Translation of "Yarım" in German

0.006 sec.

Examples of using "Yarım" in a sentence and their german translations:

Yarım saatim var.

Ich habe eine halbe Stunde.

Yarım saat geçti.

Eine halbe Stunde verging.

Yarım saate dönerim.

- Ich komme in dreißig Minuten wieder.
- Ich komme in dreißig Minuten zurück.

Yarım bir dost aynı zamanda yarım bir düşmandır.

Ein halber Freund ist auch ein halber Feind.

Yarım saat önce başlamalıydın.

Du hättest vor einer halben Stunde beginnen müssen.

O yarım saat sürdü.

Es dauerte eine halbe Stunde.

Postane yarım mil uzaklıkta.

Das Postamt ist eine halbe Meile entfernt.

Yarım saat geç geldi.

Er kam mit 30 Minuten Verspätung.

Yarım sandviç ister misiniz?

Möchtest du ein halbes Sandwich?

Neredeyse yarım saattir bekliyorum.

Ich warte seit fast einer halben Stunde.

Yarım kilosu ne kadar?

Wie viel kostet ein halbes Kilo?

Lütfen yarım saat bekle.

Warte bitte eine halbe Stunde.

Biz işleri yarım bırakmayız.

Wir machen keine halben Sachen.

Yarım düzine yumurta aldım.

Ich habe ein halbes Dutzend Eier gekauft.

İşini yarım bitmiş bırakma.

- Hinterlasse deine Arbeit nicht halb fertig.
- Hinterlassen Sie Ihre Arbeit nicht halb fertig.

Yarım kek almak istiyorum.

Ich möchte gerne einen halben Kuchen kaufen.

Yarım tavuk ister misin?

Möchtest du ein halbes Hähnchen?

Yarım düzine yumurtamız var.

Wir haben ein halbes Dutzend Eier.

Ben yarım saattir bekliyorum.

- Ich warte schon eine halbe Stunde.
- Ich habe schon eine halbe Stunde gewartet.

Yarım saat içinde görüşürüz.

Wir sehen uns in einer halben Stunde!

Her biri yaklaşık yarım saatti

jede jeweils etwa halbstündig,

Çadırı kurmak yarım saatimizi aldı.

Wir haben eine halbe Stunde gebraucht, das Zelt aufzustellen.

Paket yarım kilodan fazla geliyor.

Das Päckchen wiegt mehr als ein Pfund.

O, beni yarım saat bekletti.

Sie ließ mich eine halbe Stunde warten.

Bana yarım kilo elma verin.

Gib mir ein halbes Kilo Äpfel.

Tom'dan yarım inç daha uzunum.

Ich bin einen Zentimeter größer als Tom.

Tom yarım yamalak iş yapar.

Tom liefert schlampige Arbeit ab.

Yarım kilo elma alabilir miyim?

Könnte ich ein Kilo Äpfel haben?

O beni yarım saat bekletti.

- Sie ließ mich eine halbe Stunde warten.
- Sie ließ mich eine halbe Stunde warten.

Bu yarım yamalak bir iş.

Das ist eine Erzschlamperei.

Yarım saat içinde geri geleceğim.

Ich bin in einer halben Stunde wieder da.

Yarım günlük bir işim var.

Ich habe eine Teilzeitstelle.

Yarım saatte iki mil yürüdü.

- Er lief zwei Meilen in einer halben Stunde.
- Er ist in einer halben Stunde drei Kilometer gegangen.

Yarım yıl önce sigarayı bıraktım.

Ich habe vor einem halben Jahr mit Rauchen aufgehört.

Tom yarım saat erken vardı.

Tom kam eine Stunde zu früh an.

Yarım litre et suyunu ısıt.

Mach einen halben Liter klare Suppe heiß.

- Sözlük yaklaşık yarım milyon kelime içeriyor.
- Sözlük yaklaşık yarım milyon sözcük içeriyor.

Das Wörterbuch enthält ungefähr eine halbe Million Wörter.

- Her gün yarım saat İngilizce çalışıyorum.
- Her gün yarım saat İngilizce çalışırım.

Ich lerne jeden Tag eine halbe Stunde Englisch.

- Oy pusulalarının sayımı yarım saat sürdü.
- Oy pusulalarının sayımı yarım saat aldı.

