Translation of "Living" in Turkish

0.045 sec.

Examples of using "Living" in a sentence and their turkish translations:

Living is dangerous.

Yaşamak tehlikelidir.

Living isn't easy.

Yaşamak kolay değildir.

I can't keep living the way I've been living.

Bu şekilde yaşamaya devam edemem.

- I am accustomed to living alone.
- I'm used to living alone.
- I am used to living alone.
- I'm accustomed to living alone.

Yalnız yaşamaya alışkınım.

- I prefer living in the country to living in the city.
- I prefer living in the countryside to living in the city.

Ben kırsal alanda yaşamayı şehirde yaşamaya tercih ederim.

- I am accustomed to living alone.
- I'm used to living alone.
- I'm accustomed to living alone.

Tek başıma yaşamaya alışığım.

- You're living in the past.
- You're living in the past!

- Geçmişte yaşıyorsun.
- Geçmişte yaşıyorsunuz.
- Mazide yaşıyorsunuz.
- Mazide yaşıyorsun.

Tom's only living relative is an uncle living in Boston.

Tom'un yaşayan tek akrabası Boston'da yaşayan bir amca.

- I'm living in Boston now.
- I'm now living in Boston.

Şimdi Boston'da yaşıyorum.

- Tom is living alone.
- Tom is living on his own.

- Tom tek başına yaşıyor.
- Tom kendi başına yaşıyor.
- Tom yalnız yaşıyor.

- I am accustomed to living alone.
- I'm used to living alone.
- I am used to living alone.

- Yalnız yaşamaya alışkınım.
- Tek başıma yaşamaya alışığım.

She is living abroad.

O yurt dışında yaşıyor.

I'm living in Scotland.

Ben İskoçya'da yaşıyorum.

You aren't living here.

- Sen burada yaşamıyorsun.
- Sen burada oturmuyorsun.

I like living here.

Burada yaşamayı seviyorum.

He earns a living.

O, hayatını kazanıyor.

We're not living together.

Biz birlikte yaşamıyoruz.

Tom is living abroad.

Tom yurt dışında yaşıyor.

She's a living encyclopaedia.

O yaşayan bir ansiklopedi.

Living here isn't easy.

Burada yaşamak kolay değil.

I'm living the dream.

Hayallerimi yaşıyorum.

I'm living a lie.

Bir yalanı yaşıyorum.

I hate living alone.

Yalnız yaşamaktan nefret ediyorum.

Where are they living?

Nerede yaşıyorlar?

I'm living my dream.

Hayalimi yaşıyorum.

Living conditions were hard.

Yaşam koşulları zordu.

Life is for living.

Hayat, yaşam içindir.

I enjoyed living there.

Orada yaşamaktan keyif aldım.

Start living your life.

Hayatınızı yaşamaya başlayın.

God is ever-living.

Allah, ezelî ve ebedîdir.

- I am living with my uncle.
- I'm living with my uncle.

Amcamla birlikte yaşıyorum.

- They're living in a fantasy world.
- They're living in lala-land.

Hayal dünyasında yaşıyorlar.

- Tom is currently living in Boston.
- Tom's currently living in Boston.

Tom şu anda Boston'da yaşıyor.

- You are my reason for living.
- You're my reason for living.

Sen benim yaşam amacımsın.

I prefer living in the country to living in the city.

Kırsalda yaşamayı şehirde yaşamaya tercih ediyorum.

- Who is in the living room?
- Who's in the living room?

Oturma odasında kim var?

Living in the town is quite different from living in the country.

Şehirde yaşamak kırsalda yaşamaktan oldukça farklıdır.

- Our living room is sunny.
- Our living room gets lots of sunlight.

Bizim oturma odası güneşli.

- Do you enjoy living like this?
- Do you enjoy living like that?

Böyle yaşamak hoşuna gidiyor mu?

I think my living with you has influenced your way of living.

Sizinle yaşamamın yaşam tarzınızı etkilediğini düşünüyorum.

