Translation of "Otobüste" in English

Otobüste konuşabiliriz.

We can talk on the bus.

Otobüste uyuyamadım.

I wasn't able to sleep on the bus.

Tom otobüste.

- Tom is on the bus.
- Tom is on that bus.

- Otobüste cüzdanımı çaldırdım.
- Cüzdanım otobüste çalındı.

My purse was stolen on the bus.

- Tom, otobüste uyuyamıyordu.
- Tom otobüste uyuyamadı.

Tom wasn't able to sleep on the bus.

Şemsiyemi otobüste unutabilirdim.

I may have left my umbrella in the bus.

Otobüste cüzdanımı çaldırdım.

I had my wallet stolen on the bus.

Şapkamı otobüste kaybettim.

I lost my hat on the bus.

Otobüste yemek yedim.

I ate on the bus.

Otobüste ne oldu?

What happened on the bus?

Hanginiz otobüste değildi?

Which one of you wasn't on the bus?

Cüzdanım otobüste çalındı.

- I had my wallet stolen on the bus.
- I had my purse stolen in the bus.
- My wallet was stolen on the bus.

Şemsiyeni otobüste bıraktım.

I left your umbrella on the bus.

Çantamı otobüste bıraktım.

I left my briefcase on the bus.

O, otobüste uyuyakaldı.

She fell asleep on the bus.

Tom otobüste uyuyakaldı.

Tom fell asleep on the bus.

Ben otobüste uyudum.

I slept on the bus.

Tom otobüste uyudu.

Tom slept on the bus.

Şemsiyemi otobüste bıraktım.

I left my umbrella on the bus.

Şemsiyesini otobüste bıraktı.

She left her umbrella on the bus.

Otobüste Tom'a rastladım.

I ran into Tom on the bus.

Tom diğer otobüste.

Tom is on the other bus.

Otobüste çok kalabalıktı.

It was very crowded on the bus.

Otobüste okumaktan hoşlanmam.

I don't like reading on the bus.

Tom zaten otobüste.

Tom is already on the bus.

- Otobüste bir şey mi oldu?
- Otobüste bir şey oldu mu?
- Otobüste mi bir şey oldu?

Did something happen on the bus?

Şemsiyemi bir otobüste bıraktım.

I have left my umbrella in a bus.

Otobüste bir arkadaşıma rastladım.

I came upon a friend of mine in the bus.

Otobüste Bay Lynch'e rastladım.

I ran into Mr Lynch on the bus.

Evrak çantamı otobüste bıraktım.

- I left my briefcase in the bus.
- I left my briefcase on the bus.

O, şemsiyesini otobüste bıraktı.

- She left her umbrella on the bus.
- She left her umbrella in the bus.

Kamerayı dikkatsizce otobüste unuttu.

- He carelessly forgot the camera in the bus.
- He carelessly forgot the camera on the bus.

Otobüste bir arkadaşa rastladım.

I ran into a friend on the bus.

Tom şehre giden otobüste.

Tom is on the bus to the city.

Cüzdanımı otobüste bırakmış olabilirim.

I may have left my wallet on the bus.

Şemsiyesini otobüste bırakmış olabilir.

She may have left her umbrella on the bus.

Öğle yemeğini otobüste yeriz.

We'll eat lunch on the bus.

Tom otobüste ilk kişiydi.

Tom was the first one on the bus.

Onu otobüste bırakmış olmalıyım.

- I must have left it on the bus.
- I must've left it on the bus.

Tom'u otobüste gördüğümü hatırlamıyorum.

I don't remember seeing Tom on the bus.

Bir sonraki otobüste olacağım.

- I'm going to be on the next bus.
- I'll come by the next bus.

O, şemsiyeyi otobüste unuttu.

He forgot the umbrella in the bus.

Otobüste bir kadınla tanıştım.

I got acquainted with a woman in the bus.

Otobüste öğle yemeği yiyebiliriz.

We can eat lunch on the bus.

Şemsiyelerini bir otobüste unuttular.

They forgot their umbrellas in a bus.

Tom, şemsiyeyi otobüste bıraktı.

Tom left the umbrella on the bus.

Otobüste hava çok sıcaktı.

It was insanely hot inside the bus.

Otobüste 30 kişi var.

There are 30 people in the bus.

Otobüste elli yolcu vardı.

There were fifty passengers in the bus.

Anne otobüste çocuğunu emzirdi.

The mother breastfed her child on the bus.

Tom şemsiyesini otobüste bıraktı.

- Tom left his umbrella on the bus.
- Tom's left his umbrella on the bus.
- Tom has left his umbrella on the bus.

Tesadüfen onu otobüste gördüm.

It happened that I saw her on the bus.

Otobüste çok yolcu yoktu.

There weren't many passengers on the bus.

Otobüste yan yana oturalım.

Let's sit next to each other on the bus.

Şemsiyesini bir otobüste unutmuş.

She forgot her umbrella on a bus.

Otobüste Tom'la okula geldim.

I came to school with Tom on the bus.

Otobüste tek Kanadalı değildim.

I wasn't the only Canadian on the bus.

Otobüste otuz yolcu vardı.

There were thirty passengers on the bus.

Otobüste ödev yapmak zordur.

It's hard to do homework on the bus.

- Otobüste bir yabancı benimle konuştu.
- Bir yabancı, otobüste benimle konuştu.

A stranger spoke to me on the bus.

Kişisel eşyalarımı otobüste bırakabilir miyim?

May I leave my belongings on the bus?

Otobüste beşten fazla yolcu yoktu.

There were no more than five passengers in the bus.

Otobüste bir bilet alabilir miyim?

Can I buy a ticket on the bus?

Şemsiyesini otobüste bırakması onun dikkatsizliğiydi.

It was careless of her to leave her umbrella in the bus.

Otobüste eski bir arkadaşa rastladım.

I bumped into an old friend on the bus.

Otobüste elli tane yolcu vardı.

- There were fifty passengers on board the bus.
- There were fifty passengers in the bus.

Sık sık onunla otobüste konuşurum.

I often talk to him on the bus.

Ben otobüste Bay Lynch'e rastladım.

I ran into Mr. Lynch on the bus.

Sen hiç otobüste kustun mu?

Have you ever thrown up in a bus?

Mary bir otobüste şemsiyesini unuttu.

Mary has forgotten her umbrella in some bus.

Tom'u dün sabah otobüste gördüm.

It was yesterday morning that I saw Tom on the bus.

O, kamerasını dikkatsizce otobüste unuttu.

He carelessly forgot the camera in the bus.

O, otobüste bulduğum aynı şemsiye.

That is the same umbrella that I found on the bus.

O, otobüste bir şemsiye bıraktı.

He left an umbrella in the bus.

Otobüste bilet ücreti ne kadar?

- How much is the fare on the bus?
- How much is a bus ticket?

O, otobüste onun yanına oturdu.

She sat next to him on the bus.

Tom otobüste Mary'nin yanına oturdu.

Tom sat next to Mary on the bus.

Otobüste sadece üç çocuk vardı.

There were only three children on the bus.

Fazıl, Leyla ile otobüste karşılaştı.

Fadil met Layla on a bus.

Otobüste ayakta durmaktan nefret ediyorum.

I hate standing on the bus.

Otobüste bir sürü insan vardı.

There were a lot of people on the bus.

Tom şemsiyesini otobüste bırakmış olmalı.

- Tom must've left his umbrella on the bus.
- Tom must have left his umbrella on the bus.