Translation of "الصغيرة" in Turkish

0.022 sec.

Examples of using "الصغيرة" in a sentence and their turkish translations:

الأكاذيب الصغيرة

küçük yalanlar

وبلمسة يدها الصغيرة،

ve bu küçük el dokunuşuyla

هذه المخلوقات الصغيرة.

bu küçücük yaratıklar.

ودخلت أختي الصغيرة أليسون

küçük kız kız kardeşim Allison geldi.

لذا، سأبدأ بالفروق الصغيرة -

Önce küçük farklarla başlayacağım,

والأجساد الصغيرة لا تتحملها.

ve minik bedenleri bitap düşüyor.

‫أترى قطع الجوز الصغيرة؟‬

Küçük fıstık parçalarını görüyor musunuz?

‫أترى البراعم الصغيرة عليه؟‬

Tomurcukları gördünüz mü?

‫تجتمع الأسر الصغيرة معًا.‬

Küçük aileler birbirlerine yaklaşır.

ابتسمت وقبلت هديتي الصغيرة.

Gülümsedi ve küçük hediyemi kabul etti.

‫انظر، ترى هذه الشعيرات الصغيرة.‬

Bakın, şu küçük tüyleri görüyorsunuz.

‫تذكر أن العقارب الصغيرة خطرة.‬

Unutmayın, akrepler küçükse tehlikelidir.

‫الظروف تعادي كل السلاحف الصغيرة.‬

Olasılıklar her bir ufak yavrunun aleyhine.

‫تؤمّن الجراء الصغيرة نفسها بعددها.‬

Genç yavrular birlik olarak yol almaya çalışıyor.

الخفافيش الصغيرة من النوع الأول

birinci tür küçük gövdeli yarasalar

تتغذى الحيتان على الأسماك الصغيرة.

Balinalar küçük balıklar ile beslenirler.

‫الضفادع الصغيرة تصدر صوتاً عند مضغها.‬

Tüm bebek kurbağalar çıtırdıyor.

‫أترون كل هذه الحواف‬ ‫الصغيرة للبراعم؟‬

Tomurcukların uçlarını görüyor musunuz?

يستخدمون الجسور العوامة في القرى الصغيرة،

ponton köprüler küçük şehirlerde kullanılıyor,

‫تستأمن المخلوقات الصغيرة هذا الوقت للخروج.‬

Pek çok ufak yaratık en güvenli buldukları bu zamanda ortaya çıkar.

لكن الأشياء الصغيرة هي التي تهم.

Ancak önemli olan bu küçük şeyler.

على السيارات الصغيرة جداً والحكومة العملاقة.

büyük araçları ve küçük hükümetleri tercih ederim.

وأوضح ما كانت الصفقات الصغيرة تتحول

küçük esnafların da neler çevirdiğini anlattı

إنها تغطي آلاف الكيلومترات بأقدامها الصغيرة

binlerce kilometreyi o küçücük ayaklarıyla kat ediyorlar

‫ثم ركّزت على تلك المساحة الصغيرة.‬

Ve o küçük alana odaklandım.

الشوكة الصغيرة للسلطة والكبيرة للوجبة الرئيسية.

Küçük çatal salata için ve büyük olan ana yemek içindir.

‫أترون زهرة الجولق الصغيرة؟‬ ‫هذا الجزء الأصفر؟‬

Karaçalının üzerindeki çiçeği gördünüz mü? Sarı olan kısmı?

‫تحب العقارب الشجيرات الصغيرة ‬ ‫والاختباء أسفل الصخور.‬

Akrepler her zaman küçük çalıların ve taşların altına saklanmayı severler.

‫يمكن لهذه العقارب الصغيرة أن تكون قاتلة.‬

Bu akrepler ölümcül olabiliyor.

‫هذا ما يعنيه مصطلح أصحاب الحيازات الصغيرة.‬

kadınlar besinin yüzde 60 ile 80'ini üretiyor.

‫هناك بعض العقد الصغيرة في حبل المظلات،‬

Paraşüt ipine ufak düğümler attım.

