Translation of "Kilit" in English

0.004 sec.

Examples of using "Kilit" in a sentence and their english translations:

Kilit kırık.

The lock is broken.

Kilit güzel.

The lock is beautiful.

Kilit nokta bu

And that is so key,

Kilit duyu, görmedir.

Vision is key.

Bu kilit güzel.

This lock is beautiful.

Kilit kırılmış olmalı.

- The lock must be out of order.
- The lock must be broken.

Kapıda kilit yok.

There's no lock on the door.

Kilit ve anahtar gibi.

Much like a lock and key.

Bu kilit bir soru.

This is a key question.

Ama kilit nokta şu:

But this is the key point:

Pasaportunu kilit altında sakla.

Lock up your passport.

Kilit açmayı biliyor musun?

Do you know how to pick locks?

Burada kilit nokta yarı saydamlık.

Our translucence is key here.

Kapıda bir asma kilit var.

There's a padlock on the door.

Bu eşsiz bir kilit şifresi.

It's such a unique combination.

Fadıl kapıya bir kilit yerleştirdi.

Fadil placed a lock on the door.

Tom kasanın kilit şifresini hatırlayamadı.

Tom couldn't remember the combination for the safe.

Sami yeni bir kilit aldı.

Sami got a new lock.

O önemli, neredeyse kilit rol oynamaktadır.

He plays an important, almost pivotal, role.

Bu kilit için kimin anahtarı var?

Who has the key to this lock?

Sami daha iyi bir kilit aldı.

Sami got a better lock.

Sami kapıya bir asma kilit yerleştirdi.

Sami placed a padlock on the door.

Ve menopoz, kadınlarda kilit bir rol oynuyor.

and menopause plays a key role here for women.

Kraliyet mücevherleri kilit ve anahtara bağlı tutulur.

The royal jewels are kept under lock and key.

Baskınlık hiyerarşisi hayvan davranışlarında kilit bir unsurdur.

Dominance hierarchy is a key part of animal behavior.

Bakan kilit bir konuma yakın arkadaşlarından birini seçti.

The minister elected one of his close friends to a key position.

O, dolabını korumak için bir asma kilit kullanır.

To secure his locker, he uses a padlock.

Kilit soru ne kaybedebilirim değil fakat kaybedecek neyim vardır.

The key question is not what can I gain but what do I have to lose.

Dondurma yememesi için arkadaşları buzdolabına asma kilit takmak zorunda kaldılar.

Her friends had to padlock the freezer to prevent her from eating ice cream.

Bu durum da pek çok deniz canlısının hayatındaki kilit olayları belirler.

Which in turn dictate key events in many marine creatures' lives.

- O, harekette önemli bir rol oynadı.
- O, harekette kilit bir rol oynadı.

He played a key role in the movement.

Arkadaşları onun dondurma yemesini engellemek için buzluğa asma kilit takmak zorunda kaldılar.

Her friends had to padlock the freezer to prevent her from eating ice cream.

Bölgesel örgüt, Etiyopya-Eritre diplomatik krizine aracılık etmede kilit bir rol oynadı.

The regional organization played a key role in mediating the Ethiopia-Eritrea diplomatic crisis.

Facebook ve cep telefonu mesajları bir öğrenciye tecavüz etmesi nedeniyle bir adamın davasında kilit delil olarak ortaya çıkmıştır.

Facebook and text messages have emerged as key evidence in the trial of a man for raping a student.