Translation of "Senin" in English

0.042 sec.

Examples of using "Senin" in a sentence and their english translations:

- Bu senin hatan.
- Senin hatan.

It's your fault.

- Tom senin amcan.
- Tom senin dayın.
- Tom senin enişten.

Tom is your uncle.

"Hepsi senin.

"It's all yours.

senin ihtişamın

your glory

Köpek senin.

The dog is yours.

Senin yaşındaydım.

I was your age.

Bu senin.

It's yours.

Senin garsonunum.

I'm your waiter.

Şapka senin.

The hat is yours.

Sıradaki senin.

The next is yours.

Senin geçmişinim.

- I'm your past.
- I am your past.

Senin seçimindi.

It was your own choice.

Senin sayende.

It's thanks to you.

Senin hatan.

It's your fault.

Senin tarafındayım.

I'm by your side.

Senin şaperonunum.

I'm your chaperone.

Bunlar senin.

These are yours.

Senin hatandı.

It was your fault.

Karar senin.

The decision is yours.

Senin kararındı.

- The decision was yours.
- The decision was yours to make.

Dükkan senin.

Have your own way.

- Senin aşçılığını özleyeceğim.
- Senin yemeklerini özleyeceğim.

I'm going to miss your cooking.

- Senin fincanın hangisi?
- Hangisi senin fincanın?

Which cup is yours?

- Derdin ne senin?
- Senin neyin var?

- What's the matter with you?
- What's with you?

- Senin çapın yetmez.
- Senin boyunu aşar.

You are way out of your league.

Ben senin arkandan senin hakkında konuşmam.

I don't talk about you behind your back.

- Senin adını biliyorlar.
- Senin ismini biliyorlar.

They know your name.

- Senin giysilerin nerede ?
- Senin kıyafetlerin nerede?

Where are your clothes?

- Senin hakkında hatalıydım.
- Senin hakkında yanıldım.

I was wrong about you.

- Kim senin doktorun?
- Senin doktorun kim?

- Who's your doctor?
- Who is your doctor?

- Tom senin varisin.
- Tom senin mirascın.

Tom is your heir.

- Senin anlaşman nedir?
- Senin olayın ne?

What's your deal?

- Senin köpeklerini şımartmam.
- Senin köpeklerini okşamam.

I don't pet your dogs.

Senin sebebin nedir? Senin inancın nedir?

What's your cause? What's your belief?

- Senin çocukların sevimli.
- Senin çocukların sevimliler.

- Your kids are cute.
- Your children are cute.

- Senin bavulunu alacağım.
- Senin bavulunu götüreceğim.

I will take your suitcase.

- Senin öncülüne katılmıyorum.
- Senin önermene katılmıyorum.

I disagree with your premise.

- Senin fikrini alalım.
- Senin görüşünü öğrenelim.

Let us hear your opinion.

- Senin söylemen kolay.
- Senin için söylemesi kolay.

That's easy for you to say.

Senin yüzünü hatırlıyorum ama senin adını hatırlamıyorum.

I remember your face, but I don't remember your name.

- Yaklaşık olarak senin yaşındayız.
- Takriben senin yaşındayız.

- We are about your age.
- We're about your age.

Senin yüzün tanıdık ama senin adını hatırlayamıyorum.

Your face is familiar, but I can't recall your name.

- Senin oğlun değilim.
- Ben senin oğlun değilim.

- I'm not your son.
- I am not your son.

- Senin gibisi yok.
- Senin gibi kimse yok.

- There's no one like you.
- There is no one like you.

- Ben senin baban değilim.
- Senin baban değilim.

- I'm not your father.
- I am not your father.
- I'm not your dad.

- Senin yüzünden geç kaldık.
- Senin yüzünden geciktik.

We're late because of you.

- Artık senin sorunun.
- Bu artık senin sorunun.

It's your problem now.

Senin hakkında bildiğim tek şey senin adın.

The only thing I know about you is your name.

- Ben senin konuşmanı sevdim.
- Senin konuşmanı beğendim.

I liked your speech.

- Senin gibisi yok.
- Senin gibi kimse yoktur.

- There's nobody like you.
- There is nobody like you.

- Okumak senin görevindir.
- Tahsil yapmak senin vazifendir.

It is your duty to study.

- Ben senin için buradayım.
- Senin için buradayım.

I'm here for you.

- Senin ismini hatırlamıyorum.
- Ben senin adını hatırlamıyorum.

I don't remember your name.

Senin oğlun neredeyse senin babanın bir kopyası.

Your son is almost a copy of your father.

Tom bunu senin senin için tamir edecek.

Tom will fix that for you.

- Bu senin payın.
- Bu da senin hakkın.

This is your share.

- Senin fikrin olduğunu biliyorum.
- Senin fikrindi, biliyorum.

- I know it was your idea.
- I know that it was your idea.

- Senin yüzünden geç kaldım.
- Senin yüzünden geciktim.

Because of you, I was late.

- Ben senin babanı biliyorum.
- Senin babanı biliyorum.
- Babanı tanıyorum.
- Senin babanı tanıyorum.
- Ben senin babanı tanıyorum.

I know your father.

- Yardımını istemiyorum.
- Senin yardımını istemiyorum.
- Senin yardımına kalmadım.
- Senin yardımına ihtiyacım yok.

- I don't need your help.
- I don't want your help.

- Bunu senin için tutuyordum.
- Buna senin için katlanıyordum.
- Buna senin için dayanıyordum.

I was holding this for you.

- Bu senin tek şansın.
- Bu senin yegâne şansın.
- Bu senin yegâne imkâniyetin.

This is your only chance.

- Bu senin fikrin mi?
- Bu senin fikrin miydi?
- Senin düşüncen bu muydu?

- Was it your idea?
- Was this your idea?

Senin yolculuğunla ilişkililer.

They connect to your journey.

O senin düşüncen.

- That's what you think.
- That's what you think!

Senin politikan yanlış.

Your policy is mistaken.

Senin cüretine şaşırıyorum.

- I am amazed at your audacity.
- I'm amazed at your audacity.

Senin İngilizcen mükemmel.

Your English is perfect.

Senin bencilliğinden bıktım.

I'm annoyed at your selfishness.

Senin hakkında endişeliyiz.

- We are worried about you.
- We're worried about you.

Senin adına utanıyorum.

I blush for you.

Senin suçlanacağın belli.

It is plain that you are to blame.

Senin yardımından endişeliyiz.

- We are anxious for your help.
- We're anxious for your help.

Hangisi senin kitabın?

- Which is your book?
- Which book is yours?

Hangisi senin gitarın?

Which is your guitar?

Aslında senin hatan.

It is in fact your fault.

O, senin sorunundur.

That's your funeral.

Senin başaracağından eminim.

I'm confident that you'll succeed.

O senin hayranın.

He is your lover.

Senin sorunun nedir?

- What's wrong with you?
- What is wrong with you?

O senin oğlun.

He's your son.

Senin araban hızlıdır.

Your car is fast.

Ben senin yaşındaydım.

I used to be your age.

Al senin olsun.

- Take it!
- Take it.

O senin seçimin.

- It's your choice.
- That's your choice.
- This is your choice.

Senin Japoncan iyi.

Your Japanese is good.

Sürme sırası senin.

It's your turn to drive.

Senin kazanacağını umuyorum!

- I hope you win!
- I hope you win.

Senin biletin yok.

You don't have the ticket.

Bu, senin için.

This is for you.

Bu senin mi?

Is this yours?

Bu senin rengin!

This is your color!