Translation of "Dış" in German

0.006 sec.

Examples of using "Dış" in a sentence and their german translations:

Dış kapının dış mandalı olmak istemiyorum.

Ich will nicht das fünfte Rad am Wagen sein.

Dış koşulların etkisiyle

mal hierhin, und mal dorthin getrieben

Dış görünüşler aldatır.

Der Schein trügt.

- Tom gerçekten etkisiz eleman.
- Tom dış kapının dış mandalı.

Tom ist wirklich das fünfte Rad am Wagen.

Dış koşullardan bağımsız olarak

auf den wir uns immer verlassen können,

Bazı dış güçlere başvurmadan,

Dass wir die Kraft haben, unser Leben zu verändern,

Dış yüzeyindeki buzul erimeye başlıyor

Der Gletscher an seiner Außenfläche beginnt zu schmelzen

Benim evim kentin dış mahallelerinde.

Mein Haus befindet sich am Rande der Stadt.

İnsanları dış görünüşlerine göre değerlendirmemelisiniz.

- Du sollst Menschen nicht nach ihrem Aussehen beurteilen.
- Man darf Menschen nicht nach ihrem Äußeren beurteilen.

İnsan hakları, dış politikamızın ruhudur.

Die Menschenrechte sind die Seele unserer Außenpolitik.

Kendi çevrenizdeki insanların birtakım dış gruplardan

stehen Dinge wie: der Glaube, dass deine Gruppe

O yirmi yıldır dış ticaretle uğraşıyor.

Er ist seit zwanzig Jahren im Auslandshandel tätig.

Bir insanı dış görünüşüne göre yargılayamazsınız.

Man soll ein Buch nicht nach seinem Einband beurteilen.

- Görünüşe aldanmamalı.
- İnsanları dış görünüşleriyle yargılamamalı.

Beurteile ein Buch niemals nach seinem Einband.

Bu telefonla dış arama yapabilir miyim?

- Bekommt man eine Außenverbindung mit diesem Apparat?
- Kann man mit diesem Apparat einen externen Anruf tätigen?

Dış ilişkiler hakkında çok şey bilir.

Er weiß viel über Außenpolitik.

Bu organizma dış uzayda hayatta kalabilir.

Dieser Organismus kann im Weltraum überleben.

Ve mutsuzluğumuzu da aynı şekilde dış kaynaklardan

und unser Unglück

Bizi dış ögelerden en iyi ne koruyabilir?

Wo sind wir besser vor den Elementen geschützt?

Ülkenin dış ticareti tamamen bu limana bağlıdır.

Der Außenhandel des Landes ist völlig von diesem Hafen abhängig.

Hükümet, dış politikasında değişiklikler yapmak zorunda kaldı.

Die Regierung war gezwungen, die Außenpolitik zu ändern.

Dış ilişkilerde bir kariyerle ilgileniyorsun, değil mi?

Sie sind an einer Laufbahn im Auswärtigen Amt interessiert, nicht wahr?

Şimdiye kadar kaç tane dış gezegen keşfedildi?

Wie viele Exoplaneten sind bisher entdeckt worden?

Bütçenin % 1'inden azı dış yardım harcanmaktadır.

- Weniger als 1 % des Haushalts kommt der Auslandshilfe zugute.
- Der Auslandshilfe kommt weniger als 1 % des Haushaltes zugute.

Akreplerin dış iskeletini kaplayan ince bir katman vardır.

Eine dünne Schicht umgibt das Exoskelett eines Skorpions

Akreplerin dış iskeletlerini kaplayan ince bir katman vardır.

Skorpione haben eine dünne Schicht über ihrem Exoskelett.

Onun en dış çevresini ise yer kabuğu çevreliyor

Die äußere Kruste ist von der Erdkruste umgeben

Vücut ısılarına dış ortama göre ayarlayıp bir köşeye çekilip

Anpassen der Körpertemperatur an die äußere Umgebung und Abbiegen

Japonya'nın dış yardımları yurttaki ekonomik yavaşlamadan dolayı kısmen azalıyor.

Zum Teil ist die Abnahme der Entwicklungshilfeleistungen Japans auf einen heimischen ökonomischen Abschwung zurückzuführen.

- İnsanı dış görünüşüne göre yargılamayın.
- Bir kitabı kapağına göre yorumlama.

Man soll ein Buch nicht nach seinem Einband beurteilen.

Güneş sistemimizdeki gezegenler iç gezegenler ve dış gezegenler olarak sınıflandırılır.

Die Planeten unseres Sonnensystems sind in innere und äußere Planeten eingeteilt.

Bu tüylü bir çöl akrebi ve dış iskeletinin nasıl parladığına baksanıza.

Ein haariger Wüstenskorpion und man sieht, wie das gesamte Exoskelett einfach aufleuchtet.

Evde kalmak, kendinizi izole etmek ve dış dünyayla sıfır kontakta bulunmak.

Bleib Zuhause, isolier dich, und hab null Kontakt zur Außenwelt.

Güzel insanları severim. Dış görünümleri ise bu arada beni hiç ilgilendirmez

Ich mag schöne Menschen. Ihr Aussehen ist mir dabei völlig egal.

Üzerindeki boya özellikle dış kısmında yavaş yavaş döküldüğünden, kış gelmeden pencereleri boyatacağım.

Ehe der Winter kommt, will ich die Fenster streichen lassen, weil die Farbe an ihnen langsam abblättert, vor allem draußen.

Irak işgali, bir Amerikan başkanı tarafından alınan en kötü dış politika kararıydı.

Den Irak zu überfallen war die schlimmste je von einem amerikanischen Präsidenten getroffene außenpolitische Entscheidung.

Dış gezegenler büyük, halkalı ve gaz dolu kürelerdir ve Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün'ü içine alır.

Die äußeren Planeten sind beringte Gaskugeln und umfassen Jupiter, Saturn, Uranus und Neptun.

Taşlar kaydırılarak tepeye kadar çıkarılıyordu inşaat bittikten sonra ise en dış sarmal kısım yıkılarak bugün ki halini alıyor

Die Steine ​​wurden auf die Spitze des Hügels verschoben, und nach Abschluss des Baus wurde der äußerste Spiralteil zerstört und wird zu dem, was er heute ist.