Die Auszählung der Stimmzettel dauerte eine halbe Stunde.

Okula yürüyerek gitmek yarım saatimizi alıyor.

Wir brauchen eine halbe Stunde, um zur Schule zu laufen.

Okul evimden yarım millik yürüyüş mesafesinde.

Die Schule ist eine halbe Meile Fußweg von mir zuhause entfernt.

Yarım bardak bira içerek yemeğine başladı.

Er begann sein Essen mit einem halben Glas Bier.

O yarım saat içinde burada olacak.

Er wird in einer halben Stunde hier sein.

Yarım saat içinde burada olabilir misin?

- Kannst du in einer halben Stunde hier sein?
- Könnt ihr in einer halben Stunde hier sein?
- Können Sie in einer halben Stunde hier sein?

Amerika Birleşik Devletleri Kuzey Yarım kürededir.

Die Vereinigten Staaten liegen auf der Nordhalbkugel.

Lütfen bana yarım şişe şarap getirin.

Bringen Sie mir bitte eine halbe Flasche Wein.

Her gün yarım saat İngilizce çalışırım.

Ich lerne jeden Tag eine halbe Stunde Englisch.

Bu problemi çözmem yarım saatimi aldı.

- Ich habe eine halbe Stunde gebraucht, dieses Problem zu lösen.
- Es hat mich eine halbe Stunde gekostet, dieses Problem zu lösen.

Yarım depo benzinle Miami'ye gidebilir miyiz?

Können wir mit einem halbvollen Tank nach Miami fahren?

Ben işi yarım yapılmış bırakmayı sevmiyorum.

Ich mag es nicht, die Arbeit halb getan zu beenden.

Tom yarım saat içinde burada olacak.

- Tom ist in einer halben Stunde hier.
- Tom wird in einer halben Stunde hier sein.

Bu iş yarım saat içinde bitirilebilir.

Diese Arbeit kann in einer halben Stunde erledigt werden.

Mary sandalyeleri yarım daire şeklinde yerleştirdi.

Maria stellte die Stühle in einem Halbkreis auf.

Oğlu ile beraber daha önce yarım bıraktığı

zuvor mit seinem Sohn verlassen

İngilizcede tahminen yarım milyonun üzerinde sözcük var.

Es wird geschätzt, dass es im Englischen über eine halbe Million Wörter gibt.

O, bir ayda yarım milyon yen kazanmaktadır.

Er verdient eine halbe Million Yen im Monat.

"Ne kadar şarap satın aldın?" "Yarım şişe."

„Wie viel Wein hast du gekauft?“ – „Eine halbe Flasche.“

Yarım kilo tavuk budu alabilir miyim, lütfen?

Ich hätte gerne ein halbes Kilo Hühnerkeulen.

O bana yarım düzine keten mendil verdi.

Er gab mir ein halbes Dutzend Leinentaschentücher.

Tom yarım saat bekledi ve sonra gitti.

Tom wartete eine halbe Stunde und ging dann.

Tom, Mary'ye yarım milyon dolarlık bir çek uzattı.

Tom überreichte Maria einen Scheck über eine halbe Million Dollar.

Mary yaklaşık yarım saat önce Tom'la birlikte ayrıldı.

Maria ist vor etwa einer Stunde mit Tom zusammen weggegangen.

- Lütfen yarım saat bekle.
- Lütfen otuz dakika bekleyin.

Bitte warten Sie dreißig Minuten.

Seni beklerken, yarım şişe şarapla sarhoş oldum bile.

Ich habe schon eine halbe Flasche Wein getrunken, indes ich auf dich wartete.

- Konuşma otuz dakika sürdü.
- Konuşma yarım saat sürdü.

Die Rede dauerte dreißig Minuten.

Sanırım bir yarım saat daha beklememiz gerektiğini düşünüyorum.

Ich glaube, wir sollten noch eine halbe Stunde warten.

Yarım saatten daha fazla bir süredir onları görmedik.

Wir haben sie vor über einer halben Stunde aus den Augen verloren.

Tom istasyona zamanında varabilmek için işini yarım bıraktı.

Tom ließ seine Arbeit halbfertig liegen, um noch rechtzeitig den Bahnhof zu erreichen.

Tom en az yarım yıldır Mary ile gidiyor.

Tom ist schon seit mindestens einem halben Jahr mit Maria zusammen.