Living in the city is really different to living in the country.

Şehirde yaşamak kırsalda yaşamaktan oldukça farklıdır.

- Tom is now living in Boston.
- Tom is living in Boston now.

Tom şimdi Boston'da yaşıyor.

A stranger living nearby is better than a relative living far away.

Yakında yaşayan bir yabancı uzakta yaşayan bir akrabadan daha iyidir.

- Tom is now living by himself.
- Tom is living by himself now.

Tom artık tek başına yaşıyor.

- I do this for a living.
- I do that for a living.

Geçimimi sağlamak için bu işi yapıyorum.

That makes life worth living.

ve istediğin bütün şeylerdir.

And impacts its living systems.

ve yaşam sistemine etki ediyor.

But living through this process

ama bu süreçleri yaşamak

Earthlings inside this living air.

bu canlı atmosfer içindeki dünyalıları temellendiren şeyler.

living in institutions like orphanages,

yetimhane gibi kurumlarda yaşıyor,

We cut our living costs.

Bizim yaşam giderlerini azalttık.

Living standards should be higher.

Yaşam standartları daha yüksek olmalı.

We work for our living.

Biz yaşamımız için çalışıyoruz.

I began living by myself.

Tek başıma yaşamaya başladım.

Mayuko can't bear living alone.

Mayuko yalnız yaşamaya katlanamıyor.

She makes a good living.

O iyi bir yaşam sağlamaktadır.

They are living on charity.

Onlar sadaka ile yaşıyorlar.

She doesn't like living downtown.

O, şehir merkezinde yaşamaktan hoşlanmaz.

I can't bear living alone.

Tek yaşamaya katlanamam.

I'm living in the city.

Şehirde yaşıyorum.

Living costs are getting higher.

Yaşama maliyetleri yükseliyor.

He is a living fossil!

O yaşayan bir fosil!

Where are you living now?

Şimdi nerede yaşıyorsun?

Are you tired of living?

Yaşamaktan bıktın mı?

My life isn't worth living.

Benim hayatım yaşamaya değmez.

Tom is living his dream.

Tom rüyasını yaşıyor.

I love living with you.

Seninle yaşamaktan hoşlanıyorum.

He's living on unemployment benefits.

O işsizlik parası ile geçiniyor.

Go to the living room.

Oturma odasına git.

We'll be living in Boston.

Boston'da yaşıyor olacağız.

Tom doesn't like living alone.

Tom yalnız yaşamayı sevmiyor.

Tom likes living in Boston.

Tom Boston'da yaşamayı seviyor.

I'm living with my parents.

Ebeveynlerimle birlikte yaşıyorum.

I'm not living on welfare.

Ben refah içinde yaşamıyorum.

Tom works for a living.

- Tom yaşamak için çalışıyor.
- Tom geçinmek için çalışıyor.

You do like living dangerously.

Tehlikeli bir şekilde yaşamaktan hoşlanıyorsun.

Do you enjoy living dangerously?

Tehlikeli bir şekilde yaşamaktan zevk alır mısın?

I don't like living here.

Burada yaşamayı sevmiyorum.

Mayuko can't stand living alone.

Mayuko yalnız yaşamaya dayanamaz.

He works for his living.

O, yaşamı için çalışıyor.

I like living with Tom.

Tom'la birlikte yaşamayı seviyorum.

I make a good living.

İyi geçiniyorum.

I'm living a secular lifestyle.

Ben laik bir yaşam tarzı yaşıyorum.

Tom is living here now.

Tom şimdi burada yaşıyor.

I'm incredibly sick of living.

Yaşamaktan akılalmaz derecede bıktım.

Do you like living here?

Burada yaşamayı seviyor musun?

I was living in Qatar.

- Katar'da yaşıyordum.
- Ben Katar'da yaşıyordum.

Where are they living now?

Şimdi nerede yaşıyorlar?

I don't like living alone.

Tek yaşamayı sevmiyorum.

I make an honest living.

Ben dürüst bir yaşam sağlıyorum.