Translation of "Kendisini" in French

0.009 sec.

Examples of using "Kendisini" in a sentence and their french translations:

Kendisini astı.

Il s'est pendu.

Kendisini siyasetten uzaklaştırdı.

Il a pris ses distances avec la politique.

Kendisini çocuklarına adadı.

Elle se consacrait à ses enfants.

Kendisini ateşle ısıttı.

Elle se réchauffait près du feu.

Bu önermenin kendisini sorgularsak,

Mais si nous remettions en cause cette hypothèse même,

Çocuk kendisini aptal yaptı.

Le garçon s'est ridiculisé.

Mary'ye kendisini sevdiğimi söyle.

Dis à Mary que je l'aime.

O sadece kendisini umursar.

Il ne se préoccupe que de lui-même.

Kendisini düşünmemesine saygı duyuyorum.

Je respecte son désintéressement.

Tom kendisini konuşmaya zorladı.

Tom se força à parler.

O, düştüğünde kendisini incitti.

- Il s'est blessé en tombant.
- Il se blessa lorsqu'il tomba.
- Il s'est fait mal quand il est tombé.

O yalnızca kendisini önemser.

Il ne se préoccupe que de lui-même.

Var gücüyle kendisini savundu.

Il s'est défendu bec et ongles.

Sami kendisini öldürmeye çalışıyor.

Sami tente de se suicider.

Kendisini bir kütük üstünde dengeledi.

Il s'est balancé sur un rondin.

Kendisini çok daha iyi hissediyor.

Elle se sent beaucoup mieux.

Tom kendisini çok ciddiye alır.

Tom se prend très au sérieux.

Tom Mary'nin kendisini sevdiğini düşünüyordu.

Tom pensait que Marie l'aimait.

- Tom kendisini odasında kilitledi ve ağladı.
- Tom kendisini odasına kilitledi ve ağladı.

- Tom s'est enfermé dans sa chambre et a pleuré.
- Tom s'enferma dans sa chambre et pleura.

Öğretmen bana Hitler'in kendisini öldürdüğünü söyledi.

Le professeur m'a dit que Hitler s'était suicidé.

Kendisini resmen aday olarak ilan etti.

Il a officiellement annoncé sa candidature.

Babasından kendisini mağazaya götürmesini rica etti.

Il demanda à son père de l'emmener au magasin.

Kendisini boşamaması için karısını ikna etti.

Il a convaincu sa femme de ne pas divorcer.

Eşine sabah yedide kendisini uyandırmasını hatırlattı.

Il a rappelé à sa femme de le réveiller à 7 heures du matin.

Kendisini ziyaret ettiğimde, Milo oturma odasındaydı.

Miho était dans le salon quand je lui ai rendu visite.

Kendisini ilgilendirmeyen bir şeye burnunu soktu.

Il se mêlait de ce qui ne le regardait pas.

Tom artık Mary'nin kendisini sevmediğini biliyor.

Tom sait que Marie ne l'aime plus.

Tom Mary'nin kendisini sevdiğini söylemesini istedi.

Tom voulait que Mary dise qu'elle l'aime.

Ona kendisini sevdiğimi söylemeye karar verdim.

J'ai décidé de lui dire que je l'aime.

Tom kendisini sevdiğini söylediğinde Mary'ye inanmadı.

Tom ne croyait pas Mary quand elle lui disait qu'elle était amoureuse de lui.

Tom Mary'nin kendisini burada beklemesini rica etti.

Tom demanda à Mary de l'attendre ici.

Arkadaşlarıyla konuştuktan sonra kendisini daha iyi hissetti.

Après avoir discuté avec des amis, il se sentait beaucoup mieux.

Kemal Sunal aslında burada tam olarak kendisini oynadı

Kemal Sunal a joué exactement ici

Onun gitmesini ve kendisini huzur içinde bırakmasını istiyor.

Il veut qu'elle s'en aille et le laisse tranquille.

