Translation of "Vallen" in Turkish

0.016 sec.

Examples of using "Vallen" in a sentence and their turkish translations:

Niet vallen!

Düşmeyin.

Laat vallen.

Onu bırakalım.

- Laat je wapens vallen!
- Laat jullie wapens vallen!

Silahlarınızı bırakın!

- Laat je wapen vallen!
- Laat je pistool vallen!

Silahını bırak.

Ge zult vallen.

Düşeceksiniz.

Stalen vallen zijn illegaal.

Çelik tuzakları yasadışıdır.

Ze vallen ons aan.

Onlar bize saldırdılar.

Nijlpaarden vallen mensen aan.

Suaygırları insanlara saldırırlar.

- Ik mag niet in slaap vallen.
- Ik kan niet in slaap vallen.

Uyuyamıyorum.

- Ge hebt uw zakdoek laten vallen.
- Je hebt je zakdoek laten vallen.

Mendilini düşürdün.

Ik laat een lens vallen.

Lenslerimden birini düşürdüm

Laat dat kopje niet vallen.

- O fincanı düşürme.
- O bardağı düşürme.

Op ijs vallen doet pijn.

Buz üzerinde düşmek incitir.

Ik liet mijn sleutels vallen.

Anahtarlarımı düşürdüm.

Je hebt wat laten vallen.

Bir şey düşürdün.

Ze probeert af te vallen.

Zayıflamaya çalışıyor.

Laat dat glas niet vallen.

O bardağı düşürme.

Tom liet zijn potlood vallen.

Tom kalemini düşürdü.

Iemand heeft dit laten vallen.

Birisi bunu düşürdü.

Tom liet z'n mes vallen.

Tom bıçağını düşürdü.

Hij liet een vaas vallen.

O bir vazo düşürdü.

Hij liet de ansjovissen vallen.

O, hamsileri düşürdü.

Ik liet een vork vallen.

Bir çatal düşürdüm.

En zulke dingen vallen me op.

ve böyle şeyleri fark ederim.

Je hebt je potlood laten vallen.

Kalemini düşürdün.

Toms haar begon uit te vallen.

Tom saçını kaybetmeye başladı.

Ik liet de borden bijna vallen.

Ben neredeyse tabakları düşürüyordum.

Je hebt je portemonnee laten vallen.

Cüzdanını düşürdün.

Ik kan niet in slaap vallen.

Uyuyamıyorum.

Baby's vallen dikwijls op de grond.

Bebekler çoğunlukla düşerler.

Ze probeert gewoon op te vallen.

Sadece dikkat çekmeye çalışıyor.

Tom liet zijn nieuwe smartphone vallen.

Tom yeni akıllı telefonunu düşürdü.

Ge hebt uw zakdoek laten vallen.

Mendilini düşürdün.

En de domino's begonnen om te vallen.

ve dominolar düşmeye başladı.

vallen de Duitse vlootbasis in Tsingtao aan.

Alman Tsingtao Deniz üssünü ele geçirir

In de herfst vallen de bladeren af.

Yapraklar sonbaharda dökülür.

Ik denk dat ik flauw ga vallen.

Sanırım bayılacağım.

Sorry! Ik heb mijn mes laten vallen.

Üzgünüm, bıçağımı düşürdüm.

Hij dreigde in het water te vallen.

Suya düşme tehlikesi ile karşı karşıyaydı.

Elke dag vallen er meteorieten op aarde.

Her gün, göktaşları dünyaya düşer.

Ze zijn van plan aan te vallen.

Onlar saldırmak niyetindeler.

Wolven vallen normaal gesproken geen mensen aan.

Kurtlar genellikle insanlara saldırmazlar

Normaal gesproken vallen wolven geen mensen aan.

- Kurtlar genellikle insanlara saldırmazlar.
- Kurtlar genellikle insanlara saldırmaz.

We zetten vallen om kakkerlakken te vangen.

Hamam böceklerini yakalamak için tuzaklar kurduk.

Het is noodzakelijk om af te vallen.

Kilo vermek gerek.

In oktober beginnen de bladeren te vallen.

Yapraklar ekimde düşmeye başlar.

Om een rij dominostenen om te laten vallen,

Bir dizi dominonun düşmesi için

Jammer dat ik niet hoef af te vallen.

Ne yazık, zayıflamaya ihtiyacım yok.

Ik dacht dat ik iets had laten vallen.

Bir şey düşürdüğümü düşündüm.

Tom liet zijn koffiekopje op de keukenvloer vallen.

Tom kahve fincanını mutfakta yere düşürdü.

Sorry, maar ik heb mijn eetstokjes laten vallen.

Affedersiniz, yemek çubuklarımı düşürdüm.

Ze gaf hem de tip af te vallen.

O ona zayıflamasını tavsiye etti.

In 2010 begon een nazi mij lastig te vallen.

Sonra 2010 yılında bir Nazi beni taciz etmeye başladı.

Mensen zouden kunnen verhongeren en regeringen zouden kunnen vallen.

İnsanlar açlık çekebilir ve hükümetler düşebilir.

Ze vallen makkelijk ten prooi aan populisten tijdens verkiezingen

Seçimlerde kolaylıkla çoğulcuların yemi oluyorlar.

...laat ze de schelpen vallen... ...en schiet ze weg.

Kalan kabukları bıraktı ve hızlıca uzaklaştı.

Daar vallen slechts 20% van de Amerikaanse arbeiders onder.

Ve Amerikalı çalışanların sadece yaklaşık %20'sinin çalıştırıldığı şirketler.

