Translation of "Ayrılmak" in French

0.007 sec.

Examples of using "Ayrılmak" in a sentence and their french translations:

Ayrılmak istemiyorum.

Je ne veux pas démissionner.

Ayrılmak zorundayız.

Nous devons nous diviser.

Ayrılmak istedim.

Je voulais démissionner.

Ayrılmak zorundayız!

Nous devons partir !

O, ayrılmak üzereydi.

Elle était sur le point de partir.

Ben ayrılmak üzereyim.

- Je suis sur le point de partir.
- Je suis sur le départ.

Yarın ayrılmak zorundayız.

Nous devons partir demain!

Onlar ayrılmak üzereler.

- Ils sont sur le point de partir.
- Elles sont sur le point de partir.

Buradan ayrılmak üzereyim.

Je suis sur le point de quitter ici.

O ayrılmak üzere.

- Elle est sur le point de partir.
- Elle est sur le point de s'en aller.

Bugün ayrılmak istiyorum.

J'ai envie de sortir aujourd'hui.

Senden ayrılmak istemiyorum.

- Je ne veux pas vous quitter.
- Je ne veux pas te quitter.

Boston'dan ayrılmak istemiyorum.

Je ne veux pas quitter Boston.

Buradan ayrılmak üzereyiz.

Nous sommes sur le point de partir d'ici.

Ayrılmak zorunda kaldım.

Je devais y aller.

Evimden ayrılmak üzereydim.

J'étais sur le point de quitter ma maison.

Okuldan ayrılmak zorundayım.

Il me faut quitter l'école.

Evden ayrılmak üzereydi.

Elle allait partir de la maison.

Ayrılmak zorunda değildin.

- Il n'était pas nécessaire que tu partes.
- Il n'était pas nécessaire que vous partiez.

Okuldan ayrılmak istiyorum.

Je veux quitter l'école.

Biz ayrılmak istiyoruz.

Nous aimerions partir.

Topluluklarından ayrılmak zorunda değiller.

sans qu'ils aient à quitter leur communauté.

Tren istasyondan ayrılmak üzereydi.

Le train était sur le point de quitter la gare.

Ben yakında ayrılmak zorundayım.

Je dois bientôt partir.

Ben Tom'dan ayrılmak istemiyorum.

Je ne veux pas quitter Tom.

Sen neden ayrılmak istiyorsun?

- Pourquoi voudrais-tu partir ?
- Pourquoi voudriez-vous partir ?

O, evinden ayrılmak istemedi.

Il ne voulait pas se séparer de sa maison.

Sen ayrılmak zorunda değilsin.

- Tu n'es pas forcé de quitter.
- Tu n'es pas obligé de partir.

Acele et! Ayrılmak zorundayız.

Dépêchez-vous ! Il faut partir.

Kapı zili çaldığında ayrılmak üzereydim.

J'étais sur le point de partir quand la cloche d'entrée sonna.

O, evinden ayrılmak zorunda kaldı.

Il a dû se séparer de sa maison.

O zaman evden ayrılmak üzereydim.

J'étais sur le point de quitter la maison à ce moment.

Buradan ayrılmak istiyorsun, değil mi?

- Tu veux partir d'ici, n'est-ce pas ?
- Vous voulez partir d'ici, n'est-ce pas ?

Şimdi ayrılmak istediğinden emin misin?

- Es-tu sûr de vouloir partir maintenant ?
- Es-tu sûre de vouloir partir maintenant ?
- Êtes-vous sûr de vouloir partir maintenant ?
- Êtes-vous sûre de vouloir partir maintenant ?
- Êtes-vous sûrs de vouloir partir maintenant ?
- Êtes-vous sûres de vouloir partir maintenant ?

Asla bu odadan ayrılmak istemiyorum.

Je ne veux jamais quitter cette pièce.

Sana teşekkür etmeden ayrılmak istemedim.

Je ne voulais pas partir sans dire merci.

Telefon çaldığında babam ayrılmak üzereydi.

- Mon père était sur le point de partir quand le téléphone sonna.
- Mon père était sur le point de partir quand le téléphone a sonné.

Ben bu adadan ayrılmak istiyorum.

Je veux partir de cette île.

Bana şirketten ayrılmak istediğini söyledi.

