Translation of "تعيش" in Turkish

0.006 sec.

Examples of using "تعيش" in a sentence and their turkish translations:

- إنها تعيش حياة مريحة.
- إنها تعيش في راحة.

O konfor içinde yaşar.

تعيش جدتي وحدها.

Büyükannem tek başına yaşıyor.

حاليا تعيش مع أمها.

Şimdi annesi ile yaşıyor.

وليس كما تعيش الأقليّة.

Azınlık gibi değil.

اين تعيش في تركيا؟

- Türkiye'de nerede yaşıyorsun?
- Türkiye'nin neresinde yaşıyorsun?

إنها تعيش في نيويورك.

O, New York'ta yaşar.

هل تعيش مع والدَيك؟

Ailenle birlikte mi yaşıyorsun?

تعيش ليلى في اليمن.

Leyla Yemen'de yaşıyor.

حينها سوف تعيش تزايد الثقة

kendine güvenini ve duygusal gücünü artırmayı

كانت أسرتي تعيش في كوخ.

Ailem bir kulübede yaşıyordu.

اعتقدوا أنك تعيش على النار

ateşin üzerinde yaşadığına inanırlardı

أينما كنت تعيش, هناك العاصمة.

Nerede yaşarsan yaşa sermaye vardır.

كانت ليلى تعيش شمال القاهرة.

Leyla, Kahire'nin kuzeyinde yaşıyordu.

كانت ليلى تعيش في القاهرة.

Leyla, Kahire'de yaşıyordu.

أن تعيش هو أن تشعر

Yaşamak hissetmektir.

كانت ليلى تعيش حياتها فقط.

Leyla sadece hayatını yaşıyordu.

تعيش حياة بعد زوجها بعد الزواج

evlendikten sonra ise kocasına bağlı bir hayat sürüyor

ما يهم هو أن المجموعة تعيش

önemli olan grubun yaşamasıdır

إنك تعيش مرة واحدة لا غير.

- Yalnızca bir kez yaşarsın.
- Sadece bir kez yaşarsın.

إنها تعيش في بيت ذا طابقين.

O iki katlı bir evde yaşıyor.

كانت ليلى تعيش حياة مواعدة سرّيّة.

Leyla'nın gizli bir flört hayatı vardı.

كانت ليلى تعيش حياة قاسية جدّا.

Leyla çok zor bir yaşam sürüyordu.

لا تزال ليلى تعيش في القاهرة.

Leyla hala Kahire'de yaşıyor.

لأنه حين كانت تعيش مع أمها وأبيها،

Çünkü anne ve babası ile yaşarken

الخفافيش تعيش الليل كما في القصص المصورة.

ayn çizgi romanlarda olduğu gibi yarasalar gece yaşarlar

حيوانات الباندا الضخمة تعيش في الصين فقط.

Dev pandalar sadece Çin'de yaşarlar.

الناس لا يمكن أن تعيش إلى الأبد.

- İnsanlar sonsuza kadar yaşayamazlar.
- İnsanlar sürekli yaşayamazlar.

كانت ليلى تريد أن تعيش حياة نجاح.

Leyla başarılı bir hayat yaşamak istiyordu.

يجب أن يحاول المرء العيش كما تعيش الأغلبية.

çoğunluk gibi yaşamayı denemen gerekir.

واحترام الأرواح التي تعيش في الأشجار والصخور والمياه،

ağaçların, taşların ve suyun ruhuna duydukları saygı,

تتصرف مثل مراهقة. إنها تعيش حياة مجنونة ورائعة

bir genç gibi davranıyor. Çılgınca, fantastik bir hayat sürüyor

- أتسكن هنا؟
- هل تعيش هنا؟
- هل تسكن هنا؟

Burada mı yaşıyorsun?

تعيش حرا إن لم يكن عندك سمعة تخسرها.

- Kaybedecek bir şöhretin yoksa,özgür bir şekilde yaşarsın.
- Kaybedecek bir itibarın yoksa; özgürce yaşarsın.

مادمت تعيش في بيتي، عليك أن تتبع قواعدي.

