Translation of "Etmekten" in Spanish

0.013 sec.

Examples of using "Etmekten" in a sentence and their spanish translations:

Dans etmekten hoşlanırım.

Me gusta bailar.

Doktoru ziyaret etmekten korkma!

No le tengas miedo a ver al doctor.

Seyahat etmekten hoşlanır mısınız.

¿Te gusta viajar?

Tlaloc seyahat etmekten hoşlanır.

A Tláloc le gusta viajar.

O dans etmekten korkuyor.

Él tiene miedo de bailar.

Hey, şikayet etmekten vazgeç.

- Oye, basta de quejarse.
- Che, dejá de quejarte.

O, seyahat etmekten hoşlanmadı.

A él no le gustaba viajar.

Ona yardım etmekten memnun olurum.

- Estaré encantado de ayudarle.
- Con gusto lo ayudaré.

Büyük şehirleri ziyaret etmekten hoşlanmam.

No me gusta visitar ciudades grandes.

O yalnız seyahat etmekten korkuyordu.

- Ella tenía miedo de viajar sola.
- A ella le daba miedo viajar sola.

Kabul etmekten başka seçeneğim yoktu.

No tuve más alternativa que aceptar.

Zamanımı israf etmekten nefret ederim.

Detesto perder el tiempo.

Ben seni davet etmekten memnunum.

- Me alegro de haberte invitado.
- Me alegro de haberlos invitado.
- Me alegro de haberlas invitado.
- Me alegro de haberos invitado.

Ben seyahat etmekten zevk alırım.

Me gusta viajar.

Devam etmekten başka seçeneğimiz yok.

No tenemos más opción que proseguir.

Ebeveynlerim beni seyahat etmekten vazgeçirdi.

Mis padres me disuadieron de viajar.

Ben seyahat etmekten nefret ediyorum.

Odio viajar.

Mary merhamet ifade etmekten aciz.

Mary es incapaz de expresar compasión.

Ben dans etmekten nefret ediyorum.

- Odio bailar.
- Detesto bailar.

Ben arabamla seyahat etmekten hoşlanırım.

Me gusta viajar en mi auto.

Size yardım etmekten mutluluk duyuyoruz.

Estamos encantados de ayudaros.

İstifa etmekten başka seçeneği yoktu.

Él no tiene más opción que renunciar.

O, yalnız seyahat etmekten korkardı.

- Ella estaba atemorizada de viajar sola.
- Ella tenía miedo de viajar sola.
- A ella le daba miedo viajar sola.

Sadece sana yardım etmekten memnun olacağım.

Estaré muy encantado de ayudarle.

Teklifi kabul etmekten başka seçeneğim yoktu.

No tuve otra elección que aceptar la oferta.

Hiçbir şey seyahat etmekten hoş değildir.

Nada es más placentero que viajar.

Kaderini kabul etmekten başka seçeneği yoktu.

Ella no tuvo más alternativa que aceptar su destino.

Dünyayı seyahat etmekten hoşlanıyor gibi görünüyorsun.

Me parece que te gusta viajar por el mundo.

Onun kabul etmekten başka seçeneği olmayacak.

A ella no le quedará más remedio que aceptar.

Davetini kabul etmekten çok mutlu olacağım.

Estaré muy contento de aceptar tu invitación.

Zarar vermek yardım etmekten daha kolaydır.

Hacer daño es más fácil que ser útil.

O yolculuk etmekten hoşlanır. Ben de.

- Le gusta viajar. A mí me gusta también.
- Le gusta viajar. A mí también.

Kabul etmekten nefret etsem de, uyarıldım.

- Por más que me cueste admitirlo, estaba preocupado.
- Estaba inquieto, aunque me cueste reconocerlo.

RH: İnsanları mutlu etmekten oldukça zevk alıyoruz,

RH: Bueno, nos alegra mucho hacer feliz a la gente.

Bir insanı küçük düşürüp onunla alay etmekten,

Incluye varios comportamientos,

Şikâyet etmekten başka yapacak bir şeyin yok.

No tienes de qué quejarte.

İşini şikâyet etmekten başka bir şey yapmadı.

No hacía más que quejarse del trabajo.

Onlar şikâyet etmekten başka bir şey yapmıyorlar.

No hacen más que quejarse.

Burada oturup seninle sohbet etmekten mutluluk duyuyorum.

Estoy contento de estar sentado aquí fuera charlando contigo.

Size yardım etmekten her zaman mutlu olacağım.

Estaré encantado de ayudarte en cualquier momento.

Tom ve Mary birbirleriyle flört etmekten vazgeçtiler.

Tom y Mary decidieron dejar de salir juntos.

O, hava yoluyla yurtdışına seyahat etmekten hoşlanıyor.

Le gusta viajar al extranjero en avión.

Ben metro ile seyahat etmekten nefret ederim.

Odio viajar en metro.

O, şikâyet etmekten başka bir şey yapmaz.

Ella no hace más que quejarse.

Ona itaat etmekten başka bir şey yapamıyorum.

No me queda más opción que obedecerle.

Değiştirilemeyen şeyler hakkında sürekli şikayet etmekten vazgeçmelisin.