Nee, de hemel zal niet op ons hoofd vallen.

Hayır, gökyüzü başımıza düşmez.

Tom zoekt een makkelijke manier om af te vallen.

Tom kilo vermek için kolay bir yol arıyor.

Maar gewoon met waar we vallen op het politieke spectrum.

siyasi yelpazede hangi noktada olduğumuzla alakalı.

Hoe donkerder het wordt, hoe groter het risico op vallen.

Hava karardıkça... ...düşme riski artıyor.

Onder de slechte ideeën vallen een restaurant op een vuilnisbelt

Berbat fikirler ise çöplükteki bir restoran,

- Laat me met rust.
- Stop met me lastig te vallen.

Beni rahatsız etmeyi bırak.

En een zwaardere bal zou sneller uit de lucht vallen.

ve daha ağır bir top havadan daha hızlı düşecektir.

Ik denk dat het jong uit het nest zal vallen.

Yavru kuşun yuvadan düştüğünü sanıyorum.

Naarmate de nacht kouder wordt... ...vallen veel van zijn lichaamsfuncties stil.

Gece daha da soğudukça... ...vücut işlevlerinin çoğu yavaşlayarak duruyor.

...is perfect voor dieren om terug te vallen op wilde manieren.

hayvanların vahşi yaşamlarına dönmeleri için mükemmel bir ortam sağlıyor.

Ik was zo opgewonden dat ik niet in slaap kon vallen.

O kadar heyecanlıydım ki uyuyamadım.

Ik heb het idee om een huis te kopen laten vallen.

Bir ev alma fikrinden vazgeçtim.

...hebben ze de kracht om vooruit te stoten en aan te vallen.

saldırıya ve ileri atılmaya hazır oldukları anlamına gelir.

Hij bereidt zich voor zijn spieren te gebruiken en aan te vallen.

Bunun anlamı, kaslarını kullanarak öne atılmaya hazır olduğudur.

In plaats ervan koos het Westen ervoor om in slaap te vallen.

Bunun yerine Batı uyumayı seçti.

Ik hield me stevig aan het touw vast om niet te vallen.

Düşmemek için ipe sıkıca sarıldım.

Galileo liet twee ijzeren ballen van de top van de toren vallen.

Galileo kulenin tepesinden iki demir top düşürdü.

Zeg tegen uw zoon dat hij mijn dochter niet meer lastig moet vallen!

Oğluna artık kızımı taciz etmemesini söyle.

Het goede leven dat we willen, zal niet als manna uit de hemel vallen.

Hak ettiğimiz iyi hayat gökten yağmayacak.

- Je kan geen omelet maken zonder eieren te breken.
- Waar gehakt wordt, vallen spaanders.

Omlet yapmak için bir yumurta kırmak zorundasın.

Hij gaat vroeg naar bed, maar hij doet er lang over in slaap te vallen.

O erken yatıyor ama uyuması uzun zaman alıyor.

Dus vallen de Britten aan bij Cambrai, met de eerste grote tank aanval in de geschiedenis.

So the British attack at Cambrai, with the first major tank assault in history.

Zelfs als er op deze aarde geen zwaartekracht zou zijn, zou ik toch voor je vallen.

Yeryüzünde herhangi bir yer çekimi olmasa bile ben yine de sana düşerim.

Een steek kan haar doden. Maar gelukkig hebben de bijen het te koud om aan te vallen.

Sokulacak olursa ölebilir. Ama neyse ki arılar saldıramayacak kadar üşüyor.

Maar het plan om hem bij Bautzen op de flank van de vijand te laten vallen, liep mis.

Ancak, Bautzen'de düşmanın kanadına düşme planı ters gitti.

Dit bracht Rusland in conflict met Japan, dat ook het oog hadden laten vallen op Mantsjoerije en Korea.

Bu Rusya'yı Japonya ile çatışmaya soktu, Mançurya ve Kore üzerinde de tasarımları vardı.

Met hun kop achteruit en lichaam opgerold... ...hebben ze de kracht om vooruit te stoten en aan te vallen.

Sarmal hâline gelip kafalarını öyle geriye çekmeleri, saldırıya ve ileri atılmaya hazır oldukları anlamına gelir.

Ze zwierven diep Rusland en de Middellandse Zee in en durfden zelfs aan te vallen wat ze Miklagard noemden,

Rusya ve Akdeniz'in derinliklerinde dolaştılar, hatta Miklagard dedikleri

- Hou op met uw vader te storen.
- Stop met je vader lastig te vallen.
- Hou op met je vader te storen.

Babanı rahatsız etmeyi kes.

- Ik zal proberen je niet te storen bij het leren.
- Ik zal mijn best doen je niet lastig te vallen bij het studeren.

- Çalışmanı bölmemek için elimden gelenin en iyisini yapacağım.
- Çalışmanı rahatsız etmemek için elimden geleni yapacağım.

Hij bereidt zich voor zijn spieren te gebruiken en aan te vallen. En hoe snel je ook bent, je bent niet zo snel als een ratelslang.

Bunun anlamı, kaslarını kullanarak öne atılmaya hazır olduğudur. Ne kadar hızlı olduğunuzu düşünseniz de bir çıngıraklı yılan kadar değilsiniz.

- Hij zou juist in slaap gevallen zijn, toen hij iemand zijn naam hoorde roepen.
- Hij stond op het punt in slaap te vallen, toen hij hoorde dat iemand zijn naam zei.

Adının söylendiğini duyduğunda uyumak üzereydi.