Translation of "Ayrı" in Spanish

0.006 sec.

Examples of using "Ayrı" in a sentence and their spanish translations:

Onlar ayrı ayrı ödediler.

Ellos pagaron por separado.

Onlar ayrı ayrı geldi.

Ellos llegaron por separado.

Onları ayrı ayrı sarar mısınız?

- ¿Podría usted envolverlos por separado?
- ¿Podrías envolverlos por separado?

Onların her biri ayrı ayrı ödedi.

Cada uno pagó por separado.

İki gözü de mesafeyi ayrı ayrı ölçümlüyor.

Cada ojo mide la distancia independientemente,

Onlar ayrı yaşarlar.

Ellos viven separados.

Eşinden ayrı yaşıyor.

Vive separado de su mujer.

Ayrı kalmak zorundasın.

Tú tienes que permanecer independiente.

Yavrulardan biri ayrı düşmüş.

Un cachorro se separó.

Herkesin yapacağı şey ayrı

lo que todos harán es separar

İsterse ayrı da yönetebiliyordu

Podía arreglárselas por separado si quisiera

Biz ayrı hesaplar istiyoruz.

Queremos cuentas separadas.

O, ailesinden ayrı yaşıyor.

Él vive lejos de su familia.

O, ebeveynlerinden ayrı yaşıyor.

Él vive separado de sus padres.

Onlar ayrı yataklarda uyuyorlar.

Ellos duermen en camas separadas.

Birlikte ya da ayrı?

¿Todo junto o por separado?

O ayrı bir soru.

Eso es cuestión aparte.

Onlar ayrı ve dokunulmazdır.

Ellos están separados, y no pueden tocarse.

Ama geceler... ...ayrı bir hikâye.

Pero, a la noche, es otra historia.

Bir dişi, diğerlerinden ayrı düşüyor.

Una hembra queda separada de los demás.

Ailemizin tüm sorunlarından ayrı yaşıyordu.

- Él vivía enajenado de todos los problemas de nuestra familia.
- Él vivía separado de todos los problemas de nuestra familia.

O ondan ayrı kalmaya katlanamadı.

No aguantaba estar separado de ella.

Benim bebekliğim ayrı bir mutluluktu..

Mi infancia fue más que feliz.

Her sayfası ayrı bir macera.

Cada página es una aventura.

Ayrı ayrı sayfalara, en iyi arkadaşınızı anlatın; yaşı, nerede yaşadığı, işi gibi...

En una hoja separada, describan a su mejor amigo: edad, dónde vive, profesión, etc.

Yedi ayrı yol geliştirdiğim fark ettim.

de mirar una palabra y determinar cuál era.

...her saat ayrı bir zorluk çıkarır.

cada hora trae desafíos únicos.

Ayrı düşen dişi, aslanlarla çarpışmasını kaybetmiş.

La hembra aislada perdió la batalla con los leones.

Ve ayrı bir kafatası yığınıyla karşılaştılar.

y una pila separada de cráneos.

Onlar evleninceye kadar ayrı odalarda uyudular.

Dormían en habitaciones separadas hasta que estuvieran casados.

Bizi ayrı tutacak bir şey yok.

No hay nada que nos pueda separar.

Bu akşam buluşmanın ayrı bir ehemmiyeti var.

La reunión de esta noche es muy especial.

Konuşmak bir şey, yapmak ayrı bir şey.

Del dicho al hecho hay mucho trecho.

Bir şeyleri yapmanın çok ayrı yönlerini kullanacaklarını söylüyor.

llevarán a maneras de hacer las cosas muy distintas.

Ve bu başlı başına ayrı bir konuşma konusu.

y eso es otra charla en sí misma.

Tom ve genç erkek kardeşinin ayrı olduğunu söyleyemem.

No puedo diferenciar a Tom de su hermano pequeño.

Onlar evli olsalar bile ayrı yatak odalarında uyuyorlar.

A pesar de estar casados, duermen en cuartos separados.

Ayrı bir stil olarak, ve aynı zamanda virtüözce.

Super estilistico y virtuoso al mismo tiempo

çekişmeli, ayrı ve farklı bir şekilde bir şeyler yapmakla

estaría definido por maneras diferentes y opuestas de hacer las cosas,

Türk Tarih Kurumu ayrı tüzel bir kamu kişiliğe bürünmüştür

La sociedad histórica turca ha adquirido una personalidad jurídica separada

- Servis ücreti ekstradır.
- Ayrı bir servis ücreti tahsil edilecektir.

El cargo por servicio es aparte.

Ama kafaları karışmış ve sürüden ayrı düşmüş olduklarından kolay av oluyorlar.

Pero desorientados y separados del cardumen, son fáciles de atrapar.

Suret olan yerde namaz kılınamayacağı fetvası ayrı bir tartışma konusu zaten

fatwa, donde la oración no se puede realizar en una copia ya es un tema de discusión.

- Tom ve Mary ayrı yollarına gittiler.
- Tom ve Mary yollarını ayırdılar.

Tom y Mary han ido por caminos separados.

Annem Norveçli, babam ise Danimarkalıydı. Onların iki ayrı dil konuştuklarını öğrendiğimdeyse beş yaşımdaydım.

Mi madre era noruega, y mi padre danés. Todavía no tenía cinco años cuando me di cuenta que los idiomas diferian uno del otro.

Artık güvende, biraz da akıllandı. Bu yoğun, karanlık yağmur ormanlarında ayrı düşmemek zor olabiliyor.

Seguro y un poco más sabio. Estar juntos puede ser difícil en estas selvas tupidas y oscuras.