- Il me dit qu'il voulait quitter la société.
- Il me dit qu'il voulait quitter l'entreprise.

- Ayrılmak zorundayız.
- Terk etmek zorundayız.

Nous devons partir.

Ancak Lucy evinden ayrılmak üzereydi.

Cependant Lucy est sur le point de quitter sa maison.

İşten erken ayrılmak zorunda kalmayacağım.

Je n'aurai pas à quitter tôt mon travail.

O, biz ayrılmak üzereyken geldi.

Elle est arrivée alors que nous étions sur le point de partir.

Tom erken ayrılmak zorunda kaldı.

Tom a dû partir tôt.

Tom gruptan ayrılmak istediğini söyledi.

Tom a dit qu'il voulait quitter le groupe.

Üçten önce evden ayrılmak istemiyoruz.

Nous ne voulons pas partir de la maison avant trois heures.

- O gitmek üzere.
- O ayrılmak üzere.

Elle est sur le point de partir.

Biz biraz daha erken ayrılmak zorundayız.

Nous devons partir un peu plus tôt.

- O ayrılmak istiyor.
- O boşanmak istiyor.

Elle veut divorcer.

Ara sıra canım işimden ayrılmak istiyor.

- À certains moments, j'ai envie de plaquer ce boulot.
- Parfois, j'ai envie de quitter ce travail.

Ben istasyona geldiğimde tren ayrılmak üzereydi.

Le train était sur le point de partir quand je suis arrivé à la gare.

Benim ayrılmak için hiç acelem yok.

Je ne suis pas pressé de partir.

Kırk yıllık evliliklerinin ardından ayrılmak istiyorlar.

Ils veulent se séparer après 40 ans de mariage.

O beni aradığında evden ayrılmak üzereydim.

J'étais sur le point de sortir de chez moi quand elle m'a appelée.

Treni yakalamak için erkenden ayrılmak zorundayım.

Je dois partir tôt pour attraper le train.

O telefon ettiğinde biz tam ayrılmak üzereydik.

Nous étions sur le point de partir quand elle a téléphoné.

- Paris'i terk etmek istiyorum.
- Paris'ten ayrılmak istiyorum.

- Je veux quitter Paris.
- J'aimerais quitter Paris.

Şehirden ayrılmak zorundaydı, bu yüzden Berlin'e taşındı.

Il a dû quitter la ville, alors il a déménagé à Berlin.

- Ayrılmak istiyor musun?
- Yola çıkmak istiyor musun?

Vous voulez partir ?

Geceleyin burada kalabilirsin ama sabahleyin ayrılmak zorundasın.

Vous pouvez rester ici pour la nuit, mais vous devrez vous en aller au matin.

Her öğrenci saat altıya kadar okuldan ayrılmak zorundadır.

Tous les étudiants doivent avoir quitté l'école à six heures.

Telefon çalmaya başladığında, Anne evden ayrılmak üzere idi.

Anne était sur le point de quitter la maison lorsque le téléphone a sonné.

- Ayrılmak için lütfen Tom'a sorun.
- Lütfen Tom'dan terk etmesini isteyin.

S'il te plait, demande à Tom de partir.

O bana uygun değil çünkü ben saat 5'te ayrılmak zorundayım.

Cela ne m'arrange pas parce que je dois partir à 5 heures de l'après-midi.

- Sami ayrılmak zorunda kalacak.
- Sami gitmek zorunda kalacak.
- Sami terk etmek zorunda kalacak.

Sami va devoir partir.

- Bayan Baker, genç adamın yakında gitmek zorunda kalacağını biliyordu,böylece yatmadan önce gece arabasını uygun bir yere parkedebilmek için, genç adama arabasını biraz hareket ettirmesi için rica etmeye karar verdi.
- Bayan Baker çok yakında genç adamın ayrılmak zorunda kalacağını biliyordu, yatmaya gitmeden önce arabasını gece için uygun bir yere parkedebilmek için genç adama arabasını biraz hareket ettirmesi için rica etmeye karar verdi.

Mademoiselle Baker savait que le jeune homme devrait partir très bientôt, elle décida alors de lui demander de bouger un peu sa voiture, afin qu'elle puisse garer la sienne à une bonne place pour la nuit avant d'aller se coucher.