Translation of "Kaldırmaya" in English

0.007 sec.

Examples of using "Kaldırmaya" in a sentence and their english translations:

Tom kutuyu kaldırmaya çalıştı.

Tom tried to lift the box.

Tom aletlerini kaldırmaya başladı.

Tom started to put his tools away.

Tom ağırlık kaldırmaya başladı.

Tom started lifting weights.

Eski kısıtlamayı kaldırmaya karar verdiler.

They decided to abolish the old restriction.

Tüm şüpheleri ortadan kaldırmaya çalıştım.

I tried to remove all doubt.

Fadıl cesedi ortadan kaldırmaya çalıştı.

Fadil tried to dispose of the body.

Bizim ortalığı ayağa kaldırmaya ihtiyacımız var.

We need to kind of, rock it, boost it.

Diğer sektörlerdeki emisyonları da kaldırmaya başlarız,

but you would start removing emissions from other sectors as well,

Üniversite bu tür sınavı kaldırmaya karar verdi.

The university decided to do away with this kind of examination.

Fadıl, Leyla'yı Rami'nin cesedini ortadan kaldırmaya zorladı.

Fadil forced Layla to help dispose of Rami's body.

Sami, Leyla'nın cesedini kaldırmaya çalıştı ama başaramadı.

Sami tried to lift Layla's body, but he couldn't.

Sami, Leyla'nın cesedini kaldırmaya çalıştı ama yapamadı.

Sami tried to lift Layla's body but he couldn't.

Irk ayrımını ortadan kaldırmaya yönelik çabalarımıza devam edeceğiz.

We shall continue our efforts to eradicate racial discrimination.

O, kutuyu kaldırmaya çalıştı fakat bunu imkansız buldu.

She tried to lift the box, but found it impossible.

Liderler, ekonomik büyümenin önündeki engelleri ortadan kaldırmaya çalışıyorlar.

Leaders are trying to do away with impediments to economic growth.

Bu sebeple, "asla, imkânsız" sözlerini ortadan kaldırmaya karar verdim.

So I decided to eliminate the phrase "It's impossible, anyway."

Okul idaremiz o okul kuralını ortadan kaldırmaya karar verdi.

Our school administration decided to do away with that school rule.

O, kutuyu kaldırmaya çalıştı fakat bunu yapmayı imkansız buldu.

She tried to lift the box, but found it impossible to do.

Tom kutuyu tek başına kaldırmaya çalıştı, ancak yeterince güçlü değildi.

Tom tried to lift the box by himself, but he wasn't strong enough.

Erdoğan, Atatürk’ün laik yasalarını daha agresif bir şekilde ortadan kaldırmaya başladı.

Erdogan began removing Ataturk’s secular laws more aggressively.