Translation of "يمكنه" in Turkish

0.008 sec.

Examples of using "يمكنه" in a sentence and their turkish translations:

يمكنه تحريك المرض بسهولة للأميال القادمة حيث يمكنه الطيران

uçabildiği için kilometrelerce ilerideki bir yere kolayca hastalığı taşıyabiliyor

- هذا الطائر لا يمكنه الطيران.
- هذا الطائر لا يمكنه التحليق.

Bu kuş uçamaz.

‫لكن يمكنه صيدها باللمس.‬

Ama dokunarak yakalayabilir.

نعم يمكنه أن يأكل

evet yiyebiliyor

لا يمكنه الركض بسرعة.

O çok hızlı koşamaz.

يمكنه القراءة بشكل جيد.

O, oldukça iyi okuyabilir.

‫يمكنه كشف محيطه بأعينه الـ8.‬

...sekiz gözüyle manzarayı iyice içine çeker.

‫لا يمكنه الإمساك بها بنظره.‬

Onları görerek yakalayamaz.

الرادار يمكنه أن يرى الماء

Radar suyu görebilir.

أي شخص يمكنه فعل ذلك.

Herhangi biri onu yapabilir.

توم لا يمكنه لعب التنس.

Tom tenis oynayamaz.

كريس لا يمكنه العمل غداً.

Chris yarın çalışamaz.

لذا فالنظام الغذائي يمكنه منح الإستروجين،

Bu bakımdan diyet, östrojen almak için iyi bir yol

‫لكن أكبر أخ يمكنه التسلّق بنفسه.‬

Ama en büyük abi kendi başına tırmanabiliyor.

إذا لم يوافق ، لا يمكنه فتح

onay vermezse açamıyor zaten

يمكنه إدارة بشكل منفصل إذا أراد

İsterse ayrı da yönetebiliyordu

أريد شخصا يمكنه التحدث باللغة الفرنسية.

Fransızca konuşabilen birini istiyorum.

لا يمكنه التركيز على عمله الأكاديمي.

O, akademik işlerine konsantre olamaz.

قال توم أنه يمكنه إدراك الحفلة.

Tom partiye yetişebileceğini söyledi.

‫لا خوف منه.‬ ‫يمكنه أن يشم رائحتي.‬

Bir şey olmaz. Kokumu alabiliyor.

شيء واحد يمكنه أن يحل محل القصة

Bir hikâyeyi yenileyebileceğimiz tek şey

أي طالب يمكنه الرد على هذا السؤال.

Herhangi bir öğrenci o soruyu cevaplayabilir.

أخبر توم أنه يمكنه الذهاب عندما ينتهي.

Tom'a hazır olduğunda gidebileceğini söyle.

توم هو فقط من يمكنه فعل هذا.

Tom bunu yapabilen tek kişi.

فلقد صرَح مرة أنه لا يمكنه أن يصلي

Bir keresinde "Hıristiyanlık karşıtlarına" yani Katoliklere

الرجل الذي يمكنه الوقوف في غرفة مليئة بالغرباء

bir oda dolusu yabancının karşısında durabilen

يمكنه أن يبعد تفكيرنا عن هذه التفاصيل المزعجة.

basit şeyleri yaparak detaylardan kurtulabiliriz.

‫يمكنه الركض‬ ‫بسرعة تفوق الـ100 كيلومتر في الساعة.‬

Saatte 100 kilometreyi geçen sprintler atabiliyor.

‫لا يمكن للمرجان المستدير الهرب،‬ ‫لكن يمكنه المقاومة...‬

Düğme mercan kaçamaz... ...ama karşı koyabilir.

إن استطعت كتابة ملخص قانوني يمكنه تغيير مسار القضية،

eğer bir davayı değiştirebilecek dava özeti yazabilirsen,

يمكنه دفع الخبز المحمص من على الطاولة وسيرى بنفسه.

Ekmeği atıp kendi deneyebilir.

في حالة الانفصال في روما القديمة ، يمكنه استعادة الملكية

Eski Roma'da ayrılık durumunda ise malı geri alabiliyordu

- لا يمكن للنعام أن يطير.
- النعام لا يمكنه الطيران.