Tienes que parar de quejarte todo el rato por cosas que no pueden cambiarse.

Tom şikâyet etmekten başka bir şey yapmadı.

Tom no hizo nada más que quejarse.

Bütün gün şikâyet etmekten başka bir şey yapmadı.

No hace nada salvo quejarse todo el día.

Hiç kimse dans etmekten başka bir şey yapmadı.

Nadie hizo nada aparte de bailar.

Yardıma ihtiyacı olan herkese yardım etmekten mutlu olacağım.

Ayudaré con gusto a quienquiera que necesite ayuda.

Sınıf arkadaşım bana yardım etmekten memnun olacağını söyledi.

Mi compañero me dijo que estaría encantado de ayudarme.

Ki itiraf etmekten gerçekten nefret ettiğim bir tanesi var.

y hay una que odio tener que admitir.

Trump'ın kendisi de küfür ve hakaret etmekten asla kaçınmıyor

El propio Trump nunca evita jurar e insultar

O ani hastalığı nedeniyle yurt dışına seyahat etmekten vazgeçti.

Dejó de viajar al extranjero por causa de una enfermedad repentina.

Sabahtan akşama kadar şikayet etmekten başka bir şey yapmaz.

No hace más que quejarse todo el día.

Tom polise itiraf etmekten başka bir seçeneği olmadığını hissetti.

Tom sintió que no tuvo otra opción mas que confesarse a la policía.

Tom'un Mary'nin ahırı temizlemesine yardım etmekten başka seçeneği yoktu.

Tom no tuvo más alternativa que ayudar a Mary a limpiar el establo.

Tom'un Mary'nin garajı temizlemesine yardım etmekten başka seçeneği yoktu.

Tom no tuvo más alternativa que ayudar a Mary a limpiar la cochera.

Tom eski neslin bir üyesi olduğunu itiraf etmekten nefret ediyor.

Tom odia admitir que él es un miembro de la generación antigua.

Bugünün ev hanımları, yüksek fiyatlardan şikayet etmekten başka hiçbir şey yapmıyor.

Las amas de casa de hoy en día no hacen otra cosa que quejarse de los altos precios.

Ve bu kendinizi mutlu etmekten daha büyük bir şey yapmak için uğraşmanız demek,

se refiere a esforzarse por hacer algo más que tan solo gratificarnos,

Kral Guy'ın adamlarını sipariş etmekten başka seçeneği yok nerede durdukları yerde kamp yapmak için.

El Rey Guy no tiene más remedio que ordenar a sus hombres que acampen en sus posiciones.

Tom gece geç saatlerde Mary'yi rahatsız etmekten nefret ediyordu ama bu bir acil durumdu.

Tom odiaba molestar a Mary tan tarde de noche, pero era una emergencia.

Şikâyet etmekten başka hiçbir şey yapmıyorsun! Sıkıntılı bir dönem geçiren tek kişi sen değilsin.

¡Tú lo único que haces es quejarte! No eres tú el único que está pasando por un mal momento.

Hayatım boyunca, tüm dünyada seyahat etmekten ve birçok farklı uluslarda çalışmaktan büyük zevk aldım.

Durante mi vida, he tenido la gran felicidad de viajar mucho por el mundo y trabajar en muy diversas naciones.

Bir kadını memnun etmenin bir erkeği memnun etmekten daha zor olduğunun söylendiğini duydum. Doğru olup olmadığını merak ediyorum.

He oído decir que es más difícil complacer a una mujer que a un hombre. Me pregunto si será verdad.

Yeni davranış kurallarını ihlâl etmekten yakalanan gençler seyahat özgürlüğü haklarını kaybedecekler, ve bu hakkı geri almak için parasız toplum işini tamamlamak zorunda kalacaklar.

Los jóvenes que sean pillados violando las nuevas normas de comportamiento perderán su derecho a viajar libremente y tendrán que completar trabajos comunitarios no remunerados para recuperar su derecho.

Diğer insanlar tarafından nefret edilmekten korktuğunu söylüyorsun fakat bizzat senin de hoşlanmadığın bazı insanlar vardır, değil mi? Rakamsal olarak konuşursak, senin hoşlanmadığın ve senden hoşlanmayan eşit sayıda insan vardır. Birisiyle ilgili nefretinden vazgeçsen, başka biri de senden nefret etmekten vazgeçecektir demiyorum; bu sadece sen birinden nefret edersen, o zaman başka biri de senden nefret eder gerçeğini değiştiremezsin anlamına gelir. Sadece vazgeçip ve o gerçeği kabul edersen hayat çok daha kolay olacaktır.

Dices que te da miedo no gustar a otras personas, pero hay personas que a ti tampoco te gustan, ¿no es cierto? Aritméticamente, hay el mismo número de personas que no te gustan que personas a las que no les gustas. No digo que si alguien te deja de caer mal, a otra persona también dejarás de caerle mal; sino que no puedes cambiar el hecho de que si alguien te cae mal, entonces a otra persona tampoco le vas a caer bien. Tu vida irá mucho mejor si simplemente lo dejas correr y aceptas esta verdad.