فربما أفضل السيارات الكبيرة المناسبة والحكومة الصغيرة

muhtemelen mini mini arabalar ve büyük hükümetler yerine

الآن هذه المرة لعب سائق الحافلة الصغيرة

artık bu sefer minibüs şöförünü oynuyor

نريد أيضًا العثور على بعض المعلومات الصغيرة

Aynı zamanda da bazı küçük bilgilere de ulaşın istiyoruz

عمل في عدد قليل من الوظائف الصغيرة

Birkaç küçük işte daha çalıştı

ثم يبنون الأعشاش ، ويضعونها على الصغيرة والصغيرة

daha sonra onları küçük küçük, küçük küçük üzerilerine koyarak yuvaları inşa ediyorlar

وقد كانت الوجوه الصغيرة الحزينة لهؤلاء الأطفال

Çocukların üzgün minik suratları

لكن كان هناك بعض الأشياء الصغيرة التي تحدث

Ancak bana her şeyin normal olmadığını gösteren

‫هل ترى هذه الحواف الصغيرة المسننة‬ ‫في الأوراق؟‬

Yaprakların kenarındaki şu küçük şeyleri görüyor musunuz?

‫تريدني أن أنزل بالحبل‬ ‫المعلق بهذه الزجاجة الصغيرة؟‬

Bu küçük matarayla inmemi mi istiyorsunuz?

وبالاستناد إلى هذه الملاحظة الصغيرة ولكنها بالغة الأهمية،

Bu küçük ama önemli gözleme dayanarak

أتساءل عما إذا كنا نتذكر هذه الفتاة الصغيرة

Bu küçük kızı hatırladık mı acaba

هل كانت هذه الفتاة الصغيرة مسافرة بالوقت أيضًا؟

Acaba bu küçük kız da zaman yolcusu muydu?

عندما رأى الأتراك فرقة الأفلاق الصغيرة، اندفعوا نحوها.

Küçük Eflak süvarilerini gören Türkler hızla ilerledi.

السيارات الصغيرة اقتصادية جدا بسبب استهلاكها القليل للوقود.

Küçük arabalar, düşük yakıt tüketimi nedeniyle çok ekonomiktir.

تحولت المزارع المحلية الصغيرة إلى مؤسسات تجارية كبيرة.

Küçük yerel çiftlikler endüstriyel boyutta işletmelere dönüştü.

إن اعتنيت بالأشياء الصغيرة، ستعتني الأشياء الكبيرة بأنفسها.

Eğer küçük şeyleri halledersen, büyük şeyler kendiliğinden hallolur.

أخذت جين جرعة زائدة من الهروين، وفقدت طفلتي الصغيرة.

Janie aşırı doz eroin almıştı ve bebeğimi kaybetmiştim.

‫ستجد السناجب حبوب الصنوبر الصغيرة هذه‬ ‫في شجرة التنوب.‬

Sincaplar bu küçük çam fıstıklarını köknar ağaçlarından toplar.

‫انظر، كل هذه الخيوط العنكبوتية ‬ ‫التي تغطي الفتحات الصغيرة.‬

Bakın, örümcek ağları bu küçük oyuntuları doldurmuş.

وتحتوي الأجهزة الحديثة ذات الحاوية الصغيرة على نيكوتين مالح،

Yeni çıkan pod cihazlar nikotin tuzu içeriyor.

هذه الفتاة الصغيرة لم تتعمد أن تكون لئيمة معي.

Bu küçük kız, bir şey ifade etmeye çalışmıyordu.

‫بدأت الفيلة الصغيرة تشعر بالعطش.‬ ‫حديثة الولادة مرهقة تمامًا.‬

Küçükler susamaya başladı. Yenidoğan bitap düşmüş durumda.

نحن نقدر مثل هذه الأكاذيب الصغيرة ، ولا نهتم كثيرا.

değer veriyoruz böyle küçük yalanlarınada çokta önemsemiyoruz takılmıyoruz yani

عرض الثّلاجة 24 بوصة فقط. إنّها تناسب الشقق الصغيرة.

Bu buzdolabı sadece 24 inç genişliğinde. Küçük daireler için mükemmel.

مما يعني أنني أتلاعب بالأجسام الصغيرة كالمناديل أو ورق اللعب.

yani mendiller ya da iskambil kağıtları gibi küçük nesneleri kullanıyorum.