- Kendini asarak intihar etti.
- Kendisini asarak intihar etti.

Il s'est suicidé par pendaison.

Parsın sinirli ve heyecanlı olduğu için kendisini yaraladığını söylüyor.

Il dit avoir été blessé parce que le léopard était irrité et excité.

. Ney'in kendisini parlak bir taktik lideri yapan saldırgan içgüdüsünün

Il y avait déjà eu des signes que l'instinct agressif de Ney, qui faisait de lui un brillant

Thomas kendisini dünyanın merkezi zannediyor. O, çok ben merkezci.

Thomas croit qu'il est le centre du monde. Il est très égocentrique.

Herkes dünyayı değiştirmeyi düşünür ama kimse kendisini değiştirmeyi düşünmez.

Tout le monde pense à changer le monde, mais personne ne pense à se changer soi-même.

Dünyada bir birey için en elzem şey kendisini anlamasıdır.

La chose la plus essentielle au monde, pour tout individu, est de se comprendre lui-même.

Kadın bana köpeğin kendisini ve ailesini yıllar önce kurtardığını anlattı.

qu'il lui avait sauvé la vie et celle de sa famille il y a quelques années.

General Bessières, Lannes'ın kendisini asla affetmediği bütçeyi kötü yönettiğini ifşa

général Bessières ait contribué à dénoncer sa mauvaise gestion du budget… ce que Lannes ne lui a jamais pardonné.

Kendisini Beatles dinlemeye öylesine kaptırmıştı ki onunla olan randevusunu kaçırdı.

Elle écoutait les Beatles et s'est tellement laissée emporter qu'elle a manqué son rendez-vous amoureux avec lui.

Öğretmen eliyle beni işaret etti ve kendisini takip etmemi söyledi.

Le professeur m'a pointé du doigt, et m'a demandé de le suivre.

Soult daha sonra güneye yürüdü ve kendisini Portekiz kralı olarak taçlandırmayı

Soult a ensuite marché vers le sud et a occupé Porto, où des rumeurs ont commencé qu'il envisageait de se

Siyasi açıdan şüpheli bu generallerle olan bağları Berthier'in kendisini mercek altına aldı.

liens avec ces généraux politiquement suspects ont mis Berthier lui-même sous les projecteurs.

Kendisini çeşitli eylemlerde ayırt etti ve alaya komuta etmek için terfi etti.

Il s'est distingué dans plusieurs actions et a été promu au commandement du régiment.

O kendisini bir Fransız olarak göstermeye çalıştı ama aksanı onu ele verdi.

Il a tenté de se faire passer pour un français mais son accent l'a démasqué.

- O kendini dünyanın kurtarıcısı olarak görüyordu.
- O kendisini dünyanın kurtarıcısı olarak görüyordu.

Il se voyait comme le sauveur du monde.

- O kendini dünyanın kurtarıcısı olarak gördü.
- O kendisini dünyanın kurtarıcısı olarak görüyordu.

Il se voyait comme le sauveur du monde.

- Onu ağlarken görmesin diye kafasını çevirdi.
- Kendisini ağlarken görmemesi için başını çevirdi.

Elle détourna la tête de peur qu'il puisse voir ses larmes.

Katıldı . Kısa süre sonra kendisini iyi bir atlı ve eskrimci olarak ayırt etti

Il s'est rapidement distingué comme un bon cavalier et un escrimeur, et était un sergent principal au

Bununla birlikte, Soult'un artık kendisini düşman ateşine maruz bırakmaya daha az meyilli olduğu

Cependant, il a été observé que Soult était maintenant moins enclin à s'exposer au feu ennemi,

çünkü bu sadece karşı tarafı mutlu edebilmek için veya karşı tarafın kendisini iyi hissedebilmesi için söylenmiş

parce qu'on dit que c'est seulement pour rendre l'autre heureux ou pour que l'autre se sente bien.