Translation of "Relative" in Turkish

0.005 sec.

Examples of using "Relative" in a sentence and their turkish translations:

Everything is relative.

Her şey görecelidir.

Wealth is relative.

Zenginlik görecelidir.

Tom is my relative.

Tom benim akrabamdır.

Supply is relative to demand.

Arz talebe göredir.

This is relative and ambiguous.

Bu göreceli ve belirsiz.

Everything in life is relative.

Hayatta her şey görecelidir.

According to Einstein, everything is relative.

Einsteine göre her şey göreceli.

He is my only living relative.

O benim yaşayan tek akrabamdır.

Tom is my only living relative.

Tom benim yaşayan tek akrabam.

He is a relative of Adam.

O, Adem'in bir akrabasıdır.

You are no relative of mine.

Sen benim yakınım değilsin.

Is Tom a relative of yours?

- Tom'la akraba mısınız?
- Tom akraban mı?

My relative lives near the school.

- Akrabam okula yakın yaşıyor.
- Akrabam okulun yakınında yaşıyor.

Tom is a distant relative of mine.

Tom benim uzaktan bir akrabam.

Tom is a distant relative of Mary's.

Tom Mary'nin uzak bir akrabası.

Tom is a close relative of mine.

Tom benim yakın bir akrabam.

Listen to the facts relative to the issue.

Sorunla ilgili gerçekleri dinleyin.

You can use a psychrometer to measure relative humidity.

Nispi nem oranını ölçmek için, bir psikrometre kullanabilirsiniz.

A good neighbor is better than a bad relative.

İyi bir komşu kötü bir akrabadan daha iyidir.

A close neighbor is better than a distant relative.

Yakın bir komşu, uzak bir akrabadan daha iyidir.

Despite her appearance, she's actually a distant relative of ours.

Görünüşüne rağmen... ...aslında uzaktan bir akrabamızdır.

Tom's only living relative is an uncle living in Boston.

Tom'un yaşayan tek akrabası Boston'da yaşayan bir amca.

The desire to pray as if they were relative to them

onlara nispet yaparcasına namaz kılma isteği

- Tom is a relative of mine.
- Tom is related to me.

Tom benim bir akrabam.

Today, there is a climate of relative peace in the south-east.

Bugün, Güneydoğu'da göreceli bir barış havası vardır.

A stranger living nearby is better than a relative living far away.

Yakında yaşayan bir yabancı uzakta yaşayan bir akrabadan daha iyidir.

The relative calm that we've experienced in the last few years is deceptive.

Son birkaç yıldır yaşadığımız göreceli sakinlik aldatıcıdır.

One of the greatest hurdles facing middle school students learning English is relative pronouns.

Ortaokul öğrencilerinin İngilizce öğrenirken karşılaştıkları en büyük engellerden biri de bağ zamirleridir.

Was an extremely poor country. And no, we are not talking about relative poverty here.

son derece fakir bir ülkeydi. Ve hayır, burada görece fakirlikten bahsetmiyoruz.

The Professor gave a lecture on solar energy yesterday. I gave a lecture on Relative Risk.

Profesör dün güneş enerjisi konulu bir konferans verdi. Ben Göreceli Risk konulu bir konferans verdim.

In life everything is relative. A hair on the head isn't much; in the soup it's a lot.

Hayatta her şey görecelidir. Kafadaki bir saç fazla değildir; çorbadaki çok fazla.

The nuclear family is a young prejudice; in fact, families have only been built around the few immediate members in the last 50 or 60 years of relative wealth.

Çekirdek aile genç bir önyargıdır; aslında, aileler sadece göreli zenginliğin son 50 ya da 60 yılı içinde birkaç yakın üyenin etrafında inşa edilmiştir.