Translation of "واحد" in Turkish

0.013 sec.

Examples of using "واحد" in a sentence and their turkish translations:

اختيار واحد:

Bir, seçim:

ورأي واحد،

bir fikir,

رقم واحد:

İlk tavsiyem şöyle:

خفاش واحد؟

bir tek yarasa mı?

الكل واحد

Tek bir bütün

الله واحد.

Allah tektir.

يتواجدون هناك لسبب واحد، سبب واحد فقط:

sadece tek bir sebebi var:

- ألديك واحد؟
- هل لديك واحدة؟
- هل لديك واحد؟

Bir tanesine sahip misin?

كم واحد يعرفها؟

Acaba kaçınız biliyor onu?

التوصية رقم واحد:

Birinci önerim:

أنا رجل واحد،

Ben sadece bir adamım,

ولكن هناك واحد

fakat bir tanesi var ki

لدي قط واحد.

Bir kedim var.

إفحص كُل واحد.

- Herkesi kontrol et.
- Herkesi kontrol edin.

توم واحد منهم

Tom onlardan biriydi.

- "أعندك قلم؟" "نعم، عندي واحد."
- ألديك قلم ؟ أجل لدي واحد.
- أتملك قلم ؟ أجل، واحد فقط

"Dolma kalemin var mı?" "Evet, bir tane var."

رجل واحد كل ساعتين.

Her iki saatte bir erkek.

‫انظر، ثمة واحد هنا.‬

Bakın, burada bir tane var.

ثم يظهر واحد آخر

sonra bir tane ve bir tane daha.

واحد، ثلاثة، خمسة، سبعة

bir, üç, beş, yedi -

بدلاً من واحد لواحد

birebir görüşmeden ziyade

احسب هذا على واحد

birde üzerine bunu hesapla

كبسولات صغيرة لشخص واحد .

NASA'nın ilk astronot grubu Mercury Seven'ın bir üyesiydi .

أي واحد منا قتل

Öldürülen herhangi birimiz

واحد منّا سيضطر للرحيل.

Bizden biri gitmek zorunda kalacak.

ركّزت على شيء واحد.

O bir şey üzerinde yoğunlaştı.

كان لديهما ولد واحد.

Onların sadece bir çocuğu vardı.

أصبت عصفورين بحجر واحد.

Bir taşla iki kuş öldürdüm.

انا واحد من طلابك

Ben öğrencilerinizden biriyim.

أقبل ولكن بشرط واحد.

Kabul ediyorum, ama sadece tek bir şartla.

يسكنون في بيت واحد.

Onlar bir evde yaşar.

حبل، واحد طويل، وآخر قصير،

belli uzunlukta ipler asılı, uzun ve kısa olan şeklinde,

الدافع رقم واحد للاحترار العالمي.

küresel ısınmanın bir numaralı sebebini, ele alalım.

هل يمكنني رؤية واحد منهم؟

Bir onları da görebilir miyim?

واحد منها أكره الاعتراف به.

ki itiraf etmekten gerçekten nefret ettiğim bir tanesi var.

إذا اخترت الآس فأضف واحد،

eğer as seçtiyseniz, bir ekleyin

انظروا إلى الرسم البياني واحد

Birinci grafiğe bakın.

بهدف الإجابة على سؤال واحد:

Amaç yalnızca bir soruya yanıt bulmak:

لأول مرة في عام واحد

1 yıl sonra ilk defa

وربما أنت واحد من هؤلاء

Ve belki de bunlardan biri de sizsiniz

واحد منهم لا يخرج ويتمرد

içlerinden bir tanesi de çıkıp isyan etmiyor yahu

كيف يُمكن تقليصها لشيء واحد؟

bunları nasıl tek bir şeye indirgeyebilirsiniz?

هناك أمر استغلال واحد فقط.

Sadece bir sömürü düzeni var.

نجا من الحادثة شخص واحد.

Sadece bir kişi kazadan sağ kurtuldu.

عد من واحد إلى عشرة.

- Birden ona kadar sayın.
- Birden ona kadar say.

واحد زائد اثنان يساوي ثلاثة.

Bir artı iki üçe eşittir.

رأسان أفضل من رأس واحد.

Bir elin nesi var, iki elin sesi var.

هناك فنجان واحد على الطاولة.

Masada bir fincan var.

عند إشارتك. واحد، إثنان، إنطلق!

- Çizgilerinize, hazırlanın, başlayın!
- Yerlerinize... Hazır... Başla!

مكعب سكر واحد من فضلك.

Bir küp şeker, lütfen.

الرقم الذري للهيدروجين هو واحد.

Hidrojenin atom numarası 1 'dir.

توم واحد من أفضل محققينا.

Tom en iyi dedektiflerimizden biridir.

هل يمكنك طلب واحد لي؟

Benim için bir tane ısmarlar mısın?

يمكنك اختيار أي واحد منهم.

- Onlardan herhangi birini seçebilirsin.
- Onlardan herhangi birini seçebilirsiniz.

