Translation of "الصغير" in Turkish

0.012 sec.

Examples of using "الصغير" in a sentence and their turkish translations:

أليس هناك مثل هذا الانحناء الصغير الصغير؟

böyle küçük küçük, küçük küçük kırsak olmaz mı?

- هاجم الكلب الولد الصغير.
- تهجم الكلب على الصغير.

Köpek küçük çocuğa saldırdı.

قلبه الصغير مُجهد.

Minik kalbi bitap düşmüştü.

‫انظر، البيض الصغير.‬

Bakın, küçük yumurtalar.

‫سأخرج وعائي الصغير.‬

Küçük kutumu çıkartacağım.

مع طفلي الصغير

minik bir bebeğim

اصبعي الصغير متورم

Benim küçük parmağım şişti.

والتقينا بهذا الرجل الصغير.

ve bu küçük adamla tanıştım.

‫الجرو الصغير ضحية مثالية.‬

Ufak bir yavru ideal bir kurbandır.

‫لكن ليس هذا القارض الصغير.‬

Ama bu ufak kemirgen onlardan değil.

كانت خطوة كبيرة لإنساني الصغير

Bu benim için küçük insanlık için büyük bir adım diyordu

هذا البطريق الصغير جميل جداً!

Bu yavru penguen çok sevimli.

ارو قصة جميلة لصديقي الصغير.

Genç arkadaşıma güzel bir hikaye anlat.

وأصبح ذلك المنزل الصغير حديقة حيوانات

Bu ufak ev;

‫الجرو الصغير أكثر مرونة فوق الصخور.‬

Ufak yavru kayalarda daha atik hareket ediyor.

‫ولديك ذلك الطفل الصغير الذي يكبر.‬

Bir de küçük bir çocuğumuz vardı.

لدي ألم في اصبع قدمي الصغير.

- Küçük ayak parmağımda ağrı var.
- Küçük ayak parmağımda bir ağrı var.

كيف تشعر الآن يا تيمي الصغير؟

Şimdi kendini nasıl hissediyorsun küçük Timmy?

واعتاد والدي أن يقارنني بستيتورت الصغير، الفأر.

Babam beni fare Stuart Little'la kıyaslardı.

بقي الصوت الصغير الذي في عقلي يقول،

kafamdaki cılız ses şöyle deyip durdu:

‫قمت بمسح الكهف الصغير والتيقن من خلوه‬

Küçük mağara temizlenmiş oldu

‫جسده الصغير لا ينتج أي حرارة تقريبًا.‬

Küçük bedeni neredeyse hiç ısı üretmiyor.

لذا لم يكن حادثنا ذلك الفيروس الصغير

Demek ki olayımız o küçücük virüs değilmiş

إمّا أن تأخذ الصندوق الكبير أو الصغير.

Ya büyük ya da küçük kutuyu alabilirsin.

تتحركون بسرعة فائقة، وتصطدمون بالكرسي البلاستيكي المقولب الصغير،

Hızlıca hareket ediyorsun, o küçük kalıpsı plastik sandalyeye çarpıyorsun

أضاع الطفل الصغير النقود التي أعطاها إياه أبوه.

Küçük çocuk babası tarafından kendisine verilen parayı kaybetti.

‫سأستخدم قفازاً مطاطياً. ‬ ‫ولدينا هذا الإناء الصغير كذلك.‬ ‫حسناً.‬

lateks bir eldiven kullanacağız. Küçük kavanozumuz da burada. Pekâlâ.

كان في الحقيقة ابني الصغير من أحاول شرح الأمور له.

Aslında bir şeyler anlatmaya çalıştığım kişi yeni doğan oğlumdu.

‫تزيل الأسماك المنظّفة‬ ‫الجلد الميت والطفيليات.‬ ‫معدةً الصغير لليلته المنتظرة.‬

...temizlikçi balıklar ölü deri ve parazitleri söküyor. Genci, büyük geceye hazırlıyorlar.

‫حجم ضفدع تونغارا الذكر الصغير هذا‬ ‫في مثل حجم عقلة الإصبع.‬

Bu ufak, erkek tungara kurbağası sadece bir yüksük boyutunda.

ثم قلت، ليست لدي حياة في هذا المكان الصغير، سأذهب إلى إسطنبول.

Sonra dedim ki; bu küçük yerde bana bir hayat yok, ben İstanbul'a gideceğim.

‫وفاز الذكر الصغير على خصمه.‬ ‫في عالم مليء بالضجيج، أحيانًا يفيد الصمت.‬

...minik erkek dişiyi kazanıyor. Gürültülü bir dünyada bazen sessiz kalmak iş görüyor.

لذلك عندما يدخل هذا الصبي الصغير ، يجب عليه قراءة التعليقات وتعلم اللعنات.

İşte o çoluk çocuk girdiğinde o yorumları okuyup o küfürleri öğrenmesin

‫هذا الشرير الصغير جداً وغير المرئي تقريباً‬ ‫والذي يولد وهو غاضب ويقتل الآلاف.‬

Doğuştan öfkeli, binlerce leşi olan, neredeyse görünmez, ufak bir gulyabani.

أعرف أن كان هنالك الكثير مما دور في عقلي الصغير ذو عشر سنوات.

10 yaşındaki küçük aklımdan çok şey geçiyordu.

‫اقتطاع العجول من بطون أمهاتها‬ ‫للحصول على القرن الصغير جداً،‬ ‫إنه أمر مروع.‬

yavrunun ufacık boynuzunu almak için onu keserek annenin karnından çıkarmak tek kelimeyle korkunç.

‫لكن ذلك صعب بوجود جروين معها.‬ ‫يبدو أن الذكر الصغير مهتم أكثر باللعب.‬

Peşinde yavrularla kolay olmuyor. Genç erkek daha çok oyun peşinde gibi.

هناك نفس المشكلة في جميع أنحاء العالم. يعد الفيروس الصغير غير المرئي نهايتنا.

Tüm Dünya'da aynı sorun var. Gözle görünmeyen küçücük virüs sonumuzu hazırlıyor.

‫كان لدينا ذلك الكوخ الخشبي الصغير،‬ ‫تحت علامة منسوب المياه الأعلى للمد فعليًا.‬

Ufak bir ahşap bungalovumuz vardı. Suyun en yükseldiği noktanın altındaydı.

- بكى الطفل طوال اليل.
- بقي الرضيع يبكي طول الليل.
- أخذ الصغير يبكي طيلة الليل.

Bebek tüm gece ağladı.