Translation of "غرفة" in Turkish

0.005 sec.

Examples of using "غرفة" in a sentence and their turkish translations:

هناك غرفة للملكة ، غرفة للنسل

kraliçe için bir oda var, yavrular için bir oda

غرفة للإيجار.

Kiralık oda.

وفي غرفة المحكمة.

ne yaşadığımı anlatacağım.

غرفة أخرى للطعام

gıdalar için başka oda

غرفة معيشتنا مشمسة.

Bizim oturma odası güneşli.

كانت غرفة كبيرة.

O çok büyük bir odaydı.

أعندك غرفة تخصك؟

Senin kendi odan var mı?

أين غرفة الطعام؟

Yemek odası nerede?

- بإمكاني البقاء في غرفة الضيوف.
- يمكنني البقاء في غرفة الضيوف.

Misafir odasında kalabilirim.

- لا تتكلم في غرفة المطالعة.
- لا تتكلم في غرفة القراءة.

Okuma odasında konuşma.

- سمح للزائر بالدخول إلى غرفة الجلوس.
- سمح للزائرة بالدخول إلى غرفة الجلوس.
- سمحت للزائر بالدخول إلى غرفة الجلوس.
- سمحت للزائرة بالدخول إلى غرفة الجلوس.

O, ziyaretçinin oturma odasına girmesine izin verdi.

أنت وحدك في غرفة،

Bir odada yalnızsınız,

بناء غرفة الدفن عليها

üzerine mezar odası yaptır

خذها إلى غرفة العمليات

Onu operasyon odasına götür.

كم غرفة في بيتك؟

Evinizde kaç oda var?

انتظر في غرفة الانتظار.

Bekleme salonunda bekleyin.

- وقف سامي خارج غرفة المستشفى.
- كان سامي واقفا خارج غرفة المستشفى.

Sami hastane odasının dışında dayanıyordu.

أنا طبيبة في غرفة الطوارئ،

Ben bir acil servis doktoruyum

التي أمضيتها في غرفة المستشفى.

ne yaptığımı sordu.

شمسان في غرفة الدفن هذه

bu mezar odasına yılda iki dafa güneş girsin

سمعتُ صوتا في غرفة النوم.

Yatak odasında bir gürültü duydum.

لدي تلفاز في غرفة نومي.

Yatak odamda bir televizyonum var.

استأجر فاضل غرفة في الفندق.

Fadıl bir otel odası kiraladı.

فتح سامي باب غرفة النّوم.

Sami yatak odasının kapısını açtı.

لأنها غرفة معيشة صغيرة مليئة بالدخان

televizyon ekranını bazen zorlukla görürdük.

قبل وبعد الدخول إلى غرفة المريض

ellerini sterilize ettiklerini görmek için bir kamera yerleştiriliyor.

قبل وبعد الخول إلى غرفة المريض

ve girdikten sonra ellerini yıkıyor.

ذات ليلة على أرضية غرفة الرقص،

ve balo salonundaki dans pistinde bir gece

لذلك يصعب أن نفهم "غرفة السيناتورات"

O yüzden anlatmak kolay değil... SENATO

حوّل توم غرفة نومه إلى مكتب.

Tom yatak odasını bir ofise dönüştürdü.

هل تستطيع أن تريني غرفة أخرى؟

Bana başka bir oda gösterir misin?

وكنا نفعل ذلك فى غرفة الملابس.

kabinlerde yapardık.

كنت أنظر إلي أرضية غرفة الملابس،

Kabinlerin zeminine bakıyordum ve

كانت ليلى نائمة في غرفة نومها.

Leyla yatak odasında uyuyordu.

كان سامي نائما في غرفة النّوم.

Sami yatak odasında uyuyordu.

وسادة سامي في غرفة نوم ليلى.

Sami'nin yastığı Leyla'nın yatak odasındadır.

سمح للزائر بالدخول إلى غرفة الجلوس.

O, ziyaretçinin oturma odasına girmesine izin verdi.

بدا الأمر كما لو كانت غرفة الطعام مستمرة أثناء الجلوس في غرفة الطعام على الحائط.

Sanki yemek salonunda otururken yemek salonunun devamı varmış gibi görünüyordu duvarda

توجد غرفة المعيشة في الطابق الأرضي من منزلي الجديد بينما غرفة النوم في الطابق الأول.

Yeni evimde oturma odası zemin katta ve yatak odası birinci katta.

لأنّه عندما خرجتُ من غرفة الأم تلك،

Çünkü o annenin odasından çıktığımda

سوف ترتديها حول عنقها في غرفة الولادة.

bu kolyeyi doğum sırasında da taksın diye.

ألا تضع حفرة كرات في غرفة الاستراحة،

mola odasına top çukuru koyma

أو ربما مفتاح الضوء في غرفة جلوسكم

Veya belki de girişteki ışık anahtarı

صعدت إلى غرفة نومها في الطابق العلوي.

O üst kata yatak odasına gitti.

كان سامي مستلقيا ميّتا في غرفة نومه.

Sami, yatak odasında ölü yatıyordu.

ترك سامي المكواة تشتغل في غرفة نومه.

Sami ütüyü yatak odasında bıraktı.

بقي سامي بجانب ابنته في غرفة المستشفى.

Sami o hastane odasında kızının yanında kaldı.

قضيت الليلة وأنا يجتاحني الخوف في غرفة الطوارئ،

Geceyi korkudan mahvolmuş halde acilde geçirdim,

الرجل الذي يمكنه الوقوف في غرفة مليئة بالغرباء

bir oda dolusu yabancının karşısında durabilen

لم ينتج من معرض الفنون في غرفة نومي

yatak odasındaki sanat galerisi değil,

مع الحفاظ على ميزة أطول غرفة للصلاة قائمة

en uzun süre ayakta kalan ibadethane özelliğini korumakla beraber

ربما هي حقا لا تملك غرفة خاصة بها.

Belki de gerçekten kendine ait bir odası yoktur.

بل و انتقلت ليلى لتنام في غرفة نوم أخرى.

Leyla ayrı bir odaya bile taşındı.

كان لفاضل و ليلى و أطفالهم غرفة نوم واحدة.

Fadıl, Leyla ve çocuklarının bir yatak odası vardı.

لهذا السبب كنت على وشك ترك زوجتي في غرفة الولادة،

Aslında bu yüzden karımı doğum odasında neredeyse bıraktım,

كان لدي ملصق ضخم معلق لتمساح على جدار غرفة نومي.

Yatak odası duvarımda asılı dev bir timsah posteri var.

رفضت محكمة عسكرية إصدار حكم ، فرفعت قضيته إلى غرفة النبلاء.

Askeri mahkeme hapis cezasını reddetti, bu yüzden davası Akranlar Odası'na gitti.

كان لدي عمل في غرفة المسكن واضطررت لإغلاقه في فترة الكساد،

ve yurt odamdan yaptığım işi çöküşte kapatmak zorunda kalmıştım

مثل جميع بعثات أبولو ، تمت إدارة أبولو 8 بعناية من غرفة التحكم في عمليات المهمة

Tüm Apollo görevleri gibi Apollo 8, Houston, Teksas'taki Görev Operasyonları Kontrol