وهكذا كل هذه الأسهم الصغيرة هناك كانت طريقتهم في المحاكاة -

Bütün bu küçük oklar, onların simülasyon yapma şekli,

‫حسناً، هذا واحد من تلك الفخاخ‬ ‫المصممة لصيد الحيوانات الصغيرة.‬

Pekâlâ, bu küçük hayvanları yakalamak için tasarlanmış bir tuzak.

‫حسناً، هذا واحد من تلك ‬ ‫الفخاخ المصممة لصيد الحيوانات الصغيرة.‬

Pekâlâ, bu tuzak küçük hayvanları yakalamak üzere tasarlanmış bir tuzak.

لا أستطيع الرسم، النحت أو حتى التعامل مع الأواني الصغيرة،

Boyama yapamam, çizemem, yontamam hatta dikemem.

وهي مجموعة من الجزر الصغيرة في الأعماق الباردة لبحر (بيرنغ)

Bu, ABD ve Rusya arasındaki soğuk Bering Denizi derinlerinde

ولكن كيف لهذه الحشرة الصغيرة أن تكون بكل تلك الدقة؟

Ama böyle küçük bir böcek nasıl bu kadar kusursuz olabilir?

بناءً على مدى قربها بشكل وثيق في البيئة الصغيرة للورم.

ve hareketlerini koordine edebilme kabiliyetleri olduğu hipotezini kurdum.

في الواقع إنها الخيارات الصغيرة التي تقوم على أساس لحظة بلحظة

Önemli olan, anlık yaptığımız küçük seçimlerdir.

ما بين عمر الستة أشهر إلى سنة، في تلك النافذة الصغيرة

6 aydan 12 aya kadar olan kısa sürede,

‫هذه الأفعى الصغيرة جداً‬ ‫هي الأكثر رعباً من بين جميع الأفاعي.‬

bu küçük ölüm tuzağından daha korkunç yılan az bulunur.

‫ومقارنة بالرجال ،‬ ‫تقل فرص حصول النساء أصحاب الحيازات الصغيرة على الموارد ،‬

Bu da ''küçük çiftlik sahibi'' anlamına geliyor.

ولكن إن كان الأمر عكس ذلك، فإنه قد يثمنُ التفاصيل الصغيرة،

Ama bilginiz varsa en küçük ayrıntıyı bile görürsünüz,

وأن طفلتي لن تستطيع أبداً فعل أي من تلك المهام الصغيرة.

ne kadar cesur ve umut doluydum

بنيت طريقًا قويًا جدًا لدرجة أن المركبات الصغيرة يمكنها عبوره بأمان.

öyle sağlam bir yol yaptım ki küçük araçlar bile güvenle geçebilir.

‫ونصنع أحجاراً من الثلج،‬ ‫ونصنع هذه القبة الصغيرة ‬ ‫على هيئة نصف دائرة.‬

Buzdan bloklar oluşturup böyle küçük bir yarı küre yapabiliriz.

‫عيناه، المكونة من آلاف العدسات الصغيرة،‬ ‫تجمع أكبر قدر ممكن من الضوء المتاح.‬

Binlerce ufak lensten oluşan gözleri ortamda bulunan en ufak ışığı bile süzer.

الموقع التقليدي لمحكمة الملك هرولف ، والتي أصبحت الآن قرية ليجري الصغيرة في الدنمارك.

şu anda Danimarka'daki küçük Lejre köyü olan Kral Hrolf'un mahkemesinin geleneksel alanına bakmaya başladı .

‫ولفّتها حول نفسها كعباءة فريدة‬ ‫ثم بدأت تحدّق بي من تلك الفتحة الصغيرة.‬

etrafına sararak olağanüstü bir pelerin oluşturdu ve aradaki küçük boşluktan bana baktı.

‫عن استخراجه من هذا الصبار البرميلي الكبير‬ ‫الذي تغطيه هذه الأشواك ‬ ‫وهذه الشعيرات الصغيرة أيضاً.‬

iğne ve minik tüylerle kaplı, yaşlı bir altınfıçı kaktüsüne göre çok daha kolay olacaktır.