Devekuşları uçamaz.

نبحث عن من يمكنه تولي هذا النوع من المشاكل.

Bu tür sorunlarla ilgilenebilecek birini arıyoruz.

هذه المسألة سهلة لدرجة أن أيّ طالب يمكنه حلّها.

Bu herhangi bir öğrencinin çözebileceği böylesine kolay bir problem.

وكيف أنه فن يمكنه ان يقلب الأمور رأسا على عقب.

işleri nasıl tersine çevirdiğini size gösterebilirim.

يمكنه الآن الحصول على المضادات الحيوية الوريدية براحة في منزله،

Artık evinin konforunda IV antibiyotiğini alabilir:

أعلم أنّ لا شيء من هذه الأمور يمكنه تغيير العالم،

Biliyorum ki bu şeylerin hiçbiri tek başına dünyayı değiştirmez.

يمكنه الركض لمسافة 100 متر في أقل من 10 ثوان.

O, on saniyeden daha az bir süre içinde yüz metre koşabilir.

إذا عبر التعلم , الدماغ يمكنه أن يغيير الصلات بين الخلايا العصبية.

Öğrenme esnasında, beyin nöronlar arasındaki bağlantıları değiştirebilir.

ولا أحد يمكنه أن يفعل أكثر مما فعلتم للشخص الذي تحبونه.

ve hiç kimse sevdiği biri için daha fazlasını yapamaz.

الذي يمكنه أن يتحرك بسرعة تصل إلى ثلاثة أضعاف سرعة الصوت.

bir çizgi roman süper kahramanı ile kıyaslayalım.

‫هذا قرار مهم،‬ ‫يمكنه أن يساعدني ‬ ‫على تجنب انخفاض درجة الحرارة.‬

Bu, hipotermiden kaçınmamı sağlayacak önemli bir karar.

ولعل الأهم من ذلك أنه يمكنه دعوة منافسه "بيبرس"، أحد أفضل

Belkide yapabileceği en önemli hareket rakibi olan Baybars'ı,zamanının en iyi komutanlarından birisini

‫ليس ذلك فحسب.‬ ‫يمكنه قطع مسافة 400 مترًا للعثور على شريك.‬

İyi de eder. Bir eş bulmak için 400 metre yol alması gerekebilir.

‫في منتصف الشتاء، يمكنه النجاة لأسابيع‬ ‫في هذه الحالة المشابهة للموت.‬

Kışın ortaları geldiğinde, ölüme yakın bu hâlde haftalarca hayatta kalabilir.

وماذا يفعل هذا هو أن أي شخص يمكنه مراقبة تقدم الجرح،

Ve bu, herkesin yaranın ilerlemesini izleyebilmesi ve

و لكن ارتداء أقنعة الوجه بشكل صحيح يمكنه لعب دور أيضاً:

Fakat yüz maskelerinin doğru takılması da bunda bir rol oynayabilir.

‫الذي يمكنه الارتفاع والانحسار‬ ‫بمقدار 16 مترًا.‬ ‫بانحسار المد، يُخلّف بركًا صخرية.‬

En yüksek ve en alçak seviyelerinin arasındaki fark 16 metreyi bulabilir. Gelgitler çekilirken arkalarında kayalık havuzları bırakır.

حتى لو كان لديه رقم هوية ، لا يمكنه الغوص في منتصف الدرس ،

ID numarası olsa dahi böyle lönk diye dersin ortasına dalamıyor

التي تقول باقتراب بايزيد، بحجة أن هذا يمكنه أن يضر بمعنويات الصليبيين.

Bunun Haçlıların moraline büyük zarar verebileceğini söyledi.

‫عند قاعدة كل تلك الأذرع،‬ ‫هناك مثقاب يمكنه الحفر في صدفة قوية.‬

Her kolunun dibinde, sert kabukları aşabilecek bir delici var.

ترحيباً دولياً وعربياً في ظل غياب اي جسمٍ يمكنه تنفيذ ما يعد

uluslararası ve Arapların yokluğunda karşılandı. Kendi içinde

سألت توم ماري في ما إذا كان يمكنه استعارة كتاب دراستها الانجليزي.