Evimde yaşadığınız sürece kurallarıma uyacaksınız.

كانت ليلى تعيش في حيّ للطّبقة الرّاقية المتوسّطة

Leyla üst orta sınıf bir semtte yaşıyordu.

- تلك المرأة العجوز تعيش لوحدها.
- تلك المرأة العجوز تسكن بمفردها.
- تلك المرأة العجوز تعيش بمفردها.
- تلك المرأة العجوز تسكن لوحدها.

O yaşlı kadın yalnız başına yaşıyor.

وأنا أعتقد أن هذه الأنظمة تعيش وتعمل بيننا الآن،

Bence bu sistemler aramızda yaşıyor ve çalışıyor.

سألني توم إن كنت أعرف أين كانت تعيش ماري.

Tom bana Mary'nin nerede yaşadığını bilip bilmediğimi sordu.

- تعيش أختي قرب يوكوهاما.
- أختي تسكن بالقرب من يوكوهاما.

Kız kardeşim Yokohama yakınında yaşar.

هل أنت من كوكب لا تعيش فيه إلا النساء؟

Sadece kadınların yaşadığı bir gezegenden misin?

اللغات ليست مطبوعة في الصخر، بل إنها تعيش فينا.

Diller taşa kazınmamıştır. Diller hepimizin sayesinde yaşar.

‫تريد أن تعيش كمجموعة‬ ‫بين الأغصان بعيداً عن الحيوانات المفترسة.‬

Bir topluluk hâlinde ağaçlarda ve avcılardan uzakta yaşarlar.

‫مصاصات الدماء ليست التهديد الوحيد.‬ ‫تعيش أسود البحر هنا أيضًا.‬

Tek tehdit vampirler de değildir. Burada denizaslanları da yaşar.

فقد كان هناك عائلة مكونة من ثلاثة أفراد تعيش في الشارع،

Sokağın aşağısında yaşayan üç kişilik bir aile vardı.

‫ولكن واقع الأمر أن عناكب الرتيلاء‬ ‫تعيش في جحور تحت الأرض.‬

ama aslında tarantulalar yerin altında yaşarlar.

‫إلا أن التي تعيش في المناطق الحضرية‬ ‫تنشط ليلًا لتجنّب البشر.‬

...şehir bölgelerinde yaşayanlar insanlardan kaçınmak için gececi olur.

ليست لدى سامي أدنى فكرة عن المكان الذي تعيش فيه ليلي.

Sami'nin, Leyla'nın yaşadığı yer hakkında hiç fikri yok.

تعيش في بلدٍ يكثر فيه الزلازل. وفي ذات الوقت انت صاحب حظٍ

Depremlerin sık olduğu bir ülkede yaşıyor. Aynı zamanda şansınız da yok

كانت ليلى تعيش في حيّ أين يودّ أيّ شخص أن ينشئ أسرة.

Leyla herkesin aile yetiştirmek istediği bir mahallede yaşıyordu.

‫لكن ضفادع التونغارا لا تعيش سوى لعام.‬ ‫قد تكون هذه آخر فرصه للتزاوج.‬

Fakat tungaralar sadece bir yıl yaşar. Bu, üremek için son şansı olabilir.

‫يحسب العلماء أن الثدييات‬ ‫تصير أنشط بنسبة 30 بالمئة ليلًا‬ ‫حين تعيش وسط الناس.‬

Bilim insanlarının hesaplarına göre memeliler, insanların etrafındayken geceleri yüzde 30 daha aktif oluyorlar.

‫ولكن العناكب التي تعيش في هذه الخيوط،‬ ‫يجب أن تتغذى. من يدري ماذا سنجد هنا.‬

Bu ağların arasında yaşayan örümceklerin de beslenmesi gerekir. Kim bilir burada ne bulacağız?

مع هذه الدورة ، سوف نموت من الفيروس أو من المال. علاوة على ذلك ، لا تعيش هذه المشكلة تركيا واحدة.

Bu gidişle ya virüsten öleceğiz ya da parasızlıktan. Üstelik bu sorunu bir tek Türkiye yaşamıyor.