Translation of "Gözlerinde" in English

0.005 sec.

Examples of using "Gözlerinde" in a sentence and their english translations:

Gözlerinde korku vardı.

There was fear in her eyes.

Gözlerinde korku gördüm.

I saw fear in his eyes.

Gözlerinde korku görüyorum.

I see fear in your eyes.

Onu gözlerinde gördüm.

I saw it in your eyes.

Gözlerinde yaşlarla içeri girdi.

She came in with tears in her eyes.

Gözlerinde gözyaşlarıyla TV izliyordu.

She was watching TV with tears in her eyes.

Bunu senin gözlerinde görebiliyorum.

I can see it in your eyes.

Onun gözlerinde gözyaşı gördüm.

I saw tears in his eyes.

Tom'un gözlerinde gözyaşları vardı.

Tom had tears in his eyes.

Tom'un gözlerinde korku gördüm.

I saw fear in Tom's eyes.

Tom'un gözlerinde güç vardır.

There is power in Tom's eyes.

Onun gözlerinde yaşlar vardı.

She had tears in her eyes.

Gözyaşları onun gözlerinde pırıldadı.

Tears shimmered in her eyes.

Onu onun gözlerinde görebiliyorum.

I can see it in her eyes.

Tom'un gözlerinde sabun var.

Tom got soap in his eyes.

Sami, Leyla'nın gözlerinde Şeytan'dı.

Sami was Satan in Layla's eyes.

Annem gözlerinde yaşlarla bana baktı.

Mother looked at me with tears in her eyes.

Tom Mary'nin gözlerinde korku gördü.

Tom saw fear in Mary's eyes.

Tom'un gözlerinde terör bakışını gördüm.

I saw the look of terror in Tom's eyes.

Senin gözlerinde ben zaten ölüyüm.

In your eyes, I am already dead.

Haberleri duyduğunda gözlerinde yaşlar birikti.

She burst into tears when she heard the news.

Ben bunu onun gözlerinde görebiliyorum.

I can see it in his eyes.

Tom'un gözlerinde biraz şampuan var.

Tom got some shampoo in his eyes.

Onun gözlerinde mutlu bir pırıltı vardı.

There was a happy twinkle in her eyes.

Gözlerinde derin bir uçurumun karanlığı vardı.

Her pupils were as black and deep as an abyss.

Tom, gözlerinde sevgi ile Mary'ye baktı.

Tom gazed at Mary with love in his eyes.

Ayrıca onun gözlerinde reddedilemez bir üzüntü vardı.

There was also an irrefutable sadness in his eyes.

Tom gözlerinde bazı sorunları var gibi görünüyor.

Tom seems to be having some problems with his eyes.

Sen bize ihanet ettin. Bunu gözlerinde görebiliyorum.

You have betrayed us. I can see it in your eyes.

O çocuk üzgün. Onun gözlerinde gözyaşları var.

That boy is sad. He has tears in his eyes.

Beni gerçekten sevdiğini biliyorum. Bunu gözlerinde görebiliyorum.

I know you truly love me. I can see it in your eyes.

Bir haritan var mı? Çünkü senin gözlerinde kayboluyorum.

Do you have a map? Because I'm getting lost in your eyes.

Gözlerinde yaşlar olan küçük bir kız annesini arıyordu.

A little girl, with tears in her eyes, searched for her mother.

Tom gözlerinde hala gözyaşı olmasına rağmen gülmeye başladı.

Even though Tom still had tears in his eyes, he began to smile.

Gözlerinde bulunan yansıtıcı katman çok az olan ışığı kuvvetlendirir.

A reflective layer in their eyes amplifies what little light there is.

Gözlerinde bulunan aynaya benzer hücreler var olan düşük ışığı kuvvetlendiriyor.

Mirror-like cells in her eyes amplify what little light there is.

- Gözleri yaşlı sessizce oraya oturdu.
- Gözlerinde yaşlarla sessizce orada oturdu.

She sat there silently with tears in her eyes.

- Annem gözlerinde yaşlarla bana baktı.
- Annem gözü yaşlı bana baktı.

My mother looked at me with tears in her eyes.

Matthew, gözlerinde şüpheli bir nemle, ayağa kalktı ve dışarıya çıktı.

Matthew, with a suspicious moisture in his eyes, got up and went out-of-doors.

Birdenbire ayağa kalktı, çok solgundu ve gözlerinde tuhaf bir ışık vardı.

Suddenly she stood up, very pale, and with a strange light in her eyes.

- Gözlerinle ilgili yanlış bir şey var mı?
- Gözlerinde bir sorun mu var?

Is something wrong with your eyes?

Gençlerin sık yaptığı bir hata da; zorluklarını hafife alıp, kendi yeteneklerini de gözlerinde büyütürek aynı anda birçok dili birden öğrenmeye başlamaları.

A mistake young people often make is to start learning too many languages at the same time, as they underestimate the difficulties and overestimate their own ability to learn them.