Translation of "Pratik" in English

0.010 sec.

Examples of using "Pratik" in a sentence and their english translations:

Pratik yapın.

Practice.

Pratik yapalım.

Let's practice.

Pratik değil.

- It's not practical.
- It isn't practical.

Pratik misin?

Are you practical?

Tom pratik.

Tom is practical.

Pratik yapıyorum.

I've been practicing.

Tom çok pratik.

Tom is very practical.

Gitarımla pratik yapıyorum.

I've been practicing my guitar.

Çok pratik yaptım.

I've had a lot of practice.

Pratik yaptığını anlıyorum.

I see you have been practicing.

Pratik yapmaya çalışıyorum.

I'm trying to practice.

Bu pratik olmaz.

That wouldn't be practical.

Tom'la pratik yaptım.

I practiced with Tom.

Bu pratik değil.

- That's not practical.
- That isn't practical.

Artık pratik yapmıyorum.

I don't practice anymore.

Biz pratik yapacağız.

We're going to practice.

Pratik yapıyor musun?

Have you been practicing?

Bugün pratik yapmayacağım.

I won't practice today.

Çok pratik yapıyoruz.

We've been practicing hard.

Bu pratik gerektirir.

- It takes practice.
- It requires practice.

Gerçekten pratik değil.

It's not really practical.

- Seninle pratik yapmak istiyorum.
- Sizinle pratik yapmak istiyorum.

I want to practice with you.

Pratik yapmaya devam edin.

Keep practicing.

Tom pratik, değil mi?

Tom is practical, isn't he?

Sanırım yeterince pratik yaptın.

I think you've practiced enough.

Pratik yapacak zamanım vardı.

I've had time to practice.

Tom pratik bir adam.

Tom is a practical man.

Pratik için geç kaldım.

I'm late for practice.

Tom'un pratik zekası var.

Tom has a very quick mind.

Biz çok pratik yapmayız.

We don't practice a lot.

Biz çok pratik yaparız.

We practice a lot.

Biz sadece pratik yapıyoruz.

We're just practicing.

Tom çok pratik değildi.

Tom never was very practical.

Her gün pratik yaptım.

I practiced every day.

Daha pratik seçenekler var.

There are more practical choices.

Sanırım okumamı pratik yapmalıyım.

I think I should practice my reading.

Tom klarnetini pratik yapıyor.

Tom is practicing his clarinet.

Biraz daha pratik yapmalısın.

You ought to practice more.

Pratik yapıyor olman gerekiyor.

You're supposed to be practicing.

Tom bizimle pratik yapıyor.

Tom has been practicing with us.

Daha çok pratik yapmalıydın.

- You should've practiced harder.
- You should have practiced harder.

Ben çok pratik yapıyorum.

I've been practicing hard.

Biz çok pratik yaptık.

We've had a lot of practice.

Folyo ile pratik yapalım.

Let's practice with the foil.

Pratik yapmayı unuttun mu?

Did you forget to practice?

Fransızcamı pratik yapmam gerkiyor.

I need to practice my French.

Burada pratik olmaya çalışıyorum.

I'm trying to be practical here.

O en pratik yaklaşımdır.

That's the most practical approach.

Bunun pratik sonuçları vardır.

This has practical implications.

Pratik yapmaya devam ettim.

- I kept practicing.
- I continued training.

Haydi beraber pratik yapalım.

Let's practice together.

İngilizcemi pratik yapmak istiyorum.

I want to practise my English.

Fransızcamı pratik yapmak istiyorum.

I want to practice my French.

Pratik yaparsam sadece geliştirebilirim.

I can only improve if I practice.

Ne sıklıkla pratik yapıyorsun?

How often do you practice?

- Türkçe konuşmayı pratik etmeye ihtiyacım var.
- Türkçe konuşarak pratik yapmaya ihtiyacım var.
- Türkçe konuşarak pratik yapmalıyım.

I need to practice speaking Turkish.

Onun planı pratik değil görünüyor.

His plan sounds impracticable.

Kemanı her gün pratik yapmalısın.

You would have to practice the violin every day.

O, pratik için erken geldi.

She showed up early for practice.

Sen pratik yapıyorsun, değil mi?

You've been practicing, haven't you?

Tom çok pratik, değil mi?

Tom is very practical, isn't he?

Benimle Japonca pratik yapar mısın?

Can you practice Japanese with me?

Keman çalmak çok pratik ister.

Playing the violin requires much practice.

'Her şeyden önce, pratik olmaz

"First of all, it would not be practical

Pratik yapacak çok zamanım oldu.

I've had a lot of time to practice.

Planın birçok pratik zorlukları var.

The plan has many practical difficulties.

Bu sana pratik görünüyor mu?

Does that seem practical to you?

Sıkıldığım zaman piyanoyu pratik yaparım.

I practice the piano when I'm bored.

Önerdiğin şey pratik değil işte.

What you're suggesting is just not practical.

Tom pazartesi günü pratik yapmaz.

Tom didn't practice on Monday.

Tom pratik yapmaya devam etti.

Tom kept practicing.

Pratik bir şeye ihtiyacın var.

You need something practical.

Tom'un hiçbir pratik deneyimi yoktur.

Tom has no practical experience.

Onu pratik yapmak zorunda kalacaksın.

You'll have to practice it.

Tom'un pratik biri olduğunu biliyorum.

- I think Tom is resourceful.
- I think that Tom is resourceful.

Tom çok pratik bir kişi.

Tom is a very practical person.

Bana biraz pratik tavsiyeler verdi.

She gave me some practical advice.

Biraz daha pratik yapmak istiyorum.

I want to practice a little more.

Tom her gün pratik yapar.

Tom practices every single day.

Tom bol bol pratik yaptı.

Tom has had plenty of practice.

Ben araba kullanmayı pratik yapacağım.

I'm going to practice driving.

Ben asla çok pratik değildim.

I never was very practical.

Tom her zaman pratik yapar.

Tom practices all the time.

Pratik sınav yarından sonraki gün.

The practical exam is the day after tomorrow.

Pratik yapman gerekiyor, değil mi?

You're supposed to be practicing, aren't you?

Tom paralel otoparkını pratik yaptı.

Tom practiced his parallel parking.

Teori ve pratik el ele gitmeli.

Theory and practice should go hand in hand.

Tom sadece pratik oluyor, değil mi?

Tom is just being practical, isn't he?

Tom çok pratik, gerçekçi bir kişidir.

- Tom's a very practical, down-to-earth person.
- Tom is a very practical, down-to-earth person.

Tom insanlara pratik şakalar yapmaktan hoşlanır.

Tom likes playing practical jokes on people.

Tom her gün evde pratik yaptı.

Tom practiced every day at home.

Fransızca konuşmayı daha sık pratik yapmalıyım.

I need to practice speaking French more often.

Başkan pratik olmadığı için fikirden vazgeçti.

The president gave up the idea because it was not practical.

Gelecek benim düşündüğümden çok daha pratik.

The future is far more practical than I imagined.

Benim biraz daha pratik yapmam gerekir.

I need to practice a little more.

Tom çok faza pratik yapmış olmalı.

- Tom must've practiced very hard.
- Tom must have practiced very hard.

Tom, konuşmasını aynanın karşısında pratik yaptı.

Tom practised his speech in front of the mirror.

Telaffuzumu pratik yapmama yardım eder misin?

Will you help me practice my pronunciation?

O piyano sınavı için pratik yapıyor.

She's practising for her piano exam.