vous en train de brûler ces photos ?

Neden bu resimleri yakıyorsun?

- Il nous faut davantage de bois pour le feu.
- Il nous faut davantage de bois à brûler.

Biraz daha oduna ihtiyacımız var.

- La maison est en flammes !
- La maison brûle !
- La maison brûle !
- La maison est en train de brûler !

Ev yanıyor!

Rétrospectivement, il peut sembler évidemment que nous n'aurions pas dû brûler nos ordures si près de chez nous.

Geçmişe bakıldığında, çöplerimizi evlerimize çok yakın yakmamamız gerektiği apaçık ortadadır.