Öğretmen öğrencilerin sandalyelerini yarım daire şeklinde yerleştirmelerini istedi.

Der Lehrer hieß die Schüler einen Stuhlkreis bilden.

Yarım milyon kadar yavru yapıyorlar. Çok azı hayatta kalıyor.

Sie haben bis zu einer halben Million Junge. Eine Handvoll überleben.

O, istasyona vardığında tren neredeyse yarım saat önce kalkmıştı.

Als er am Bahnhof ankam, war der Zug bereits seit fast einer halben Stunde weg.

Tom yediği elmaya baktığında yarım solucan yediğini fark etti.

Als Tom sich den Apfel, den er gerade aß, besah, merkte er, dass er einen halben Wurm verschlungen hatte.

Yarım saatten daha fazla bir süredir onları gözden kaybettik.

Wir haben sie vor über einer halben Stunde aus den Augen verloren.

Avrupa’da şimdiye kadar görülen en büyük ordu olan yarım milyon

Es erforderte die Koordinierung der Bewegung von einer halben Million

Yarım milyon çocuk Nijer'de hâlâ yetersiz beslenme ile karşı karşıyadır.

Eine halbe Million Kinder im Niger leidet immer noch an Unterernährung.

Yarım yıl evvel o, kendini bir kuş gibi özgür hissediyordu.

Vor einem halben Jahr fühlte er sich frei wie ein Vogel.

New York'tan kimya ile ilgili yarım düzüne kitap sipariş ettim.

Ich habe mir aus New York sechs Chemiebücher bestellt.

Öğretmen öğrencilerin hep birlikte masalarını yarım daire şeklinde düzenlemelerini istedi.

Der Lehrer ließ die Schüler die Tische im Halbkreis aufstellen.

Sabah kalkıp da yarım saat içinde kahvelerini içip, duş alıp giyinenlere hayranım. Benim kalktığımda yarım saate ihtiyacım var, kim olduğumu bilmem için.

Ich bewundere ja die Leute, die morgens in dreißig Minuten Kaffee getrunken, geduscht haben und angezogen sind. Ich brauche schon dreißig Minuten, um zu wissen, wer ich bin.

Yarın yapmak istediğim ilk şey, iyi bir yarım zamanlı iş bulmaktır.

- Das Erste, was ich morgen machen möchte, ist, eine gute Teilzeitarbeit zu finden.
- Als erstes möchte ich mir morgen eine vernünftige Teilzeitstelle suchen.

Bütün denizlerin okyanusların'da burdan bu şekilde güney yarım küreden aşağıya dökülmesi gerekmiyormu

Sollten nicht alle Meere von hier in den Ozeanen über die südliche Hemisphäre gegossen werden?

Hangisinde daha iyisin, yarım sörf tahtasıyla sörf yapmada mı yoksa sörf yapmada mı?

Was kannst du besser, Boogie-boarding oder Surfen?

Beş devasa F1 motoru , sadece iki buçuk dakikada yarım milyon galon gazyağı ve sıvı

Seine fünf riesigen F1-Motoren verbrannten in nur zweieinhalb Minuten eine halbe

Bu tren Aomori'den yarım saat geç ayrıldı, bu yüzden maalesef Tokyo'ya öğleden önce varamayacağız.

Dieser Zug hat Aomori mit dreißig Minuten Verspätung verlassen, sodass wir nicht vor Mittag in Tokio ankommen werden, befürchte ich.

- Mary emekli maaşı ile geçimini sağlayamıyor. Bu yüzden bir restoranda yarım gün bir temizlikçi kadın olarak çalışıyor.
- Mary emekli maaşı ile iki yakasını bir araya getiremiyor. Bir restoranda yarım gün temizlikçi bir kadın olarak çalışmasının nedeni bu.

Maria kommt mit ihrer Rente nicht über die Runden. Deshalb arbeitet sie halbtags als Putzfrau in einem Restaurant.

Bir Hamursuz Bayramı geleneğinde, "afikoman" denen yarım matsa ekmeği bir yere saklanır ve onu bulan çocuk pahalı bir hediye isteme hakkı kazanır.

Zum Pessach ist es Sitte, eine halbe Matze, welche „Afikoman“ heißt, zu verstecken, und das Kind, welches sie findet, darf dafür ein teures Geschenk verlangen.