Translation of "Ortadan" in English

0.012 sec.

Examples of using "Ortadan" in a sentence and their english translations:

- İkiye böldük.
- Ortadan böldük.
- Ortadan ikiye ayırdık.

We broke it in half.

Bugün ortadan kaybolsak

and if we vanished today,

Kağıdı ortadan katla.

Fold the paper in the middle.

Ortadan kaybolmak istedim.

I wanted to disappear.

Kameranı ortadan kaldır.

Put your camera away.

Cüzdanını ortadan kaldır.

Put away your wallet.

Futbolu ortadan kaldıralım!

- Let's abolish football!
- Let's abolish soccer!

Sorunlarını ortadan kaldırabilirim.

I can make your problems go away.

Ortadan kaybolmak zorundasın.

You have to disappear.

Sami ortadan kayboldu.

- Sami disappeared.
- Sami vanished.

Hüzün ortadan kalkacak.

The sadness will go away.

Ortadan ikiye ayırdık.

We broke it in half.

- Tom kütükleri ortadan kesti.
- Tom kütükleri testereyle ortadan kesti.

Tom sawed the logs in half.

Savaşı nasıl ortadan kaldıracağız ?

How can we abolish war?

Anlaşmazlık tamamen ortadan kalktı.

That dispute has been settled once and for all.

Biz şiddeti ortadan kaldırmalıyız.

We must do away with violence.

Tom telefonunu ortadan kaldırdı.

- Tom put his phone away.
- Tom put his cell phone away.

Tom karanlıkta ortadan kayboldu.

Tom vanished into the darkness.

Uçak ortadan kaybolmuş görünüyor.

The plane appears to have vanished into thin air.

Hileyi ortadan kaldırmak zor.

It's difficult to eliminate cheating.

O sorun ortadan kaldırıldı.

That concern has been eliminated.

Bu sorun ortadan kalkmıyor.

This problem isn't going away.

Tom ortadan kaybolmuş görünüyor.

Tom seems to have disappeared.

Bu gelenek ortadan kaldırılmalıdır.

This custom should be done away with.

Bu tabloyu ortadan kaldır.

Take this table away.

Bütün kusurları ortadan kaldırdılar.

They have eliminated all imperfections.

Park ücretlerini ortadan kaldırabiliriz

We can eliminate parking fees.

Emekli maaşları ortadan kaldırılmalıdır.

Pensions should be eliminated.

Ben ortadan kaybolmak istiyorum.

I want to disappear.

Sami yine ortadan kayboldu.

Sami disappeared again.

Ve kadınlar bunu ortadan kaldıranlardı.

and women had been the ones to resolve it.

Son yıllarda tamamen ortadan kalktı.

In recent years, it has completely taken off.

Böyle bir geleneği ortadan kaldırmalıyız.

We must do away with such a custom.

Yanlış anlaşılmaları ortadan kaldırmak istiyorum.

I want to set the record straight.

- Sırra kadem basacağım.
- Ortadan kaybolacağım.

I'll make myself scarce.

Onu ortadan kesip açmanız gerekir.

I’m going to have to cut it open.

Ben sadece ortadan kaybolmak istiyorum.

I just want to disappear.

Bu gelenek günümüzde ortadan kalkıyor.

This custom is dying out nowadays.

Tom iz bırakmadan ortadan kayboldu.

Tom vanished without a trace.

Tom geçen ay ortadan kayboldu.

Tom disappeared last month.

Bu sorunu nasıl ortadan kaldırırız?

How do we make this problem go away?

Tüm şüpheleri ortadan kaldırmaya çalıştım.

I tried to remove all doubt.

Bir anda ortadan yok oldu.

He disappeared in an instant.

Ben tüm kitapları ortadan kaldırdım.

I disposed of all the books.

Kuş gribi ortadan kaldırıldı mı?

Is the bird flu eradicated?

O, karışıklıktan yararlanarak ortadan kayboldu.

He disappeared, taking advantage of the confusion.

Çatal bıçak takımı ortadan kayboldu.

The cutlery has disappeared.

Fadıl cesedi ortadan kaldırmaya çalıştı.

Fadil tried to dispose of the body.

Fadıl az önce ortadan kayboldu.

Fadil just disappeared.

Sami, 2006'da ortadan kayboldu.

Sami disappeared in 2006.

Sami, Leyla'nın ortadan kaybolmasına karışmıştı.

Sami was involved in Layla's disappearance.

Sami, tanıkları ortadan kaldırmak istiyordu.

Sami wanted to eliminate the witnesses.

Sami hemen sonra ortadan kayboldu.

Sami vanished soon after.

Sami'nin arabası birdenbire ortadan kayboldu.

Sami's car suddenly disappeared.

Kabalık, insanları ve performanslarını ortadan kaldırır.

Incivility chips away at people and their performance.

