Translation of "Üstüne" in Spanish

0.029 sec.

Examples of using "Üstüne" in a sentence and their spanish translations:

Üstüne basmak istemiyorum.

No quiero pisarla.

Kanyonun üstüne indik.

Estoy en la cima del cañón.

...ağını üstüne kapadı.

sino que la cubrió con su manto.

Dizlerinin üstüne çök.

- Arrodíllate.
- Ponte de rodillas.
- Poneos de rodillas.
- Arrodillaos.

Birde dünya dönüyor üstüne

y el mundo gira

Yer üstüne inşa çıkıyor

se construye en el suelo

Dirseklerinizi masanın üstüne koymayın.

No pongas los codos sobre la mesa.

Kayakları arabanın üstüne koydu.

Puso los esquís sobre el techo del coche.

Unu rafın üstüne koy.

Guarda la harina en el estante.

Kedi masanın üstüne atlar.

El gato salta encima de la mesa.

Oğlu kayalıkların üstüne düştü.

Su hijo se cayó por el precipicio.

Üstüne biber ister misiniz?

- ¿Quieres que se le ponga pimienta?
- ¿Lo quieres con pimienta?

Kitapları masanın üstüne koyma.

No pongas libros sobre la mesa.

Masanın üstüne oturma. Kırılabilir.

- No te sientes en la mesa, se puede romper.
- No te sientes en la mesa, podría romperse.

Isıtıcının üstüne cüzdanını koyma.

No pongas la cartera encima del calentador.

Onu kafalarının üstüne kaldırdılar.

Ellos la levantaron por sobre sus cabezas.

O masanın üstüne atladı.

Él brincó sobre la mesa.

- Tom cüzdanını şifoniyerin üstüne koydu.
- Tom cüzdanını konsolun üstüne koydu.

- Tom puso su billetera sobre el velador.
- Tom puso su billetera encima de la cómoda.

Çete, şehrin altını üstüne getiriyor.

La multitud se descontrola en la ciudad.

Dilediği gibi kadın boşayabiliyordu üstüne

como ella desea, la mujer podría vaciar

Dirseklerini masanın üstüne koymayı kes.

- Deja de poner los codos sobre la mesa.
- Deja de apoyar los codos sobre la mesa.

Bunun üstüne, yağmur yağmaya başlar.

Además, comienza a llover.

Zirve bulutların üstüne kadar yükseliyor.

La cima se alza por encima de las nubes.

O, pijamasının üstüne kaftan giydi.

Él llevaba una bata encima de su pijama.

O, kitabı masanın üstüne koydu.

Él puso el libro sobre la mesa.

Kiliseye girince dizlerinin üstüne çöktü.

Ella se arrodilló al entrar a la iglesia.

Dolabın üstüne bir resim yapıştırıyorum.

Estoy pegando una imagen en el armario.

O hata üstüne hata yaptı.

Cometía error tras error.

Tom cüzdanını masanın üstüne koydu.

- Tom colocó su billetera sobre la mesa.
- Tom puso su billetera sobre la mesa.
- Tom puso la billetera sobre la mesa.

Bu kitabı diğerlerinin üstüne koy.

Pon este libro encima de los otros.

O bacak bacak üstüne attı.

Ella cruzó las piernas.

Şu kitabı diğerlerinin üstüne koy.

Pon ese libro sobre los demás.

Tom içkisini Mary'nin üstüne döktü.

Tom volcó su bebida sobre Mary.

Tom sorumluluğu üstüne alması gerekiyor.

- Tom necesita ponerse a cargo.
- Tom tiene que tomar la batuta.
- Tom tiene que ponerse al mando.
- Tom necesita ponerse al mando.

Kutunun üstüne oturma!Onu kıracaksın!

¡No te sientes en esta caja! ¡La vas a romper!

Tom bir kütüğün üstüne oturdu.

Tom se sentó en un tronco.

Zarfın üstüne yanlış adres yazdım.

Escribí la dirección equivocada en el sobre.

Kitabı hangi sandalyenin üstüne koydun?

¿Sobre qué silla pusiste el libro?

Tom çantasını masasının üstüne bıraktı.

Tom dejó la maleta sobre su escritorio.

Büyük haritayı masanın üstüne yaydım.

- Extendí el gran mapa sobre la mesa.
- Desplegué el gran mapa sobre la mesa.

Lütfen ceketini sandalyenin üstüne koy.

Por favor pon tu chaqueta encima de la silla.

Yılanın üstüne basmamak için dikkatli olmalıyım.

Debo tener cuidado de no caer sobre la serpiente.

Bunun üstüne, uzun bir süre gülümsedim.

Esa vez, no podía dejar de sonreír.

Kraliyet Sarayı bir tepenin üstüne yapıldı.

El palacio real se construyó en una colina.

Mary büyük haritayı masanın üstüne yaydı.

Mary extendió el gran mapa sobre la mesa.

Çocuk tökezledi ve dizlerinin üstüne düştü.

El chico se tropezó y cayó de rodillas.

O, temiz çarşafları yatağın üstüne koydu.