Tom Mary'ye onun İngilizce ders kitabını ödünç alıp alamayacağını sordu.

‫يمكنه حقاً أن ينقذك.‬ ‫ليس فقط لحفر مأوى، ‬ ‫ولكن أيضاً في الانهيارات الجليدية.‬

Bu gerçekten sizi kurtarabilir. Sadece sığınak kazmak için değil, çığlar için de gerekli.

‫بل أن وصوله إلى جلدك يمكنه ‬ ‫أن يتسبب لك فوراً في حروق وبثور.‬

Derinize değmesi bile ani yanıklara ve su toplamalarına yol açar.

علاوة على ذلك ، يمكنه تقديم هذه الإجابات علنًا دون أي إحراج أو ضجر.

üstelik hiç utanmadan ve sıkılmadan bu cevapları alenen verebiliyordu

وقال إن المواطن المكسيكي لن يتم قبوله بالتأكيد في أمريكا ولا يمكنه الدخول

Meksika vatandaşının kesinlikle Amerika'ya alınmayacağını ve giremeyeceğini söyledi

وحصل كذلك على مملكة خاضعة مع جيش ذي خبرة يمكنه أن يمثّل مكونًا حيويًا

ve deneyimli bir ordusu olan vasal

كيف يمكن لإله قادر على كل شيء أن يخلق صخرة لن يمكنه أن يحملها؟

Yüce Allah sonradan kaldıramayacağı bir taş yaratabildi mi?

‫بمجرد أن يخترق جلدك،‬ ‫يمكنه أن يتسبب في حدوث بثور،‬ ‫ويمكنه أن يجعل يديك تنزفان،‬

Bu şey derime nüfuz ederse su toplamasına neden olabilir. Ellerinizi kanatabilir

- أي طفل يمكنه فعل ذلك.
- بإمكان أي ولد القيام بذلك.
- يستطيع كل طفل فعل ذلك.

Herhangi bir çocuk bunu yapabilir.

‫من أهم الأشياء في الصحراء‬ ‫أن تكون متيقظاً لوجود أي شيء ‬ ‫يمكنه مساعدتك على الحفاظ على ترطيبك.‬

Çöldeki en önemli şeylerden biri, su bulabileceğiniz şeylere karşı gözünüzü açık tutmaktır.

‫يقول أخصائي الفولكلور "جوناثان يونغ"‬ ‫إن الشيء الوحيد الذي كان يمكنه أن يؤذيها‬ ‫هو سلاح وضع عليه لعاب بشري.‬

Halkbilimci Jonathan Young ona zarar verebilecek tek şeyin, insan tükürüğünde bulunan bir silah olduğunu söylüyor.

يمكن للمرء تحمّل الجوع، لكن لا يمكنه تحمّل العطش، لأنّك تبدأ بالشعور بالألم في أمعائك. إنّه شعور لا يُحتمل.

İnsan açlıkla baş edebiliyor ama susuzluğa dayanmak mümkün değil, bağırsakların ağrımaya başlıyor, dayanamıyorsun.

‫بل أن وصوله إلى جلدك يمكنه ‬ ‫أن يتسبب لك فوراً في حروق وبثور.‬ ‫ولكن إن كانت هي عصي النار‬ ‫يمكنها أن ترطبك جيداً،‬

Derinize değmesi bile ani yanıklara ve su toplamalarına yol açar. Ama bunlar geyik boynuzuysa sıvı ihtiyacınızı karşılayacaktır

نريد أن نوصل أدوات اللغة إلى المرحلة التالية. نريد أن نرى إبداعات في مجال تعليم اللغات. ولا يمكن لهذا أن يحصل بدون مصادر لغوية متاحة للجميع والتي لا يمكن بناؤها بدون مجتمع والمجتمع لا يمكنه المساهمة بدون منصات فعّالة.

Biz dil araçlarını bir sonraki seviyeye getirmek istiyoruz.Biz dil öğrenme manzarasında yenilik görmek istiyoruz.Ve bu, bir topluluk olmadan inşa edilemeyen verimli platformlar olmadan katkıda bulunamayan açık dil kaynakları olmadan olamaz.