Böylesine kötü bir geleneği ortadan kaldırmalıyız.

We have to do away with such a bad custom.

Biz böyle kötü gelenekleri ortadan kaldırmalıyız.

We must do away with such bad customs.

O, sınıf ayrımlarının ortadan kaldırılmasını savundu.

He advocated abolishing class distinctions.

Tom bir iz bırakmadan ortadan kayboldu.

Tom disappeared without a trace.

Tom üç gün önce ortadan kayboldu.

Tom disappeared three days ago.

Tüm bu bağlantılar tamamen ortadan kalktı.

lots of those connections broke away entirely.

Kağıt haritalarına olan ihtiyacı ortadan kaldırdı.

both the seas and the sky.

Tom uyandığında Mary'nin ortadan kaybolduğunu anladı.

When Tom woke up, he found that Mary had vanished.

Tom'un ortadan kaybolması polisi tamamen şaşırttı.

Tom's disappearance completely baffled the police.

Tom banka hesaplarını boşaltıp ortadan kayboldu.

Tom cleaned out his bank accounts and disappeared.

Ertesi sabah, Caroll Stadt ortadan kaybolmuştu.

The following morning, Caroll Stadt had disappeared.

Bu sorun sanki sihirle ortadan kayboldu.

The problem disappeared as if by magic.

Tom yanlış anlaşılmaları ortadan kaldırmak istedi.

Tom wanted to set the record straight.

Tom'un Mary'nin ortadan kaybolmasıyla ilgisi yoktu.

Tom didn't have anything to do with Mary's disappearance.

Suçu azaltmanın yolu yoksulluğu ortadan kaldırmaktır.

The way to reduce crime is to eradicate poverty.

Yoksulluğun ortadan kaldırılması ana hedefimiz olmalıdır.

- Eradicating poverty must be our main goal.
- Eradicating poverty must be our number one goal.

Tek kelime bile etmeden ortadan kayboldu.

He vanished without saying a word.

Sami'nin arkadaşları ortadan kaybolmaya devam ettiler.

Sami's friends continued to disappear.

Sami, Leyla Bekir'in ortadan kaybolmasıyla bağlantılıydı.

Sami was connected to the disappearance of Layla Bakir.

ortadan kaldırma konusunda daha ön plana çıkıyordu.

about the isolating nature of the term plus size.

çeşitlilik, onları ortadan kaldıracak bir kuvvet olacaktı.

that diversity would be a force that would wipe them out.

Günün birinde oğlan, iz bırakmadan ortadan kayboldu.

Some day, the boy disappeared without a trace.

Toplantıda kullandığımız bütün kağıtları ortadan kaldırmam istendi.

I was asked to put away all the papers we used at the meeting.

Annesi kızına bu oyuncakları ortadan kaldırmasını söyledi.

The mother told her daughter to put those toys away.

Tüm galaksilerin aniden ortadan kaybolması alışılmadık değil.

It's not unusual that entire galaxies disappear all of a sudden.

Bu gazete altı yıl sonra ortadan kayboldu.

That newspaper disappeared after six years.

Garip bir biçimde, o aniden ortadan kayboldu.

- Oddly, she had suddenly disappeared.
- Strangely, she has suddenly vanished.

Zorla ortadan kaybolmak insanlığa karşı bir suçtur.

Forced disappearance is a crime against humanity.

Hatta bu sözler bir gün ortadan kaybolacaktır.

Even these words will someday disappear.

Birçok eski gelenek yavaş yavaş ortadan kalkıyor.

Many old customs are gradually dying out.

Bir fincan kahve, baş ağrımı ortadan kaldırdı.

A cup of coffee cleared up my headache.

Uyuşturucu trafiğini, kök ve dalları ortadan kaldırmalıyız.

We must eradicate the drug traffic, root and branch.

Fadıl uzun süreli dönemlerle ortadan kaybolmaya başladı.

Fadil began to disappear for long periods of time.

Fadıl, Leyla'yı Rami'nin cesedini ortadan kaldırmaya zorladı.

Fadil forced Layla to help dispose of Rami's body.

Yoksulluğun ortadan kaldırılması bir numaralı amacımız olmalıdır.

- Eradicating poverty must be our main goal.
- Eradicating poverty must be our number one goal.

Tom 20 Ekim 2013'te ortadan kayboldu.

Tom disappeared on October 20, 2013.

Sami bir şekilde Leyla'nın ortadan kaybolmasına karışmıştı.

Sami was somehow involved in Layla's disappearance.

Sami, Leyla'yı vurdu, daha sonra ortadan kayboldu.

Sami shot Layla then disappeared.

Sami, 6 Haziran 2006'da ortadan kayboldu.

Sami disappeared on June 6th, 2006.

Sami'nin ortadan kaybolması öğrenciler arasında korku yarattı.

Sami's disappearance struck fear among the students.