Ella puso sábanas limpias en la cama.

Oturdu ve ayak ayak üstüne attı.

- Ella se sentó y se cruzó de piernas.
- Se sentó y cruzó las piernas.

Konsolun üstüne herhangi bir nesne koymayın.

No ponga ningún objeto sobre la consola.

- Tam üstüne bastın!
- Taşı gediğine oturttun.

¡Has dado en el clavo!

Zarfın üstüne bir pul daha yapıştırın.

Pégale otra estampilla al sobre.

- Bu çizginin üstünü imzalayın.
- Bu satırın üstüne imza atınız.
- Bu satırın üstüne imza atın.

Firma sobre esta línea.

Kablosuz elektriği kullanıp ve üstüne birde dağıtıyorlardı

utilizando electricidad inalámbrica y distribuyéndola en una

- Kırık cam üstüne basmayın.
- Kırık cama basma.

No pises los cristales rotos.

Tom çocuklarına yatağın üstüne atlamaktan vazgeçmelerini söyledi.

Tom le dijo a sus hijos que dejaran de saltar sobre la cama.

Bebek battaniyesini ufaklığın üstüne ört, hava soğuk.

Pon la mantilla al pequeñín, que hace frío.

Bunun üstüne, iki hafta üç gün evde kaldım.

Me recluí en mi casa dos semanas y tres días luego de aquella anécdota.

Karanlıkta yol alırken üstüne yapışan remora kortejini saymazsak.

Además del séquito de rémoras que la acompañan en su viaje por la oscuridad.

Siyasi eylemlerin hukukun üstüne çıktığı söylendiğinde insanlar alınıyor.

Y la gente se ofende cuando uno le dice que lo político termina estando por encima de lo jurídico.

Babasının ölümünden sonra aile şirketinin sorumluğunu üstüne aldı.

Él se hizo cargo de los negocios de la familia después de la muerte de su padre.

Tom senin için masanın üstüne bir şey bıraktı.

Tom te dejó algo en la mesa.

Anahtarlarımı masanın üstüne bıraktım. Onları bana getirir misin?

Dejé mis llaves sobre la mesa. ¿Me las puedes traer?

Bu zarfın üstüne adını ve adresini yazar mısın?

Escribe tu nombre y dirección en este sobre.

Oldukça esnek bir çıtanın üstüne. Ve bu şekilde çekebiliyorum.

en una rama de sauce. Puedo correrla así.

Burası gittikçe daralıyor. Yılanın üstüne basmamak için dikkatli olmalıyız.

Se está volviendo apretado. Debo tener cuidado de no caer sobre la serpiente.

Ama aynı zamanda bu yitim bölgelerinden birinin üstüne oturuyor.

y porque está en la parte superior de una de estas zonas de subducción.

- İti an çomağı hazırla.
- İyi insan lafının üstüne gelir.

Hablando del rey de Roma, por la puerta asoma.

- İti an, çomağı hazırla.
- İyi (!) insan lafının üstüne gelirmiş!

No invoques al diablo, porque puede aparecer.

- Dirseklerinizi masaya yaslamayı bırakın.
- Dirseklerini masanın üstüne koymayı kes.

- Deja de poner los codos sobre la mesa.
- Deja de apoyar los codos sobre la mesa.

Söz üstüne söz verdi ve sonra onlardan kurtulmaya çalıştı.

Hizo promesa tras promesa y luego trató de librarse de ellas.

- İyi insan lafının üstüne gelirmiş.
- İti an çomağı hazırla.

Hablando del rey de Roma, por la puerta se asoma.

Bir papaz bir paravanın üstüne bir rahibin resmini ustaca çizdi.

Un sacerdote dibujó hábilmente una imagen de otro sacerdote en una pantalla plegable.

[Müzikte] Anahtarlarla da durum aynı. O iki gamı birbirinin üstüne çalarsanız...

lo mismo con tonalidades. Si tocas esas escalas una sobre la otra...

Tombul beyaz bir kedi, duvarın üstüne oturdu ve onları uykulu gözlerle seyretti.

Un gato gordo y blanco se sentó sobre un muro y los miró con mirada somnolienta.

Şişman beyaz bir kedi, duvarın üstüne oturdu ve onların ikisini uykulu gözlerle izledi.

Un gato gordo y blanco se sentó sobre un muro y los miró con mirada somnolienta.

Yani mercan kayalıklarında yürüyen bir insan bile, gündüz vakti avcılardan saklanan bir tanesinin üstüne basabilir.

La gente que camina en los arrecifes podría pisar uno que intenta esconderse de depredadores durante el día.

- O, babasının ölümünden sonra firmanın sorumluluğunu üstüne aldı.
- Babasının ölümünden sonra firmanın sorumluluğunu o aldı.

Él se hizo cargo de la empresa después de la muerte de su padre.

- Anahtarlarımı masanın üstüne bıraktım. Onları bana getirir misin?
- Anahtarlarımı masanın üzerinde bıraktım, onları bana getirebilir misin?

Dejé mis llaves sobre la mesa. ¿Me las puedes traer?