و فكّر في أمر واحد

ve tek bir şey düşünün,

- أنتً عليكَ فقط أن تعدُني بشيء واحد.
- أنتِ عليكِ فقط أن تعِديني بشيء واحد.

Sen bana yalnızca bir şey için söz vermek zorundasın.

خيار واحد، 8 مشاعر، 90 ثانية

Bir seçim, 8 duygu, 90 saniye ile.

" حلم واحد أقوى من ألف واقع "

[Tek bir hayal bin gerçekten daha güçlüdür.]

يوجد فصل واحد تخرج على يدي.

Benim mezun ettiğim bir tane sınıf var.

رقم واحد: نبدأ ببعض التفكير الثمين،

İlk olarak; bazı değerli düşüncelerle başlıyoruz

إنّهم يحتاجون فقط إلى مثال واحد.

Bir örneğe ihtiyaçları vardır.

كل صورنا الشخصية في مكانٍ واحد،

tüm selfilerimiz hepsi bir yerde;

المبدأ الثاني، واحد من أكثر التحولات

En dönüşümsel olan prensiplerden bir diğeri ise,

محدوده في بيانات من نوع واحد

tek veri seti ile sınırlanmış--

ما هو جذر تربيع سالب واحد؟

Peki ya negatif bir sayının karekökü?

‫يبدو أنه واحد من المناجم القديمة.‬

Eski bir maden kuyusuna benziyor.

وحضور لقاءاتي اليومية كأي واحد منكم...

aynı sizler gibi gündelik hayattaki toplantılara katılır,

ولكن "فعل واحد" كان بالكاد متاح.

fakat "birini yap" kısmı neredeyse hiç olmamıştı.

وكل واحد من أولئك الزعماء سيوافق

O liderlerin her biri hemfikirdir ki

كان لدينا هدف واحد فقط وهو،

Tek bir amacımız vardı:

‫ويوجد مكان واحد يحدث ذلك فيه.‬

Bunun gerçekleştiği bir yer hâlihazırda var.

لديهم أرائك من نوع واحد متساو،

Kanepeleri aynı türden,

وذلك بأن يشرع كل واحد منا

ve bu her birimizle başlıyor -

كان هناك طفل صغير واحد فقط

geriye ise sadece bir tane küçük bir erkek çocuk kalmıştı

فقط استخدم واحد منهم. انت تستخدم.

ula yeter ki kullansın birini yahu. Kullansın.

باستخدام الكهرباء اللاسلكية وتوزيعها على واحد

kablosuz elektriği kullanıp ve üstüne birde dağıtıyorlardı

شيء واحد مثير للاهتمام هو ذلك

bir ilginçlik de şu

نجم واحد يمر خارج سحابة الشمس

bu oort bulutunun dışından geçen bir tane yıldız

لذلك نضرب المال في موسم واحد

Yani bir sezonda parayı vururuz ya

عندما كان واحد وعشرين وعشرون مصاب

O yirmi bir yirmi daha bulaştırdığı zaman

مهاجمة وقتل الآلاف في وقت واحد

binlercesi aynı anda saldırıyor ve öldürüyor

لا يوجد جزء واحد من جسدي -

Vücudumun bir parçası yok -

كما تعلمون، الذي يفكر بمنحى واحد،

soru ne olursa olsun, sabit fikirli,

أنا موافق, ولكن على شرط واحد.

Kabul ediyorum ama yalnızca tek şartla.

أعطى كل واحد منهم قلم رصاص.

O, onların her birine bir kurşun kalem verdi.

اثنان ضد واحد ليس صراعا عادلا.

Bire karşı iki adil bir dövüş değil.

- لديّ أخ واحد.
- لي أخ وحيد.

Bir erkek kardeşim var.

- يؤمن المسلمون أنّ عيسى واحد من رسل الله.
- يؤمن المسلمون أنّ يسوع واحد من رسل الله.

Müslümanlar İsa'nın Allah'ın elçilerinden biri olduğuna inanır.

يأتي واحد منها أو القليل كل مرة

Her seferde bir veya birkaç.

هناك شيء واحد يمكنك أخذه من محادثتي،

Bilirsiniz, konuşmamdan alacağınız, bir şey varsa,

إذا، تربيت في عائلة من والد واحد.

Dolayısıyla tek ebeveynli bir ailede büyüdüm.

واحد عادي، وآخر يحمل لافتة كبيرة تقول،

Biri normal taksi, diğerinin üstünde ''Bu taksinin sürücüsü

‫وهذا معناه أن نبقى في مكان واحد.‬

Bu, tek yerde kalarak yapılır.

ولم يسعْني التفكير إلا في أمر واحد:

Şunu düşünmeden edemedim:

لأن الجسور لا تُبنى في يوم واحد.

Bir günde köprü inşa edemezsiniz.

شيء واحد يمكنه أن يحل محل القصة

Bir hikâyeyi yenileyebileceğimiz tek şey

والعلاقة فيما بينهما أصبحت في اتجاه واحد.

ve ikisi arasındaki ilişki daha çok tek yönlü hale geldi.